Nasıl Bir Adıge? Nasıl Bir Adıgelik?!

Duymaya ve algılamaya başladığımdan beri sürekli bu buyruklar;

Vo vu Adıg!

Vu Adıg!...

Adıgeliğini unutma!!.

+''+

Adıge gibi ol!.

Adıgegem yemuk!.

Sen Adıgesin!.

Neydi bu Adıgelik? Neydi bu Adıge?!

Annem, babam, anneannem, teyzeler, kuzenler, haydi onlar da Adıge. Onlardan farklı veya onlarda olup benim görmediğim ve bende olması gereken ne vardı? Neydi göremediğim? Niye göremiyordum?!

Ya konu komşuya ne oluyordu? Aaaa... sen Çerkes kızısın, sen başkasın!?

Aaaa... Onlar Çerkes çok başka!?

Büyük kentin küçük mahallesi, küçük insanlar, büyük insanlar, sen başkasın, siz başkasınız...

Doğru, biz evde başka bir dil konuşuyoruz. Misafir gelince fısıltılı buyrukları başka bir dilde alıyoruz. Büyüklerin özel uyarıları yine başka bir dilde...

Okula gidiyorsun, büyüyorsun herkes gibi olmak istiyorsun, olur mu hiç?..

Sen Adıge kızısın unutmaaa!..

Adıgeliğini unutmaaa!.

Kendin gibi ol!..

Herkes gibi olamassın!

İyi güzel de kim gibi? Ne gibi? Nasıl?!

Koca kent arada bul.

Sonra sorgulamaya başlıyorsun. Gözlüyorsun, birde ne görüyorsun? Çok önemli bir emanet var, anneannenden, anneannenin annesinin çeyizinden, annenin çeyizinde, teyzenin çeyizinde... ama çok gizli, görmek istiyorsun göremiyorsun, dokunamıyorsun, tadamıyorsun.

Ah! Bir ulaşsam, bir ucundan tatsam, koklasam, ama neredeee..?! O kadar kolay mı?

Çok özel günlerde, bayramlarda, düğünlerde, bazen her gün çok yakın olduğunu hissediyorsun ama ulaşamıyorsun. Acaba nereye saklanır? Hangi kilit altında, hangi dolap, hangi sihirli kokulu samanlıkta?...

Evet yıllar böyle geçti, böyle geçiyor. 130 küsür yıllık kutsal emanet çeyiz bana böyle devredildi. Çok özel çok değerli, değer biçilmez.

Çoklukla övgü dolu, ayrıcalık yaratan bir özellikti bu çeyize sahip olmak. Ama taşıyabilmek koruyabilmek ve kızıma devredebilmek, eksiltmeden incitmeden. Öyle ağır, öyle zor ki...

Neydi? Nasıldı? Ben hala göremedim, duyamadım, tadamadım, koklayamadım ki!

O kadar da değil ucundan tadına baktım. Çok Adıge köylerine, çok derneklere gittim, onlarla yoğun yaşadım. Başkaları çeyizlerini kullanıyor mu? Görür müyüm diye... nerdeeee? herkesin benden farkı yok ama farkında değiller.

İlk gençlik yıllarımda bunaldım, bu çeyizi kullanmaya karar verdim. Rahatladım. Sandıklardan, dolaplardan bulup çıkardım, umutlandım. Heyecanla, coşkuyla tüm benliğimle sarıldım, ama bedenime uymadı. Yıllarım onu bedenime uydurma uğraşıyla geçti. Bazen onu didikledim, bazen kendimi...

Şimdi kızıma emanet edeceğim, oğluma emanet edeceğim. Hiç değilse küf kokmuyor. Benim bedenimde biraz şekillendi, gün yüzüne çıktı. Biraz aykırı, biraz asi, biraz ne biçim yargılarıyla bu güne kadar taşıdım ve taşıyacağım...

Kaygılarım beni eziyor. Ben tam bedenime oturtamadım ki! Kızım, oğlum ne yapsın? Mazeretler, öykünmeler sonu yok.

Kızıma, oğluma uyan, kızlarıma, oğullarıma uyan, bana, sana, eşime uyan, sandıklara, dolaplara saklanmayan, aksesuar olmayan, utanılmayan, korkulmayan, boş övgülerle yüceltip abartılmayan, yaşayan, solunan, tadılan, bu güne uyan bir Adıge ve Adıgelik istiyorum.

Gelin beraber arayalım! Belki Pınarbaşı'ndaki, Arapçifliği'ndeki, Manyas'taki, Arıkbaşı'ndaki, Yeleme'deki, Alaçam'daki, Göksun'daki, Nalçik'teki, Golan'daki, Amman'daki, Maykop'taki çeyizler dökülür, BU GÜN, BU ÇAĞDA, BU DÜNYADA, BİRLEŞMİŞ MİLLETLERDE! giyilecek, tadılacak, YAŞANACAK bir Adıge ve Adıgelik bulunur.

+'



'+Narzan Jaji

Share