Gaziantep İMKB Anadolu Lisesi öğrencisi Ayşe Şeyda Gökçek'in, Liseler arası kompozisyon yarışmasında "Sürgün Kapısında Küçük Bir Kalp" başlıklı birincilik ödülü aldığı kompozisyonunu ekteki gibidir. Ayşe Şeyda Gökçek'in başarılarının devamını diliyoruz. em>Nart Dergisistrong>
p>Ayrılıyorum… O doyamadığım memleket kokusunu içimde sakladığım hatıralara katarak uzaklaşıyorum. Bu küçük yaşta neden ayrıldığımı bilmiyorum ama büyüdükçe anlam katıyorum. Anlam kattıkça gözümde canlanıyor ve bir kez daha ağlıyorum. Hıçkırıklarım duyulmasa da bir sürgün içinde hıçkırıklarımı da sürüklüyorum.
Minicik kalbim annemin gözlerinden akan yaşlarla alevleniyor. Anlamsızca bakıyorum belki geride bıraktığım o topraklara, büyük bir acıyla kasıp kavuruyor belki o sürgün sahneleri içimi… Ama yine de yalnızlığımızı ve suskunluğumuzun haykırışlarını da peşimize takıp gidiyoruz. Aslında bu bir sürgün olarak değil, bir soykırım olarak kazınıyordu kalbimizin derinliklerine… 1864 yılındaki katliam, salgın hastalık mı yoksa bu bahaneyle öldürülmek istenen masum insanlar mıydı? Bilmiyordum bunları, anlamlandıramıyordum. Sadece yola çıktığımız gemiden üçer beşer düşen insanlara bakarak, göz yummalarımızı da susturup, hıçkırıklarımızla dertleşiyorduk. Bilmesem de gördüğüm şey herkesin gözlerinde haykıran o suskunluk ve çaresizliğin yalvarışlarıydı… Küçük kırmızı benekli olan insanlar *(sürgün yıllarında salgın hastalık nedeniyle kızamık, suçiçeği, tifo gibi hastalıklara yakalanan insanlar nasılsa ölecekleri düşünüldüğü için gemilerden suya atılıyordu.) balık olmalıymışçasına birer birer denize atılıyordu. Öksürmeye korkuyor, hasta olmamak için kalbimin atmak zorunda olması gibi çabalıyordum. Acaba ben de balık olmalı mıydım? Balık olunca Kafkasya'ya kavuşup, insanların gözlerinde gördüğüm çaresizliği ona anlatabilecek miydim? Bunu da bilmiyordum. Artık bilmemekte canımı çok acıtıyordu. Canımın yandığı belli olmasın diye bir kez daha düğümlüyordum hıçkırıklarımı boğazımda. O kadar sıkı düğümlüyordum ki sanki bir daha çözülmemeliymiş gibi… Bir nedeni olmalıydı ya da çözemediğim hıçkırıklarım gibi aklımda soru kalmadan bana birileri açıklamalıydı neler olduğunu…
Dönüp bakamıyorum arkama. Ne kadar uzaklaştığımı bilmiyorum. Bilmemeliyim! Çünkü kalbimin derinliğinde, bana en yakın bir yerde bir uzak var en dipte. Ruhuma yakın olduğu kadar uzaktı gözlerime… Gözlerime yakın olsa da artık uzaktı bedenime. Uzandıkça bedenim sürgünün derinliğine, yakın değil artık en yakınımda dediğim ülke. Arkadaşlarımdan ayrı kalma derdim yok. Çünkü onlar kırmızı benekli* balık olarak yaşayacaklar bu dipsiz denizlerde. Bu geminin beni uzaklaştırdığı kadar çok yaklaşıyorum ayrıldığım memleketime. Bu bir göç hikâyesi gibi olsa da içler acısı, göz dolduran bir sürgün olarak yaşıyor kalbimizde…
NART Dergisi 79. Sayı
+''+nan+''+Nart Dergisi