"Her şey iyidir, her şeye izin vardır.Hiçbir şey nefreti hak etmez."
p>Geçmişten günümüze yaşadığımız tarihi sanırım en iyi özetleyen Süleyman Nazif olmuştur: "YETİM-İ TARİH".
Bu tarihin Türkiye yakasında Çerkes halkını temsil etmiş olan nice ustalar vardır, zorluklara karşın. Bu insanlardan en önemlilerinden biri hiç şüphesiz Ahmet Mithat HAĞUR'dur. (1884-1912) "1,85 santime varan boyu, geniş omuzları, yüzünü çevreleyen bol ve gür sakalı, enfiye çekmekten deliklerinin derisi köseleleşmiş ufacık burnu, yuvarlak çenesi ve belirgin elmacık kemikleri ve heybetli vücutla uyumlu başı ile Türk edebiyat tarihinin bu en popüler ve sevimli simasını yaşadığı devirlerde sık sık Bab-ı Ali’de görmek mümkün olurdu. Pantolonunun arka cebinde daima taşıdığı tabancası ceketini kabartırdı. Bir cebinden Figaro gazetesinin başlığı görülür, öteki cebinden de matbaaya verilmek üzere hazırlanmış müsveddeler sarkardı.
+''+Ve başında kalıpsız, bol yağlı fesi, elinde bekçi sopasına benzeyen, kalın bastonuyla, onun "rütbe-i balaricalinden, Daire-i Ümur-i Sıhhiye Reis-i Sanisi Atufetlu Ahmet Mithat Efendi Hazretleri" olduğuna inanabilmek hatta inanabilmek değil, ihtimal verebilmek bile güçtü..."
Ahmet Mithat Efendi, günün isterleri çevresinde her konuyu, her olayı, bütün etkilere modalara, akımlara açık bir tutumla romanlarında işleyerek; yarı romancı, yarı gazeteci bir kimliğe sahiptir. Ahmet Mithat'ın 29 Ağustos 1972 tarihli Devir adlı gazetesinde yayınlanan yazısından bir bölüm:
"Gözümüz açılırsa neyi göreceğiz?"
"Biz maarif istiyoruz. Adam olmak istiyoruz. Hükümet, bunların maarif ile gözleri açılırsa zapt-u raptları (asayiş) müşkül olur diye, bizde maarifi imsak ediyor. Pekala gözümüz açılır ise neyi göreceğiz? Bir fenalık var da onu göreceksek, o fenalık niçin oluyor? "Ey asaf! Biz saadet isteriz. Sehrah-i medeniyyette herkes yol aldı, bir takimi menzil-i maksuda vardı. Onlar sadr-i saadette murabbanisin (bağdaş kurarak oturan) oldular. Biz ilerleyemedik. Biz geride kaldık, onların saadetine nazar-i tahassurle bakıyoruz. Ah biz bu derecede kalacak adamlar mıyız?"
Zamanın sadrazamı Mithat Paşa "Devir" in lisanını çok ağır bulduğu için gazeteyi kapattı.
Tarihimiz haklı olanlara yapılan baskılar ile dolu. Daha ilk sayısında kapatılan, Ahmet Mithat'ın imtiyazında olan Devir adlı gazete aslında bize yakın tarihimizdeki bir örneği hatırlatıyor; “Nartların Sesi” adlı aylık haber bülteninde ilk sayısında toplatılmış, yazı işleri müdürü gözaltına alınmıştı.
Ahmet Mithat'ın 18'i basılmamış 226 eseri bulunmaktadır. Kurgusu dağınık, anlatımı, ikide bir okura öğüt verecek düzeyde roman dışı kalmış olmasına rağmen, romanın hiç bilinmediği bir ortamda otuz romana imza atmıştır.
Rauf Mutluay, Ahmet Mithat'ın yazınını şöyle değerlendiriyor; “Kör inanışları, ilkel adetleri eleştirmek, iyi bulduğu batı usullerine okuyucularını alıştırmak, gerekli bilgileri sağlamak ve 'hem eğlenmek, hem öğrenmek' amacına hizmet için bütün imkanlarını kullanır. İlk eserlerinin hepsi romantik özellikler taşır. Sonraları etkilere açık ve öğrenimini bitirmemiş bir yazar olarak çağına yetişen gerçekçilerden ve natüralist eserlerden de örnek almaya çalışır. Yarım yüzyıla yaklaşan yazarlık hayatında yetiştirdiği okuyucu ile birlikte yürür." Yazar tiyatro dalında da eserler vermiştir. Bunlardan en önemlisi şüphesiz “Çerkes Özdenleri”dir.
1873 yılında Türk tiyatrosunun ilk "edebi komitesi" olarak Namık Kemal, Ebüzziya Tevfik, Ahmet Mithat, Nuri ve Hakkı Bey göreve başladı. 1 Nisan 1873 akşamı Namık Kemal'in "Vatan Yahut Silistre" adlı piyesi Gedikpaşa Tiyatrosu'nda temsil edildi. İlk gece sonrası oyun seyirciler üzerinde heyecan yarattığı ve Ahmet Mithat'ın "İbret" te çıkan ve Namık Kemal'in eserini öven yazısı sonrası; Namık Kemal Mağosa'ya, Ahmet Mithat ile Ebuzziya Tevfik Bey Rodos'a, Nuri ve Hakkı Beyler de Akka'ya sürüldü.
1876 yılında II. Abdülhamit'in tahta gelmesiyle affedildi ve İstanbul'a döndü. Sürgün kaldığı 38 ay boyunca yazdığı eserleri dönüşü sonrası bir bir yayınladı. Ahmet Mithat'ın yazdığı "Çerkes Özdenleri", azınlıkların arasını açmak ve devletin temellerini sarsmakla suçlandı. Başkatip Ali Rıza Paşa'nın mabeyinde Bab-ı Ali’ye gönderdiği 1884 tarihli teskere bu piyesin oynanmasını yasaklamıştır. Bu teskere ;
"Gedik Paşa'da kain Osmanlı Tiyatrosu'nda Çerkes Özdenleri ve Çengi namlarıyla icrayı lubiyet edilmiş olan tercüman-ı Hakikat gazetesi münderecatından müsteban olmuştur. Tiyatrolarda icra olunan lubiyatın ahlak-i ahali üzerine olan tesiratı maddiye vü maneviyesi ve bu oyunların ne gibi esbaba müstenit olarak icra olunduğu taraf-i eşraf-i cenab-i tacidariden geçende irat buyrulmuş olan mülahazat-ı isabet ayattan iktibasla dahi nezd-i sam-i fahimelerinde musaddak olup çünkü bir memlekette tiyatrolarda icra olunan lubiyatın mürettiplerince asla nazar-i ehemmiyete alınmayarak hürriyet kelimesinin dahi haddi maruf ve meşruunu tecavüzle bir takım münasebetsiz oyunlar icra olunmakta olduğuna binaen bundan böyle misillu mugayir-i adabü adat ve müfsid-i Ahlak oyunların külliyen men'ine fevkalade dikkat ve itina edilmesi."
Osmanlı sınırları içerisinde yaşayan halkların arasına nifak sokulduğu, ahlaka uygun olmadığı gerekçesiyle oyunun yasaklanması yanında, saraydan emir alan 400 kadar belediye çavuşu tiyatroyu bir gecede yerle bir etti. Niye ve neden olduğu mantık çerçevesinde açıklanamayan, bu ülke için çalışmış, faydalarda bulunmuş insanlara hakettikleri değeri ve saygıyı vermeyen Türkiye sisteminin temellerinin, aslında Osmanlı'dan geldiğini görebiliyoruz.
Büyük yazar, Şapsığ Ahmet Mithat HAĞUR'u anmak istedik bu sayımızda, yaptıklarına teşekkür ederek; Elinize sağlık usta.
Kaynaklar
p>
Rauf Mutluay, XIX. Yüzyıl Türk Edebiyatı (1970)
Tarık Hakkı, Ahmet Mithat'ı Anıyoruz (1955)
Selim İleri, Düşünce ve Duyarlık (1982)
Selim İleri, Altın Sayfalar 1 (1995)
Dr. Kamil Yazgıç, Anılar.
'+Rahmi Lale