Yıllar öncesine dönmeye çalıştım dernek ne yapmalı diye düşünmeye başladığımda. Bu söz çok tehlikeli; yıllar öncesi. Dinleyici ya da okuyucu, ben de dahil, bu söz sonrası “işte gene eski hikayelere döndük, uyuduğum farkedilmese bari” serzenişini geçiriverir aklından. Yıllar öncesi dediğim de çok eski değil hani, 8-10 yıl öncesi... Dernek ne yapmalı? Bu ise, çok daha tehlikeli, çok daha hassas bir sorudur. 100 yıllık itaatkar cümlelerin dışında vereceğiniz her cevapta, muhakkak bir yanlışınız, bir eksiğiniz bulunacaktır, ki bu şanslı olduğunuz manasına gelir, çünkü aynı anda hem komünistlikle, dinsizlik veya anarşistlikle, hem de faşistlikle ya da şeriatçılıkla suçlanabilir, her ikisinden birden de yargılanmadan aforoz edilebilirsiniz. En rahatı, derneğin amacı Kuzey Kafkas Kültürü’nü korumak ve tanıtmaktır diye başlayan klişelerden birini kullanmak olabilir. Ya da, “hajı sence dernek yapmalı” diye sorduğumda en sık duyduğum baştan savma cevap; “kapatmalı”...
Ben derneğe gelmeye başladığım ilk zamanları hatırlamaya çalıştım belki daha rahat bulurum senelerdir bir tek yeni kelime bile ekleyemediğim cevabı diye, o zamanlar neler konuşulduğunu, neler yapıldığını, nelerin yapılamadığını ya da nelerin yaptırılmadığını... Umutları, hüzünleri, kaygıları, dertleri, düş kırıklıklarını... Abhazya Savaşı’nı hatırladım, ilk Çeçen Savaşı’nı... İnsanların nasıl inançla, şevkle ve hızla biraraya geldiklerini, ve sonra nasıl sessizce sırtlarını dönüp dağıldıklarını. Çocuktum ben o zamanlar, zaten derneğe de emaneten uğrardık; neler olup bittiğini sonradan anladım. Ve tanıklık ettiğim kısacık döneminde bile derneğin ne kadar değiştiğini farkettim. Temel siyaseti dönüş olan derneğin, SSCB’nin dağılmasıyla ne yapacağını şaşırdığını hatırladım. Susuzluktan kırılan bir halkın, az kalsın nasıl selde boğulacağını... Dönemin tecrübeli dernekçilerinin de itiraf ettiği gibi dernek hazırlıksız yakalanmıştı Sovyet İmparatorluğu’nun çöküşüne ama asıl sorun bu duruma hazırlıksız yakalanmak değil, taşlar yerine oturmaya başladığında bile hala şaşkınlığımızı üstümüzden atamamış olmamızdı. Tahtanın en uysal piyonu bile bir adım daha atabilmek için bütün gücünü kullanırken biz altındaki siyah kare olmaktan öteye gidemedik.
Sol Kafkasya, Sağ Kafkasya... Sağını solunu bulma çabasının ziyadesiyle örselediği derneğin, o zamanki neferlerinin çoğu, emekliliğin sefasını sürmek maksadıyla, elini ayağını çekerken, kalanlar da her adımda kendi aralarında bile onlarca parçaya bölündükleri birleşme çabalarında boğulurken, Özal sonrası apolitik, asosyal, umursamaz ve ardına ekleyebileceğim onlarca sıfatın sahibi genç nesil -ki ben de bu nesle dahilim- meşhur batı özentisi ile saçlarını uzatıp mayo ile kafe oynamaya dalınca, derneğin fikirsel faaliyetlerinin buzluktaki yemekleri ısıtıp yemekten öteye geçememesi ve bizim, elimizden kayıp giden pekçok fırsatın tarihin karanlık dehlizlerine gömülmesini farkedememiz kaçınılmazdı. Yıllarca sürgündeki Çerkesler’i hayata bağlayan içlerindeki dönüş ateşi geçtiğimiz birkaç yıl içinde neredeyse közlenmeye başladı. 3-4 yıl öncesine kadar derneğin en temel siyaseti olmaya devam eden Dönüş Düşüncesi, internet gruplarında azimle yazmaya devam bir kaç kalemşör hariç nerdeyse anılmaz oldu. Birleşmişliğin bir adım daha ileri götürülmesini ve aşikar pek çok idari kolaylığı sağlayan sancılı federasyonlaşma sürecini anadilde eğitim ve yayın talepleri, taleplere gelen tepkiler, fişlenme skandalları izlerken aslında yapılmaya çalışılan herşeyin dönüşe bir adım daha yaklaşmak ve her daim hazır olmak için yapıldığı gerçeği gözden kaçtı.
İnsanın anadilini öğrenmesi, anadilinde konuşması, yazışması ve iletişim kurması onun en tabii hakkıdır ve Çerkesler’in bir şekilde bugüne kadar kullanmalarına izin verilmeyen bu haklarını kullanmak için mücadele etmelerinden de daha doğal birşey olamaz. Ama, bu haklı talebin, haklılığına gölge düşürmeyecek bir üslupla, cumhuriyet tarihinin her evresinde, ellerine geçen en küçük fırsatı bile, kendilerinden olmayanları ezmek, sindirmek hatta yok etmek için acımasızca kullanan malum çevrelere koz vermeyecek kanallarla, gerektiğinde uluslararası platformalara ve kurumlara başvurularak sağlanacak politik ve maddi destekle dile getirilmesi ve belki en önemlisi Çerkesler özelinde değil, evrensel insan haklarının korunması çerçevesinde bütün halklar için savunulması gerekli. Çerkesler anadillerini koruyabilmek için gereken herşeyi yapmalı, bütün sınırları zorlamalı, bütün yolları aşındırmalı hatta gerektiğinde bütün kapıları yumruklamalı. Ama ne yayın hakkı ne de eğitim hakkı Çerkesler’in yegane yaşam yolu, dönüşün, önüne geçememeli. Tabii ki diasporada yaşayan Çerkesler’in aynı anda yada topluca geri dönmeleri veya dönenlerin Türkiye’den, uğruna ölen atalarının mezarlarını, akrabalarını, arkadaşlarını bıraktıkları bu ülkeden kopmaları beklenemez, ki korunacak bağlar da en az dönmek kadar önemlidir ve kazanılacak haklar hızla küreselleşen dünyada Çerkesler’in ayakta kalması için vazgeçilmezdir ama közlenmeye başlayan dönüş ateşi tekrar ve daha güçlü yakılmalı, insanlarımıza damarlarında akan kanın hakettikleri hatırlatılmalıdır.
Peki bütün bunlar ışığında dernek ne yapmalıdır?
Önemli olan derneğin ne yapacağı değil, Çerkeslerin ne yapması gerektiğidir.
Dernek Çerkesler ne yapmak isterlerse onu yapacaktır.
p>+''+C'upe Murat Canlı