Kuvat Sine Akbay
Kampa gelirken üzerine çok düşünmemiş, sadece “bir gidelim görelim bakalım” diyerek formu doldurmuştum. Kamptaki arkadaşlarımızla bu kadar samimi olup böyle kısa bir sürede herkesi yıllardır tanıyor gibi hissedeceğimi hiç düşünmemiştim. Şimdi bu kadar kısa sürede bunun olmuş olmasına şaşırmıyorum çünkü bizi birleştiren ortak değerlerimiz var, en başta da “Kuzey Kafkasyalı” kimliğimiz. Zaten kültürüne sahip çıkmaya çalışan ve bu hususta elinden geleni yapan biri olarak bu kamp bana bunları yaparken tek olmadığımı, benim fikirlerime sahip onlarca genç olduğunu ve onların da bir yerlerde kültür için ellerinden geleni yaptıklarını gösterdi ve devam konusunda bir istikrar kazanmam gerektiğini de bana hatırlattı.
Yeni insanlarla, bizden birileriyle tanışmak çok iyi geldi. Umutlarımın tükenmek üzere olduğu bir zamanda umutlarımın yeniden dirilmesini sağlayacak şeyleri gördüm; gençliğimizin kültürü geleceğe taşımaya muktedir olduğunu gördüm. Bu bana çok iyi hissettirdi, “hâlâ varız” sesini yüreğimde duydum.Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan Adigebze’mizi bildiğimiz kadar konuşabileceğimiz, bilmediklerimizi de birbirimize öğretebileceğimiz insanlarla tanışmak benim için gerçekten önemliydi. Çünkü “Dili olmayan millet kökü olmayan ağaç gibidir.” Kökü olmayan ağacın da varolamayacağını bilerek, bu konuya daha çok özen göstermemiz gerektiğini tekrar söylemek istiyor ve tüm dünya dillerinin halklarıyla beraber yaşamasını temenni ediyorum.
Etkinliğimizin fikrini ortaya atan, organizasyonunda emek veren, atölyelerimizde bizlere öğreticilik yapan, evlerinde bizleri ağırlayan (Türkan Abla, Bülent Abi, Rabia, Yiğit ve Eymen) Özdemir ailesine ve kampa katılan tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim.
Birliğimiz daim olsun.