Taha Turan ÖZDEMİR
Benim için Çerkes kimliği bir zamanlar sadece köyde gördüklerimden ibaretti. Ne bir dernek tanıdım ne de kültürel faaliyetlere dair bir fikrim oldu uzun süre. Yozgat’ta büyürken etrafımda bu bilinci taşıyan çok az kişi vardı. Lise yıllarımda, neredeyse farkına bile varmadan asimile olma noktasına gelmiştim. Kimliğimi sorgulamaz hale gelmiştim. Ta ki Ankara’ya gelip derneklerle tanışana kadar…
O zaman anladım: Biz sadece geçmişi unutmakla kalmıyoruz, kim olduğumuzu da yavaş yavaş kaybediyoruz. Bu farkındalıkla, son dört yıldır 21 Mayıs ( Tsitsekun) anmalarına katılıyorum. Ama her sene içimde aynı sızı büyüyor: İnsanlar sadece fotoğraf çektirmek için geliyor. Ellerinde bayrak, yüzlerinde gülümseme… Ama arkasında bir bilinç, bir sorgulama, bir duruş var mı, emin olamıyorum. İşte böyle böyle asimile oluyoruz. Sözde hatırlıyoruz ama özde kaybediyoruz.
29 Mayıs günü Meşe Altı’nda bir araya geldiğimizde bu düşünceler zihnimde tekrar tekrar yankılandı. Fakat bu sefer yalnız olmadığımı gördüm. Benim gibi düşünen, sorgulayan, rahatsız olan insanlar vardı etrafımda. 21 Mayıs (Tsitsekun) ’ı nasıl daha anlamlı kılabiliriz? Soykırımı dünyaya nasıl duyurabiliriz? Gençleri bu bilinçle nasıl buluşturabiliriz? İşte bütün bu sorular etrafında verimli, umut verici bir fikir alışverişi yaptık.
Bugün hâlâ 21 Mayısları konuşmak zor. Çünkü tarihimiz acı dolu. Ama bu acıyı sadece içimize gömmek, bize yapılanı kabullenmek olur. Artık bu acıyı içimizde tutmak değil, dünyaya anlatmak zorundayız. Özellikle biz gençler. Çerkes Soykırımı ve Sürgünü, hâlâ dünya kamuoyu tarafından yeterince bilinmiyor. Hâlâ Türkiye’de bile “Çerkes ne demek?” diyen insanlar var. Bu yüzden artık daha cesur, daha yapıcı, daha etkili adımlar atmalıyız.
Toplantıda konuşulan fikirler, bana büyük umut verdi. Ortak bir dil oluşturmak, ortak bir tarih anlatısı kurmak, daha geniş kitlelere ulaşmak için herkesin yapabileceği bir şey var. Ama bunun için önce kendi içimizdeki dağınıklığı toparlamalıyız. Türkiye diasporasında bile hâlâ birlik içinde olamıyoruz. Aynı şehirde farklı farklı anmalar yapılıyor, insanlar ortak bir noktada buluşmuyor. Biz daha bir araya gelemezken, dünyaya nasıl bir ses olabiliriz?
Benim inancım şu: Gerçek değişim önce bizden, bireyden başlar. Her birimiz önce kendimizi sorgulamalıyız. Dilimizi biliyor muyuz? Xabzeyi ne kadar tanıyoruz? Atalarımızı ne kadar anlıyoruz? Kimlik bilincimiz var mı? Eğer bu sorulara dürüstçe cevap veremiyorsak, ne anma törenleri ne konferanslar ne de etkinlikler bizi kimliğimize kavuşturur. Bu yüzden önce kendimize dönmeliyiz. Bu işi lafla değil, bilinçle yapmalıyız.
Gelecek nesillere bir kimlik, bir aidiyet, bir tarih bırakmak istiyorsak bugün daha çok çalışmak zorundayız. Ve ben inanıyorum: Çerkes kimliği asla kaybolmayacak. Belki zaman zaman sarsılacak ama her nesilde yeniden doğacak. Bizler bunu sağlamakla yükümlüyüz.
29 Mayıs Meşe Altı toplantısına katılan herkese, özellikle bu konuda öncülük eden büyüklerimize ve KAFFED yöneticilerine gönülden teşekkür ederim. O gün sadece bir toplantı değildi, benim için bir yüzleşme, bir uyanış, bir sözleşmeydi. Şimdi artık konuşmak değil, harekete geçmek zamanı.Toprağa gömülenler değil, sessizliğe gömülenler kaybeder. Ben sessiz kalmayacağım
Unutmadım. Unutturmayacağım. Ve bu kez gerçekten anlatacağım.