Prof. Dr. Nursel Bolat
Kafkasya, tarih boyunca sadece dağların değil, kimliklerin de yükünü taşıyan bir coğrafya olmuştur. Zorlu doğa koşulları kadar zorlu siyasal süreçlerin de şekillendirdiği bu topraklar, 19. yüzyıldan itibaren milyonlarca insanın sürgün edildiği bir yolculuğuna tanıklık etmiştir. Osmanlı topraklarına zorla sürülen Çerkesler, bugün Türkiye’de önemli bir diaspora olarak varlıklarını sürdürmektedir. Ancak bu diaspora, geçmişin travmalarını sadece hatırlamakla kalmadan; aynı zamanda dijital mecralarda kendine yeni bir kimlik, yeni bir hafıza alanı yaratmaktadır.
Dijital diaspora Web üzerinden örgütlenme ile ortaya çıkan etkin göçmen kolektifidir. Dünya geneline göç etmiş olan farklı diaspora üyelerinin fiziksel bağ kurmaları yanında teknolojiyle bağlantılı olarak dijital ağlar üzerinden etkileşim ve iletişimlerini ettirmeleri dijital diasporaları oluşturmuştur. İnternetin yaygınlık kazanması ve çeşitli çevrimiçi ağların artması ile dijital diaspora etkili olmuştur. Dijital diaspora Türkiye’de büyük bir kesimi oluşturan Çerkesler için de anavatan ile bağlantı kurmaları açısından önemlidir.
Dijital Diasporaların Türkiye’deki Çerkesler ve anavatan arasında iletişimin kurulduğu sosyal medya platformları Telegram, Whatsapp, Facebook vb. dijital mecralardır. Rus Programcı Pavel Durov tarafından geliştirilen “Telegram” hem çoklu platform sağlaması hem de Kafkasya’da yoğun kullanılması nedeniyle en çok tercih edilen sosyal medya platformu olarak görülmektedir. Bu nedenle Türkiye ve anavatan arasında sosyal medya ağları arasında grup kurma ve iletişim amaçlı olarak daha çok Telegram kullanılmaktadır.
Dijital diaspora ile birlikte Çerkes diasporası interneti kullanarak siyasi ve coğrafi sınırları aşarak hareket etmiş ve iletişim kurmuştur. Anavatanda yaşayan Çerkeslerle ve dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan Çerkesler arasındaki sınırları kalsdırmıştır. Çerkes diasporası, dijital medya aracılığıyla yeni kamusal alanlar oluşturmuş, yeni protesto biçimleri geliştirmiş, işbirlikleri gerçekleştirmiş ve sosyal gruplar kurarak sosyal hareket alanını genişletmiştir. Çerkes diasporası ile dijital medya arasındaki ilişkinin farklı yönlerini odak noktasına yerleştiren çalışma Rusya’da bir devlet üniversitesinin prestijli bir dergisinin diaspora özel sayısına konu olmuştur.
Dijital diaspora bağlamında Türkiye’deki Çerkesler ve Anavatan bağlantılı yazılan bu makalenin yolculuğu da bu süreçte başlamıştır. Sovyet döneminde suskunlaştırılan hafızanın dijital diaspora formunda yeniden canlandığı bir dönemden söz etmekteyiz Dijital medya, Çerkesler için hem bir bellek alanı hem de politik bir süreci barındırmaktadır. Türkiye’de yaşayan genç Çerkesler, Kafkasya’daki akrabalarıyla Instagram, Whatsapp, Telegram Facebook gibi platformlar üzerinden kültürel bağlar canlandırılmıştır.
Bu çalışmayı bilimsel bir makaleye dönüştürmek istedik. Amacımız, dijitalleşen diasporik hafızayı kültürel bağlamda incelemek isterken, makalenin değerlendirilmesi için gönderildiği hakemler makaleyi siyasal bağlamda ele alan bir çerçeve sundular. Ancak işte tam bu noktada, akademinin sınırlarıyla siyasal sınırların karıştığı görülmüştür. Hakem yıllardır Çerkes diasporası olarak kullandığımız kavramı kabul etmediğini Türkiye’de bir Çerkes diasporasının bulunmadığını belirten bir girişle eleştirilerini ortaya koydu. Hakem, “Dijital ağların Çerkes kültürünün korunmasına katkılarına inanmıyorum. Türkiye’deki Çerkesler Türkiye’deki yaşama uzun zamandır uyum sağlamışlardır: Onlar genellikle Çerkes dilini bilmezler, Türkçe konuşurlar ve Türk kültürüne sahiptirler.” diyerek Türkiye’de Çerkeslerin asimile olduğunu belirtmiştir.
Dijital diaspora makalesinde Türkiye diasporasını ve anavatan bağlantısını eleştiren hakem bunun için sadece Lyon’da tanıştığı bir aile üzerinden tüm toplumu değerlendiren bir eleştiri getirmektedir ve “Lyon’da, Türkiye’den gelmiş ve tamamen Türkleşmiş Çerkeslere 1990’lı yıllarda Kabardey’lerden gelen göçmenler onlara Çerkes dilini öğretmeyi teklif ettiler, ancak onlar reddettiler. Ona ihtiyaçları yoktu. Çerkes tarihi hafızalarını koruyorlar ama gerçek hayatta tam anlamıyla Türkler.” şeklinde eleştiride bulunmuştur. Bunun yanında bu ülkeler arası dijital bağlantıların kültürel amaçlı değil daha çok ekonomik açıdan ticari bağları güçlendirmek için kurulduğu belirtilmiştir. Bu çerçevede tamamen akademik bilimsel bir bağlamda dijital diaspora konusu incelenirken, konu siyasal bir amaca çekilmiştir.
Gönderdiğimiz makale, birkaç ay süren bir bekleyişin ardından cevap, hakem değerlendirmesi çerçevesinde tekrar düzenleyerek göndermemiz konusunda nazik ancak örtük bir politik sansür içeriyordu: “”Diaspora” ifadesi kullanılamaz. “Sanal Çerkes toplumu” tabiri yerindedir. Diaspora, kendi okulları vs. olan bir topluluktur.” şeklinde hakem görüşlerine göre düzenlenmesi gerektiği belirtildi. Burada bilimsel bir çalışmadan çok konunun hangi açıdan anlatılacağına odaklanılmıştır. Rusya’da diasporadan söz etmek, hele ki bu diaspora Çerkes sürgününe dayalı bir hafızayı dijital dünyada yeniden üretiyorsa, açık bir politik alana giriyordu. Dijital mecralarda söylenen sözlerin ve bu alanda paylaşılan görüşlerin akademik bir makaleye dönüşmesi kabul edilmeyen bir diasporayı ortaya koymaktadır. Çünkü dijital dünya, kontrolün daha zor olduğu, hafızanın daha akışkan aktığı bir alan olduğundan bu alanı yazıya dökmek, onu yeniden sınırlamak anlamına da gelebiliyor.
Dergi editörü gelen bu hakem değerlendirmeleri üzerine nazik bir biçimde yazının hakemlerin görüşleri doğrultusunda önemli ölçüde bir revizyonla tekrar göndermemizi belirten bir mail gönderdi. Bu durum Rusya’da akademik yayıncılığın büyük oranda merkezî politikaların çizdiği sınırlar içinde hareket ettiğini göstermiştir. Özellikle Kuzey Kafkasya ile ilgili konular, milliyetçilik, diaspora, hafıza ve sürgün gibi temalar söz konusu olduğunda, bilimsel özgürlük sınırlı bir alana sıkışmaktadır. Gelen yazı üzerine editöre bir yazı hazırlayarak, Türkiye’de Çerkes diasporasının var olduğunu diaspora kavramının bilimsel çerçevede ayrıntılı biçimde yazarak, Çerkeslerin Türkiye’de hakemin belirttiği biçimde Türkleşmediğini belirttim. Bir Çerkes olarak Çerkesce bildiğimi, Çerkes kültürü ile büyüdüğümü ve kendimi Çerkes olarak gördüğümü belirten kapsamlı bir yazı yazarak, hakemlerin bu yaklaşımını kabul edemeyeceğimi belirttim. Makaleyi birlikte yazdığımız arkadaşlarımızla birlikte böyle bir gerekçeyi kabul edip buna göre makaleyi düzenleyemeyeceğimizi editöre bildirerek, gerekirse makalemizi geri çekeceğimizi anlattığımız bir mail gönderdik.
Diasporaya kavramına karşı ortaya çıkan bu refleks sadece Rusya’ya özgü bir durum da değil birçok ülke için “sessiz kalmak” tercih edilebilmektedir. Aylarca süren yazışmalar sonunda oldukça kibar ve hoşgörüye sahip olan dergi editörünü ikna etmiştik ve makalenin bu biçimde yayınlanmasına onay aldık. Tüm bu zorluklara rağmen, çalışmamızı sonunda yayınlatabildik. Ancak bu yayın süreci bize sadece akademik dayanıklılığı değil, aynı zamanda dijital dünyanın sınırlarını da öğretti. Görünürde sınırsız ve demokratik gibi görünen dijital alan, siyasal anlamlar yüklendiğinde yeniden sınırlanmaktadır. Bu bağlamda dijital diaspora, hem bir imkân hem de bir risk alanıdır. Hafıza burada yeniden inşa edilmekte; ancak aynı zamanda izlenmekte, denetlenmekte ve zaman zaman susturulabilmektedir.
Bugün geldiğimiz noktada, Çerkes diasporasının dijital alanda kurduğu anlatılar giderek daha fazla dikkat çekmektedir. Sadece geçmişi anmak için değil, kimlik inşasını sürdürmek, aidiyet kurmak ve politik talepleri görünür kılmak için… Ancak bu anlatıların yazıya dökülmesi, özellikle akademik mecralarda, hâlâ büyük bir mücadele gerektirmektedir. O yüzden bu yazı, yalnızca bir yayın sürecinin hikâyesi değil; aynı zamanda bir halkın dijitaldeki varoluş mücadelesinin de kısa bir özetini taşımaktadır.