Gut’e Nejat Özsoy
Cumhuriyetin ilanı öncesi 1922 yılı sonlarında otoritesini güçlendiren Ankara Hükümeti Balıkesir’in Gönen ve Manyas ilçelerinde bulunan Çerkes köylerinin sürgün edilesine neden olan bir kararın altına imza attı. 7 Mayıs 1923 tarihli İcra Vekilleri Heyeti toplantısında kabul edilen kararname şöyleydi:
“Çerkes Ethem ve kardeşleriyle Eşref ve emsali şerirlerin Yunan Hükümeti’nin müzaheretine istinaden Anadolu’da umumi bir ihtilâl vücuda getirmek gayretiyle Anadolu’ya çeteler çıkardıklarına ve İzmir’de katliam yapmak üzere Çeşme şeb-i ceziresine külliyetli miktarda çeteler çıkarmak için istihzârâtta bulunduklarının müstahber olduğuna ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti’nin heyetimizce de kıraat olan telgrafına göre şimendifer hatlarını ve köprü ve tünelleri tahrip teşebbüsünde bulunacaklarına dair Dâhiliye Vekili’nin verdikleri malumata göre Narlı iskelesine çıkan çete efradından derdest edilenler nezdinde zuhur edip bir sureti kıraat edilen İhtilâl Beyannamelerine Heyet-i Vekile muttali olmuştur.
Düşmanların müzaheretine istinaden, memleket dâhilinde umumi ihtilâl çıkarmak teşebbüsünde bulunacak olan bu şerirlerin bir taraftan bilamerhamet kuvva-yı askeriye ve inzibatiye vasıtasıyla takip ve tenkilleri tabii olmakla beraber diğer taraftan Biga ve Karesi Livası dâhilinde bulunan Çerkes köylerine istinat ettirilmek istenen bu ihtilal teşebbüsünü derhal bastırmak için tedabir-i atiyenin ittihazı musip görülmüştür.
1. Midilli Adasından vesair yerlerden dâhile girmeğe muvaffak olacak çetelere mensup efrattan köylere iktiza edecek her neferi ihbar edenlere nefer başına iki yüz lira mükafat-ı takdir verilecektir.
2. Bu şerirleri neztlerinde sakladıkları tebeyyün eden her köy ahalisi derhal mahalli ahara sevk edilecektir.
3. Herhangi müsellah bir çeteyi sakladığı tebeyyün eden köyler müsademe neticesinde topla ihrak olunmak tehlikesine maruz olacaktır.
4. Çıkmış ve çıkacak olan çetelerin şekavetlerini temdit için istinat etmeleri en ziyade muhtemel olan köyler mahalli memurlarıyla bil muhabere tebeyyün ettirilecek ve bunlar Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâlet’inin tensip ve tasvip edeceği şekilde Anadolu içlerine dağıtılacaktır.
5. Mevadd-ı atikadan ilk üç madde şimdiden icap eden mahallerde ilan olunacak ve askeriye müfrezelerince âna göre hareket edilmek üzere Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti’ne dahi tebliğ edilecektir. 07/05/1339 (7 Mayıs 1923)
İmzalar; İcra Vekilleri Heyeti Reisi: Hüseyin Rauf Bey, Şer’iye Vekili: Mehmet Vehbi Efendi, Müdafaa-i Milliye Vekâleti Vekili: Kazım Paşa’nın vekâlet verdiği kişi, Adliye Vekâleti Vekili: Rifat Bey’in vekâlet verdiği kişi, Dâhiliye Vekili: Ali Fethi Bey, Hariciye Vekâleti Vekili: İsmet Paşa’nın vekâlet verdiği kişi (Rauf Bey) Maliye Vekili: Hasan Fehmi Bey, Maarif Vekili: İsmail Safa Bey, Nafia Vekili: Fevzi Bey, İktisat Vekili: Mahmut Esat Bey, Sıhhiye ve Muaveneti İçtimaiye Vekâleti Vekili: Rıza Nur’un vekâlet verdiği kişi, Erkânı Harbiye Umumiye Vekâleti Vekili: Fevzi Paşa’nın vekâlet verdiği kişi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa” (1)
14 Çerkes köyünde uygulanan bu sürgün tebligatının gerekçe olan 7 Mayıs 1923 tarihli kararnamenin dönemin genel asayişi ve siyasi ortamla ilgili olduğu görülmektedir. Arsen Avagyan ‘Osmanlı İmparatorlugu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet İktidar Sisteminde Çerkesler’ adlı eserinde Ermeni gazetesi Cagatamart’ı kaynak göstererek, İzmir’deki Çerkes Kongresi’nin ardından Yunan ordusu içinde, 150 atlı ve 400 piyadeden oluşacak bir Çerkes Birliği oluşturma kararı alındığını ve bu Çerkes Birliği’nin aslında cephede savaşmak üzere Bandırma’ya gönderileceğini bildirir. Bir diğer Ermeni gazetesi olan Azatamart’ın haberine göre ise, 1921 Temmuz’unda, Balıkesir’e bağlı Çerkez köylerinin temsilcileri Yunan Bakanı Keotokis ile görüşerek, Yunan ordusu bünyesinde savaşacak bir Çerkez süvari alayı kurmayı teklif etmişlerdir. Çerkes temsilciler, Türk tabiiyetinden çıkarak Yunan nüfusuna girmek istediklerini de bildirmişlerdir. Gazeteye göre Keotokis, Çerkes temsilcilerin teklifini yanıtsız bırakmıştır.(2)
9 Eylül 1922’de Yunan işgali altındaki İzmir’in kurtarılması ile Anadolu’da Yunan varlığı sona ermiş oldu. Yunanlılar Anadolu’yu terk ettikten sonra muhalif grup ve kişiler yapılan takiplerden kaçmak için Yunanistan’a sığınıyor ve Ege adalarında kümelenerek bazı çete ve teşkilat yapılanmalarına gidiyorlardı. Bunlardan biri de ‘Anadolu – Osmanlı İhtilal Komitesi’ idi. Bu komitenin öncülüğünü eski Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olan ve Çerkes Ethem ile birlikte Yunanistan’a sığınan Kuşçubaşı Eşref yapıyordu. Bu komitenin hazırlamış olduğu bildirilerin bazılarının 1923 yılı başlarında ele geçirilmesi ile faaliyetleri de açığa çıkmış oldu. İstanbul’da bulunan ve Ankara Hükümeti’ne hizmet eden bazı kişiler bu komiteye ait bildirilerin İstanbul’da dağıtıldığını tespit ettiler. Bu bildiriler Atina’da basılıp gemilerle gizlice İstanbul’a getirilip, İngiliz istihbaratı kanalıyla dağıtıldığı ortaya çıkmıştı. Komitenin adının geçtiği ilk beyanname Anzavuroğlu Kadir çetesi ile yapılan çatışmada ölü olarak ele geçirilen birinin üzerinden çıktı. ‘Ey Müslüman Kardeş! Ey Bedbaht Millet!’ diye başlayan ve ekli bir fotoğraf bulunan beyannamede: “Sen, kanınla, canınla malınla çalışarak verdiğin kurbanlara mukabil Elhamdülillah Anadolu’nu kurtardın. Fakat Padişahımızın makamını bin hile ve desise ile gasp eden ve Hilafet-i Uzma’ya kâfircesine tekmeler atan (…) Mustafa Kemal’i gör, hele şu resimdeki biçare karısını dikkat nazarı ile gör! Hicabından yerlere, İslamiyet ve millet namına yerlere geç ve geçtikçe geç! Senin ismet ocağına, namus yuvana, sokulan cinayetleri denaetleri gör!” ifadeleri kullanılmakta ve Mustafa Kemal Paşa’nın eşi Latife Hanım’a ağır hakaretler edilmekteydi. 24 Nisan 1923 tarihinde de Çanakkale civarında ölü olarak ele geçirilen bir çete mensubunun üzerinden başka bir bildiri çıktı. Anadolu – Osmanlı İhtilal Komitesi bu bildirilere ilaveten toplumun farklı kesimlerine hitap eden (eşkıya takip müfrezeleri, zabitan ve askerler ile memurlar ve ahali) üç bildiri daha dağıttı. Kuşçubaşı Eşref ise 24 Nisan 1923 tarihinde eski ittihatçılardan Kara Kemal’e gönderdiği mektubunda: “Ben ne İttihatçıyım ve ne de İtilafçıyım. Anadolu’da türeyenleri devirmek isteyenlerdenim. Zaman gelmiştir. Şimdiye kadar bu uğurda çalışmadım. Fakat artık çalışmaya başladım. Kaybedilecek vaktimiz yoktur. Bize katılmak istiyorsan hemen bildir. Anadolu’ya komitelerimiz dağılmış ve faaliyete girmiştir” ifadelerine yer verdi. Ankara Hükümeti’ne sunulan bir istihbarat raporuna göre komite 17 Nisan 1923’te Atina’dan Midilli’ye nakledilmişti. Midilli adasındaki konsolos yardımcısı F. Hadkinson Atina’daki İngiliz ortaelçisi Charles H. Benting’e gönderdiği 12 Nisan 1923 tarihli istihbarat yazısında Eşref Kuşçubaşı’nın Anadolu’daki halkı Mustafa Kemal Paşa’ya karşı kışkırtacağını yazar. Ona göre Yunanlılar, Ege Adaları’nda çoğunluğu Çerkes olan bin dört yüz kişiyi eğitmektedir. Aynı yazıda Anadolu’ya karşı yapılacak taarruzunda planlarının ayrıntılarına yer verilir. İngiliz ortaelçisi Charles H. Benting, 21 Nisan’da rapora ilişkin Lord Curzon’a yaptığı bilgilendirmede Hadkinson’un özel durumu nedeniyle raporunun doğruluğu hakkında temkinli davranmak gerektiğini belirtir. Anadolu – Osmanlı İhtilal Komitesi kurulmadan önce başlamış olan çetecilik faaliyetleri, komitenin kurulmasından ve Eşref Kuşçubaşı’nın Midilli Adası’na geçişinden sonra Batı Anadolu kıyılarına sızma girişimleri ile oldukça sıklaşmış ve sistematik hale gelmeye başlamıştı. Tarihler 6 Mayıs 1923’ü gösterdiğinde Afyonlu Çerkes İbrahime bağlı bir çete ile çıkan çatışmada biri ölü diğeri yaralı ele geçirilen çete mensuplarının üzerinden ‘Osmanlı İhtilal Komitesi Dahili Merkezi’ yazılı beyanname çıkmıştı.(3) Anlaşılan tüm bu yaşananlar 7 Mayıs 1923 tarihli İcra Vekilleri Heyeti toplantısında kabul edilen kararnamenin yayınlanmasında etkili olmuştur.
O yıllarda bu kararnamenin uygulanması ile gerçekleşen sürgün kararı sadece Balıkesir yöresinde değil diğer bölgelerde yaşayan Çerkeslerde de büyük tedirginliğe yol açmıştır. Sürgün edilen hanelerden birkaçının Düzce’ye kendilerini atmaları ve olayın duyulması ile Düzce’de de kısmi bir endişenin hâkim olduğu söylenir. Dört bine yakın Çerkesi kapsayan bu topyekûn cezalandırma yöntemi ile olaylarla ilgisi olmayan kadın, çoluk – çocuk ve yaşlı masumların hakkına girilmiştir. Bir yılı geçen bir sürenin ardından sürgün kararı kaldırılmış, yerinden edilme sürecinde mülklerini kaybetmiş ve yoksullaşmış olan Çerkesler eski yerleşim yerlerine büyük sosyal ve ekonomik kayıplarla dönebilmişlerdir. İç sürgün esnasında yaşanan acılar ve sıkıntılar Gönen ve Manyas bölgesi Çerkeslerin de büyük bir travmaya neden olmuştur. Çerkesleri yerinden etme ve yeniden iskân politikasıyla terbiye edilmesini hedefleyen bu karar Çerkeslerin kolektif hafızalarındaki 1864 Çerkes Sürgünü ve trajedisini tazelemiştir.(4)
Bu kararnameyi çıkaran İcra Vekilleri Heyeti Reisi’nin yani dönemin Başbakanı’nın Aşharuva Hüseyin Rauf Bey olmasından dolayı kendisi ile ilgili: ‘Çerkeslere yaşatılan bu sürgün felaketin baş sorumlusudur’ iddiaları gündeme gelmektedir. Hariciye Vekili İsmet Paşa ile araları ciddi bir şekilde açılmış olan Rauf Bey, Lozan Konferansı heyetinin yurda dönmesiyle 4 Ağustos 1923 tarihinde görevinden istifa ederek milletvekili seçildiği Sivas’a gitti ve oradan kısa bir yurt turuna çıktı. Dr. Rıza Nur anılarında kendisi Lozan’da iken Sıhhıye Vekâleti’ne vekillik eden Tevfik Rüştü Bey’in Vekâlete bir araba aldığını ve Rauf Bey’in bu araba ile yurt turuna çıkmasından dolayı kendisine bir telgraf çekerek arabayı derhal iade etmesini söylediğini ifade eder. Rauf Bey otomobili Konya’dan yollar ve yanında da zehir zakkum bir kağıt gönderir. Bu kağıttaki en dikkat çekici ifade şudur: “Siz Çerkes ve Arnavut ırkını imhayı mı kast ettiniz? Bu nasıl olur? Derhal bu zavallıları köylerine iade edin.” Rıza Nur bu şiddetli ikaz üzerine anılarında: “Bir şey anlamadım. İskân Müdürünü çağırttım sordum. Meğerse, ben yokken Tevfik Rüştü birkaç Çerkes ve Abaza köyünü dağıtmış, ahalisini muhtelif yerlere yollamış imiş. Ben Lozan’dayım. Haberim yok. Sebebi de bu köylüler, harp zamanında Yunan’a casusluk etmişler ve o mıntıkada kumandan olan Kemâleddin Sami bunu Hükümete yazmış imiş” ifadelerine yer verir. Bu yazışma ve sonuçlarından anladığımız; 7 Mayıs 1923 tarihli kararnamenin altında imzası olan Rauf (Orbay) Bey, kararnamenin sonuçlarının bir sürgün trajedisine döneceğini hesaba katmamıştı. Fakat sonuçlarını görünce büyük bir pişmanlık duyduğu aşikar. Bu durumu Rıza Nur, Başvekil olarak Rauf Bey’in kabahatine yorar ve Abazalığının, milliyetinin galeyana geldiğine işaret eder.(5)
Erken Cumhuriyet rejiminin bu sürgün kararının Çerkeslerin sosyopolitik yaşam pratiğini kırma işlevini çok uzun bir dönem yerine getirdiğini söyleyebiliriz.
DİPNOTLAR
(1)- BCA, 30-18-1-1 / 7-18-16. (Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi. Künye: “Çerkez Ethem ve kardeşlerinin Anadolu’da ihtilal, İzmir’de katliam yapmak üzere çeteler çıkardıkları haberi üzerine alınan tedbirler.” – Asaf Özkan, “Milli Mücadele’nin Sonlarına Doğru İşbirlikçi İki Örgüt: Anadolulular Cemiyeti ve Anadolu-Osmanlı İhtilal Komitesi”, Atatürk Dergisi, C. 5, Sayı. 4, Nisan 2015, s. 176, 177.
(2)- Sait Çetinoğlu, “Yüzellilikler” 2007, http://www.peyamaazadi.org/foto/PdfDosyalari/Yuzellilikler.pdf, s. 9. – Erişim: 02.09.2014. – www. https://circassianstudies.org/kutuphane/yuzellilikler/.
(3)- Asaf Özkan, “Milli Mücadele’nin Sonlarına Doğru İşbirlikçi İki Örgüt: Anadolulular Cemiyeti ve Anadolu-Osmanlı İhtilal Komitesi”, Atatürk Dergisi, C. 5, Sayı. 4, Nisan 2015, s. 169-175. – Araştırmacı yazar Hapi Cevdet Yıldız 1990’lı yıllarda Gönen Dereköy’e gidip, kayınvalidesinde kaldığı yaz aylarında Levattin Amca denen yaşlı bir komşu ile tanışır. Gönen – Manyas sürgünü sırasında 20 yaşın altında bir genç olan Levattin Amcaya sürgünün nedenini sorar. Aldığı cevap şöyledir: “Çerkes Ethem’in Yunan’a kaçan taraftarları Midilli Adası’nda toplandılar, Mustafa Kemal’i (Atatürk) devirmek için teşkilat kurdular. Edremit taraflarından silahlı olarak karaya çıkmayı kararlaştırdılar. Ama içlerinde Mustafa Kemal’in casusu da vardı. Haber verdi, bunun üzerine hükümet kıyıda tertibat aldı, karaya çıkanlar pusuya düşürülüp öldürüldü, ancak bazıları çemberi yarıp kaçmayı başardılar. Bu kişiler Gönen ve Manyas’taki Çerkes köylerindeki akraba ve tanıdık evlerde saklandılar. Hükümet, kaçan kişilerin sayısını ve kim olduklarını bilmiyordu. Sadece Çerkes köylerinde saklandıklarını haber almıştı. Bu nedenle, yöredeki Çerkes köylerini kaldırma kararı aldı. Sürgün bu nedenle yapıldı. Duyduğum ve bildiğim bu kadar, terliyim, içeri girip çamaşır değiştirmem gerekiyor, kusura bakma”, dedi. – Cevdet Yıldız, “Murat Özden’in Yeni Kitabı Üçüncü Sürgün – Gönen Manyas Çerkes Sürgünü”, https://mefenef.com/murat-ozdenin-yeni-kitabi-ucuncu-surgun-gonen-manyas-cerkes-surgunu-898.html, Erişim: 14.05.2021.
(4)- Eylem Akdeniz Göker’in “Erken Cumhuriyet Döneminde Demografik Mühendislik ve Devlet İnşa Pratikleri: Gönen Manyas Çerkes Sürgünü” adlı makalesinin özet kısmını açıklayıcı olması için buraya aldık: “İmparatorluk döneminden devralınan demografik mühendislik pratiği Cumhuriyet dönemi inşa sürecinde devletin şiddet repertuarında berdevamdır. Nüfus düzenlemeleri ve iskân politikaları Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinin devlet-inşa ve ulus-inşa süreçlerinin temel biçimleri olagelmiştir. 1922-1923 yılları arasında gerçekleşen Gönen-Manyas Çerkes sürgünü, Cumhuriyet kurulmadan hemen önceki süreçte rejimin ‘itaatsiz unsurlarla’ başa çıkma yöntemlerini netleştirmesinde bir tarihsel dönemeci işaret etmektedir. Gönen, Manyas ve Bandırma’nın on dört köyünün topluca yerlerinden edilmesi, rejimin kurucu unsurlarına, devlet otoritesine karşı çıkmanın toplumsal maliyetlerini muhaliflere belletmede zorunlu iskân stratejilerin oynadığı rolü tartma imkânı sağlamıştır. Sürgün kararının kaldırılmasıyla bölge Çerkesleri mülksüzleşmiş ve yoksullaşmış olarak eski yerleşim yerlerine geri dönebilmişlerdir. Kararın geri alınması, sürgüne tabi tutulan köylerin karara mukavemet göstermemeleri ve iç sürgün stratejisinin kurallarını harfiyen uygulamalarıyla açıklanır. Bu çalışma, sürgün sonrasında bölge Çerkeslerinin kimlik müzakerelerini ve Çerkes toplulukların ‘Türklük’e entegre olma ve hayatta kalma stratejilerini söz konusu ‘sürgün’ deneyiminin izlerini sürerek tartışma iddiasındadır. Ulus-devletin inşa sürecinin belli bir uğrağında gerçekleşen Gönen-Manyas Sürgünü, bölge Çerkeslerinin ve sürgünden haberdar olan Türkiyeli Çerkeslerin ‘Türklük’e entegre olmada benimseyecekleri stratejileri tartmaları açısından da önemli bir dönemeci ifade eder. Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında yaşayan Çerkeslerin bir kısmı, yönetici seçkinlere ve ev sahibi topluma sadakatlerini kanıtlayabilmek amacıyla etnik kimliklerini gizleme; etnik kimliklerini sınırlı bir kültürel alana hapsederek otantik bir unsura indirgeme; yönetici seçkinlerle çeşitli düzeylerde ittifaklar kurma ve devletin şiddet aygıtının gönüllü neferleri olma stratejilerini benimseyerek hayatta kalmaya çalışmışlardır. Nispeten dar kapsamlı sayılabilecek bir zorunlu göç hareketi olarak Gönen-Manyas sürgünü, Çerkeslerin kolektif hafızalarında 1864 Büyük Sürgünü ve trajedisini tazeleyerek, Çerkes topluluğunun içerisinden yükselebilecek muhtemel muhalif seslerin çok önceden bastırılmasına zemin teşkil edebilecek bir uğrağa işaret eder.”
(5)- Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, İstanbul 1967, Cilt 3, s. 1247-1248. – Anılarında Türkçü Nasyonalist olduğunu ifade eden Nur: “…Türkiye bir dil, bir din, bir zihniyet sahibi bir kandaki insanların olacaktır. Bunu istemeyenler hicret edip giderler…” önermesiyle bulduğu her fırsatta Arnavut, Çerkes ve Abazalarla ilgili menfi görüşler beyan eden bir şahsiyettir.