Yanan evler,
Yerlerinden sürülen gencecik filizler,
Zorla çıkarıldığı yolda dönüp dönüp ocağına bakan gözler...
Gökyüzü kızıl! Çatlayacak birazdan.
Arşını titreten çığlıkları taşımaktan yorgun gökyüzü,
Utanıyor zalimin Kafkasyalıları vatanından süren zulmünden,
Gizlemek istercesine yaşananları kararıyor etraf...
Ne mümkün bu acının karanlığa sığması!
Setenay Guaşelerin kundaktaki bağırmaları,
Bir annenin evladından koparılmasını kapatamaz ki hiçbir gecenin karanlığı...
*
Filikalar... Yaralı, eski takalar...
Karadeniz’in kucağında şimdi Kafkasya,
Ağlıyor geçmişindeki güzel günlerine gözü yaşlı insanlar...
En sevdiklerinden kopartılıp
Bir veda bile edemeden vatanına ve geride bıraktığına,
Zorla çıkarıldılar bu yolculuğa...
Gidenler mi şanslı, geride kalanlar mı?
Tarihin karanlık sayfaları bunu hiçbir zaman anlatamayacaktı...
Gecenin karanlığı örtemiyor yüreklerdeki acıları,
Yetmezmiş gibi vebaya kurban ediyor Karadeniz’in karasındaki bedenleri,
Zangır zangır titriyorlar hırçın denizin sularında,
Zangır zangır titriyor bedenleri açlıktan, yakalandığı amansız hastalıktan...
Bebeğinin ağlaması için dua eden annelere şahitlik ediyor gökyüzü,
Bebeği ağlamazsa, kesilirse sesi ölecek çünkü.
Ölecek ve koparılacak annesinin bağrından,
Karadeniz’in balıklarının koynu olacak artık mezarı...
Hangi Ananın yüreği buna dayanabilir ki?
Açlığın, yoksulluğun önünde bir kez bile eğilmemiş bir halka diz çöktürüyor Karadeniz’in suları,
Tarihler Mayıs ayının 1864'ü,
O günden beri karadır deniz, o günden beri en çok bize karadır Karadeniz!
*
Alabildiğinden çok fazla sayıda dolduruldukları gemilerde,
Yaşlı gözleriyle bakıyorlar dünlerine, geçmişlerine,
Narıçko'nun atlarının özgürce dolaştığı bahçeleri,
Aileleri ile keyifli şıps-p’aste yedikleri akşamları canlanıyor gözlerinde.
Ne fayda! Geride kaldı herşey…
Ne fayda! Sürgünün çocukları hayatlarının en ağır imtihanından geçiyor günlerce...
Yaşam savaşını kazanamayanların kokmasın diye bedenleri ve yaymasınlar diye henüz canlı olanlara hastalığı,
Teker teker atılıyorlar gemiden,
Bu yüzden yüzen mezarların ev sahibi oluyor Karadeniz,
Tüm bu olanlara bir tek ay şahit! Dolunay şahit!
Vardıklarında daha önce varlığından haberdar olmadıkları yeni toprak parçasına,
Yaşadığına şükretmekten utanıyor oluyor çoğu,
Geride bıraktıkları, yeni kavuştukları hayatlarından daha değerli çünkü....
Yepyeni bir gökyüzünün altında yaşamaya başlıyorlar Sürgünün çocukları olarak,
Yeni doğan bebeklere geçmişteki atalarının adları veriliyor,
Yeni yerleşilen yerlerde yepyeni hayat mücadeleleri başlıyor şimdi...
*
Getirdiği iki parça eşyasının bağını çözmeden ölüyor yaşlılarımız,
Olur ya bu günler geçer, yine vatanımıza döneriz umuduyla emanet duruyorlar geldikleri yerde,
Ne yazık ki birçoğu dönemiyor yıllar geçse de evine, çok özlediği geçmişine...
156 yıldır süren bir ayrılık bizimkisi
Kalpten kalbe ilk günkü ağrısı geçmeden yansıttığımız büyük acı,
Sen sürgünün çocuğu
Olduğun yerden bakarken Karadeniz’in karşı kıyısına,
Unutma, Unutturma
Mayıs ayının 1864' ünde sana yaşatılanları...
nan
Sinem Özkan Oğuz