Samsun Sahili

Samsun sahilinde ölülerimiz yatar.

Oşhamafe’nin, Akua’nın, Saşe’nin çocukları onlar.

Bu sahilden ayrılmam artık, alın geri götürün beni dalgalar.

Düşlerim kavuşturur belki beni Karadeniz’in ufkuna…

Üç genç Çerkes kızı Samsun’un Bafra sınırlarında sahile çıktıklarında çaresiz bir kalabalığın içinde bulmuşlardı kendilerini. Öylesine çaresiz ve öylesine kalabalık ki; iki kız kardeş diğer kardeşlerini o kalabalıkta gözden kaybetmiş, ölüsünü ya da dirisini aramaktan vazgeçmemiş, aylar sonra Çarşamba kafilesi içerisinde ulaşabilmişlerdi kendisine.

Arkalarında bıraktıkları evlerine, vatanlarına geri dönebilme ateşi içlerinden çıkmayan Çerkes sürgünler bir süre sahili terk etmemiş, sıtma salgınının baş göstermesi ile birlikte kıyıdan bir miktar içeri ve yukarı doğru yol almaya başlamışlardı. Sahili de gören bir köye yerleşti bir grup. İlk zamanlar kalıcı bir ev yapamadı insanlar, geri dönebiliriz umudu ile. Ancak bu olmadı… Kız kardeşler de sahili görmeye devam ettikleri köyden hiçbir yere ayrılmadılar.

 

                                                                       ***

                                                                      

Ortaokul çağlarına geldiğimde babamın elindeki mızıka ve zaman zaman gözlerinde dolan yaşları gizleyerek mırıldandığı ezgiler, kaybetme korkusu ve üzüntüsünü yakından hissettirmişti bana. Ama nedense bu konular pek konuşulmak istenmez, kabuk kaldırılmaya yanaşılmazdı çoğunlukla. Sonradan öğrendim ki; genelde büyükler çok zor konuşurlarmış bu konuları…

Böyle anlardan birinde yakalayabildiğim küçük bir aralıkta dinlemiştim üç büyükannenin ve kaybolmaya başlayan bir neslin hikâyesini, “Son Sesler” ini…

                                                                       ***

Yakın tarihin en büyük kitlesel nüfus hareketlerinden biri olan Çerkes sürgün ve soykırımı zamana yayılan sistematik yok etme politikası olarak tarih sayfalarında yerini almıştır. 21 Mayıs 1864 tarihi ilanı ile Çerkesler başta Çarlık Rusya’sı olmak üzere, büyük devletlerin stratejik hedefleri doğrultusunda soykırıma uğramış ve anavatanlarından zorla çıkarılmış olup, bu süreçte yaklaşık 1,5 milyon insan sürgün yollarında hayatını kaybetmiş ve Adıge, Abaza ve Ubıhlar başta olmak üzere, Kuzey Kafkasya halkları nüfuslarının büyük bir bölümü ile topraklarından koparılarak, vatanlarından ayrılmak zorunda bırakılmışlardır.

 

İkinci Dünya Savaşı sonrası, yok etmeye yönelik insanlık suçları, Uluslararası Soykırım Sözleşmesi’nde suçun maddi ve manevi unsurları belirlenerek ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Soykırım suçunu diğer suçlardan ayıran en önemli özelliği de manevi unsurudur. Sözleşmenin ikinci maddesinde yer alan “…ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, bu haliyle kısmen veya tamamen yok etmek kastı…” soykırım suçunun oluşabilmesi için gereken manevi unsurdur ve suçun “kurucu unsuru” dur. Soykırım suçunun niteliği, hedef alınan insanların “kişisizleştirilmiş” (de-personalize) olması ve eylemlerin, hedef alınanların kişisel nitelikleri nedeni ile değil, belli bir gruba ait oldukları için gerçekleştirilmesidir. Bu nedenle sorumluluğun saptanabilmesi için eylemi gerçekleştirenin ulusal, etnik, ırksal ya da dini bir grubu yok etme kastının ispatlanması gerekmektedir*. Bu bağlamda, Sözleşme’de açıkça yer almamasına rağmen soykırımın gerçekleşebilmesi için bir planın var olması gerektiği anlaşılmakta olup aslında bu durum devletlerin cezai sorumluluklarına da bir pencere aralanması gerektiğini göstermektedir.

 

Yakın tarihin İkinci Dünya Savaşı öncesinde kalan trajedilerinin uluslararası hukukta karşılık bulamaması ve “devletlerin cezai sorumlulukları”nın bulunmaması önemli bir sorundur. Buna mukabil “hukuki sorumlulukların” sadece İkinci Dünya Savaşı sonrasını kapsayacak şekilde düzenlenmesi de, bu tarihten önce gerçekleşen suçların karşılık bulamaması açısından yetersizdir.   Modern hukukun bu adaletsizliği gidermesi insanlığın korunması gereken hakları kapsamında acil ve önemlidir. 

 

Hukuk terminolojisinin hukuki ve cezai sorumluluğu düzenleyen başlıklarının iyileştirme ihtiyaçları yanında, devletlerin geçmişlerinde yaşanan savaş, sürgün ve soykırım suçlarının neticelerini ortadan kaldıracak düzeyde, iyileştirici revizyonları hayata geçirebilmeleri gerekmektedir. Bu noktada, Çarlık Rusyası tarafından dünya coğrafyasının dört bir yanına dağıtılmış Çerkeslerin tarihi anavatanlarında yaşam, kültür ve kimlikleri ile varlıklarını sürdürme haklarını koruma altına alacak yasal düzenlemelere ihtiyaç bulunmakta olup, bu düzenlemelerin Çarlık Rusyası ve SSCB’nin ardılı olan Rusya Federasyonu’nun önemli bir sorumluluğu olduğu unutulmamalıdır.  Günümüzde bu hakların yasal düzenlemeler ile teminat altına alınmak yerine daraltıldığını görmek gelecek için kaygı vericidir.  Gerçekleştirilecek kalıcı ve yapıcı çözümlerin tarafların tamamının yararına olacağı göz ardı edilmemelidir.

                                                                       ***

ALEM... RÜZGÂR... DAĞ... ZİKİR… KAFE*

p>

Dışarısı Bir Âlem…

Dışarısı rüzigâr…

rüzigâr bir fasıl;

Fasılda içimi dinliyorum...

Dışarıda bir ağaç… ağaç ve rüzgâr; bir fasıl...

Fasıl. Dışarıdaki Hüzün... biliyorum... biliyorum o Ağaçtan Yayılıyor

Dışarısı Ağaç… ağaçta Yaprak…

yaprak; bir Bayrak. Rüzgârda dalga dalga dalgalanan bayrak

O bayrak… yalnızlık makamında zikir

Zikir… kendi yalnızlığındaki yalvarış; KAFE…

kafe! zamanda kaybolmak demek…

demek anladın... ben bir yaprağım Kaf Dağında

Kaf Dağında kaybolmuş hayat ağacında...

 

Sen ne dersin; Yokluğuna Gidenlerin Müziği mi bu Rüzgâr.?

Rüzgâr dışarısı... Dışarısı Yalnızlık... İçime kaçıyorum...

içim daha karışık... ürküyorum...

Kaf dağına kaçtı alageyik derken

Derken kaybolmaktan korkup; derhal seni düşünüyorum...

Seni düşünmek; yalnızca beni saran yalnızlığımın sıcaklığı demek.

Şimdi... ben sana durduk yerde; ben bir rüzgârım desem

Yalan! İnanma... sarhoş muyum!?

Ben bir dağım desem; inan!

İnan!! Ben Bir Dağım!!

p>

dilimi unutmuş çocuklarım bile hatırlıyor beni…

Gelemese de selam gönderiyorlar çocuklarım Kuzey Rüzgârıyla.

Ben… rüzgâr; hayat kadar eski arkadaşız biz.

Bizim dilimiz; insanlığın ses kaydı... buna da inan...

Benim kayıp olmama izin vermeyin dostlar!

Sonra yalnız kalır rüzgâr...

Rüzgârınızda ağlar sonra... sonra sen… sonra sen… sonra sen…

Sonra? 

 

Çerkes sürgün ve soykırımında hayatını kaybedenlerin anısına, saygıyla…

 

*O.DEĞER -Soykırım Suçu ve Devletin Sorumluluğu

**Sosren Maze -Alem..Rüzgar..Dağ..Zikir…Kafe

 


nan



Rahşan Erdoğan Yılmaz

Share