Mümtaz Demiröz (Aşamba), bize, kahraman olmayan kahramanlığını, milliyetçi olmayan milliyetçiliğini, sıcak gülüşünü, muzip bakışını ve tükenmek bilmeyen umudunu bırakıp veda etti.
+''+Göçmen kuşlar gibiyiz.
Bazen küçük bir köy evinden kanatlanır yüreğimiz. Biliriz kimimizi, kimliğimizi. Yine de bocalar
dilimiz, kültürümüz.
Eğitim deriz, iş-güç deriz. Umudumuzu yüklenir düşeriz kent yoluna
Bulunduğumuz ülkede yaşam bıçak sırtındadır. Ya sağa düşmek vardır, ya sola. Kendimizce bir
seçim yapar, yürütürüz.
Sevdalanırız bazen. Sevincimiz çoğalır. Ve direncimiz...
Uslu oturmak da vardır evimizde, mutlu. Ya da mutluluğumuzu katık yapıp yola devam etmek.
Önce, yitip gitmeyelim, diye grup kurarız aramızda. Sonra, yitip gitmesinler diye birilerini daha
katmaya çabalarız, grubumuza. Yurdumuzdan uzak, köylerimize tutunmaya çalışırız. Yürütürüz
birlikte kendi umudumuzu. Bazen sıranın başındayızdır, bazen gerisinde...
Bazen sınırlar kalkar, duvarlar yıkılır dünyada. Düş gerçek olur sanki.
Geç kalmayız yola düşmekte.
Milliyetçilik değildir bizi dürten. Aklımız ve yüreğimiz yol gösterir. Bir de benliğimiz...
Dün terk ettiğimiz evimize dönüyormuş gibi döneriz, yüzyıllık hasretimize.
Kucaklarız, kucaklanırız. Şarkı söyleriz. Herkes duysun, herkes katılsın isteriz sevincimize.
Karadeniz'le yeniden barışırız sanki. Tekneler gidip gelir.
Bazen savaş başlar.
Yıl, yüzyıl gibi geçer. Çocuklar büyür cephede, gençler yaşlanır. Anaların yüreği örselenir,
babaların gururu. Talan edilir masumiyet. Ve genç kızların ak düşleri...
Savaş başlar bazen.
Yürekler sınanır. Yıkılır küçük insanların dünyası. Çocuk gülüşleri donar, renkleri silinir.
Tükenir umutlar. Ve gelinlerin göz yaşları...
Silahlar susar bazen. Ve savaş biter.
Zafer kazanırız bazen. Ve hüzün başlar.
Savaşta yitirdiklerimize, zaferde yitirdiklerimiz eklenir.
Hem savaş yaralar yüreğimizi, hem zafer.
Umudumuz paslanır sanki. Bocalarız.
Düşeriz yeniden yollara.
Sanırız ki, pası söküp atabilir ve sarabiliriz yaralarımızı.
Zaman akıp gider.
Umudumuzu karartan pastan kurtuluruz da, yüreğimizdeki yaraların acısını dindiremeyiz.
Ve sonunda,
inat olsun diye belki,
bizi sürgün eden bir ulusun başkentinde,sunarız kendimizi sonsuzluğa.
Usulca ve tek başımıza.
Son bir gülümseme, son bir bakış ve bitmeyen umutla sevdiklerimizi, dostlarımızı düşünürüz.
Dudaklarımız kıpırdar.
Belki özür dilemek isteriz, belki de hoşça kalın demek...
Hoşçakal Mümtaz...
+''+Sezai Babakuş