Gebişe Muammer Demir
“Kafkasya Gezi” WhatsApp grubu, 23 Nisan 2025’te Mole Levent Kaplan tarafından oluşturulmuş. Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nin başkenti Nalçik merkezli düzenlenecek bir gezi için oluşturulan gruba, Çorum Alaca Doktamşey (Altıntaş) köyünden Reyhan Şahin’le ben de dahil olduk. Gruba katıldığım andan itibaren heyecanlıydım. Birbirini tanımayan ama ortak noktaları Çerkes-Adige kökenleri olan bu grup, Kafkasya’nın Kabardey bölgesine yapılacak ziyaret için öyle güzel, öyle anlamlı bir birliktelik oluşturdu ki… Bu deneyimi anlatacak söz bulmakta zorlanıyorum. Sanırım bunu tüm katılımcılardan tek tek dinlemek gerek.
Karayolunu kullananlar için 9, uçakla gelenler için 6 gün süren gezi, 3 Temmuz’da başlayıp 12 Temmuz’da sağ salim dönüşle sona erdi. 65 kişilik grubun bir üyesi olarak, böyle bir geziye katıldığım için ne kadar mutlu olduğumu paylaşmak istiyorum.
Ankara grubu olarak 3 Temmuz akşamı Ankara Çerkes Derneği’nin önünden otobüsle yola çıktık. Bursa, Eskişehir, Trabzon ve Hopa’dan katılanlarla büyük bir grup olduk. Sarp Sınır Kapısı’ndan Gürcistan’a, oradan da Kazbek Dağları’nın arasındaki Lars sınırından Rusya’ya, Osetya üzerinden Kabardey’e ulaştık. Dönüş de aynı güzergahı izledi.
Bizler, ataları vatan topraklarından koparılmış, başka diyarlara göç etmek zorunda bırakılmış göçmen çocuklarıydık. Her göçmen, doğduğu topraklara dönme arzusunu içinde taşır. Biz de bu duygularla yola çıktık. Anavatan’a (хэкужъ) gidiyorduk.
Yolculuk elbette zorluydu, özellikle gümrük geçişleri bize ilk göçü hatırlattı. Hiç şikayet etmedik. Dönüşte otobüsün kliması bozulup üzerimize sular akana kadar… Trabzon’da tamir molası verdik. Otobüs yolculukları her zaman eğlencelidir bizim için. Bu yolculuk da öyle oldu. Gürcistan’da mola sırasında İstanbul’a gösteri için giden genç bir grupla karşılaşmamız sürpriz oldu. Bize küçük bir gösteri yaptılar, bu hepimize iyi geldi.
Kabardey’de iletişim sorunu yaşamadık. Evet onlar Rusça, biz Türkçe konuşuyorduk ama Kabardeyce bilenler için anlaşmak kolaydı. Kendimizi yabancı hissetmedik. Benim için özel bir anı da Maykop’ta yaşayan yeğenimin yanımıza gelip iki gün bizimle kalması oldu.
Yaşadıklarımız – hem yolda hem Kabardey’de geçirdiğimiz 5 gece 6 gün – “gezi” sözcüğüyle sınırlandırılamayacak kadar özeldi. Bir otobüste dört gece geçirdik, bir otelde kaldık. Bilmediğimiz güzel yerleri gezdik, müzeleri gördük, yemekler yedik, hediyeler aldık. Ama tüm bunları koparıldığımız topraklarda yapıyorduk.
En önemli anlardan biri de hiç tanımadığımız akrabalarla (лӏакъу унэкъуэшхэр) buluşmaktı. Onların gösterdiği yakınlık, gelecekte kuracağımız bağların temeli oldu. Reyhan’la birlikte, Çorum’daki köyümüzle aynı eski adı taşıyan (Toktamşey, şimdiki adı Leşinkey) köye gittik. Bizi kırk yıllık dostlar gibi karşıladılar.
Gördüğümüz yerler doğa harikalarıydı: Dağlar, vadiler, dereler, şelaleler, göller… Her yer içimizde yaşattığımız hayalleri gerçek kılıyordu. Ama en unutulmaz an Elbruz Dağı’ndaydı. Ӏуащхьэмахуэ (Oşhamafe) dediğimiz, mitolojilerde “Tanrıların tahtı” olarak anılan bu kutsal dağın 3600 metrelerinde olmak, vatanda olma duygusunun zirvesini yaşattı bize. Kafdağı’nın çocukları olarak bu efsanevi dağda bir büyünün içindeydik sanki.
Sadece Elbruz için bile bu geziye katıldığıma şükrettim. Ama yaşadıklarımız bir “gezi”den çok daha fazlasıydı. Hayatımızın en özel günleri arasına girdi. Bu gezinin gerçekleşmesini sağlayan herkese teşekkür ederim. Özellikle grubun en küçük üyesi “Gupsejan”a… 11 yaşında “Ben anavatana gittim” diye anlatacağı anılar biriktirdi. Aslında demek istediğim, bu tür gezilere genç yaşta katılabilmeli insanlar. Anavatanda olmanın ayrıcalığını erken yaşta tadabilmeli.