Bir Yazar Bir Eser: ÇERKES HİKAYELERİ ANTOLOJİSİ/Adeje Ayça Atçı/Elbruz Aksoy

Yemuz Nevzat Tarakçı

Onlarca yazar, petek petek bal taşımış kovana. Eser, 158 hikayeyle bal küpüne dönüşmüş ve “Çerkes Hikayeleri
Antolojisi” oluşmuş. Acı, tatlı, hüzün, tutku, aşk, vefa, xabze… Ne ararsan mevcut.
Meğer bu kültürde, acının yanında ne çok insanî ve ahlâkî değerler gizliymiş!

Sayın Adeje Ayça Atçı, Sayın Elbruz Aksoy, iyi iş çıkarttınız. İyi ki böylesi harika bir antolojiyi hayata geçirdiniz.
Tarih sevdanız, kültür aşkınız, üretme gayretiniz, pozitif enerjiniz tükenmesin. İyi ki varsınız!
Martin Kochesoko’nun ön sözünü, Erol Köroğlu’nun son sözünü yazdığı “Çerkes Hikayeleri Antolojisi/
Diaspora” da yürek yakan çok hikâye mevcut.

MIZIKALAR NASIL YAKILDI, KAMALAR NASIL SATILDI?
Eseri okurken, Tsoriti Haluk’un kaleme aldığı “Faendur” (Mızıka) hikayesinde gerçeklikten kopacak,
kahrolacaksınız: “Köyde bütün mızıkalar toplanacak ve bir daha köyde mızıka çalınmayacak, düğün
yapılmayacak! Özellikle köyün genç kızları, gözyaşları içinde gözbebekleri, ata yadigarı mızıkaları vermek
istemeseler de… Kafkasya’dan kalan son hatıra el yapımı mızıkalar toplanmış, köy meydanında kırıldıktan
sonra yakılmış.” Üç nesil, mızıka sesi duymadan, düğün yapmadan büyümüş… (Faendur Tsoriti Haluk)

Ya Adeje Ayça Atcı’nın yürek yakan, insanı çileden çıkaran öyküsü:
İşte tam o günlerde bir çerçi dadandı bizim köye… Dedelerimizin kendi topraklarımızdan getirdiği gümüş
kamaları, üstü içli kamaları, astragan kalpakları, yamçıları, kamçıları, deri eyerleri, Çerkeskaları, ninelerden
kalma şeyleri, gümüş kemerleri, düğmeleri… Vermişlerdi yok pahasına çerçilere… Çerçilerin gözüne kestirdiği
güzel kızları da bir bir yabancılar almıştı… (Evdeki Melamin Tabaklar/ Adeje Ayça Atcı)

ÇARESİZLİK ve DUYARSIZLIKLAR
Bu halk, büyük sürgünle tarifsiz, katmer katmer acılar, büyük kayıplar yaşadı…
Ya sürgün sonrası gurbet ellerde yaşananlar, ya bir bir yitirilen değerler, duyarsızlıklar, çaresizlikler…
Umarım bu büyük kayıpları yaşayan halkın torunları, bilinçle, toplumsal dayanışma ile kültürel diriliş için elinden
geleni yapar! Bu kültürle, bu kimlikle yaşamanın, var olmanın başka yolu var mı?

DEĞERLİ KALEMLERE TEŞEKKÜR
158 hikâyeden oluşan “Çerkes Hikâyeleri Antolojisi / Diaspora / Sürgünün 158. Yılında 158 Hikâye” de büyük
emek var. Selam olsun, hikâyeleriyle kültürümüze katkı sağlayan tüm değerli kalemlere!
Sizler, sürgünün 158. Yılında, eserdeki 158 hikâyeye hayat veren değerli yazarlar, emeklerinizle tarihe tanıklık
ettiniz, bu hafıza merkezine önemli katkılar sağladınız, sizleri tebrik ediyor, yürekten alkışlıyorum!
Duyarlılığınız daim olsun! İyi ki varsınız!

YÜREK YAKAN ÖYKÜLER
Sürgün ve soykırımın 158. yılında 158 hikâye… Yürek yakan öyküler… Sürgünü, acıyı, gözyaşını, ölümü,
ölümsüzlüğü ölümsüzleştiren hikayeler… Vefayı, mücadeleyi anıtlaştıran anlatılar.
Hani hafıza merkezi deniliyor ya gerçekten “zengin bir hafıza merkezi.” Sürgünü, soykırımı, hayata tutunmaya
çalışan toplumun sosyal yapısını, hayata bakışını anlatan anekdotlarla dolu bir hafıza merkezi.
Sayfaların arasında, gökkuşağı renginde hikayelere tanık olacaksınız. Üç kez yerlerinden, yurtlarından edilen
sürgünzedeleri, Suriye’nin Golan Tepeleri’nde İsrail işgaliyle Şam’a sürgün edilen Kuneytra’da yaşayan
Çerkeslerin acılarına ortak olacaksınız. “Çok savaştık orası için ama olmadı…” ifadelerinin geçtiği Yeluhğ
Mürşide’nin dramatik öyküsünde geçmişi yad ederken bugünü hatta günceli yaşayacak yer yer kahrolacaksınız.

ADEJE AYÇA ATÇI KİMDİR?
Gaziantep doğumlu olan Ayça Atçı, A.Ü. Turizm ve Otel İşletmeciliği (4 yıl-Örgün) mezunudur. Şimdiye kadar
Kitapçı, Vagon ve Kafa, Kafkaokur, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu gibi dergilerde yazıları
yayımlanmıştır. Kendi adı ile basılmış 4, baskıya hazırlanan 1 yetişkin kitabı, mahlas kullanarak yayımlanmış 1
yetişkin kitabı ve bunların dışında yayımlanmış 39 çocuk kitabı, 4 adet de çocuklar için oyun kartı bulunmaktadır.


Uzun yıllar Megavizyon mağazalarında yöneticilik yapmış olan Atçı, 10 yıl Net Yayınlarında editör, 1 yıl
Masalperest Yayınlarında ve hâlâ İndigo Kitapta yayın yönetmeni olarak çalışmaktadır. Aynı zamanda yaratıcı
yazarlık atölyelerinde yazma yolculuğu üzerine anlatılar yapmaktadır.
Son kitabı Kâğıttan Gemiler, Çerkes olan yazarın kendi sürgün hikayesi ve yolcuğudur.
Kitaplar: Peri Masalında Güzel, Uyuşturucu Tarikatı-Pıt, Matruşka, Kösem Sulta, Kâğıttan Gemiler, Her Şeyi
Berbat Ettim, Gel (Baskı aşamasında)


ELBRUZ AKSOY KİMDİR?
Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun. 1996’dan beri sözlü tarih
çalışmaları yapıyor ve hikayeler topluyor. 2016’da akademiye geri döndü ve Bilgi Üniversitesi Tarih bölümünde
”Beyaz Köleler” üzerine master yaptı. 2018’de ilk kitabı ”Benim Adım 1864” İletişim yayınları tarafından
basıldı. 2022 yılında ise ikinci kitabı ”Beyaz Köleler Son Sesler” yine İletişim yayınlarından çıktı. 2023’te Ghent
Üniversitesi Tarih/Hafıza Çalışmaları bölümünde doktoraya başladı. 2018’den beri sinemayla ilgileniyor, 40
senaryo taslağı yazdı, yazıyor; Hikâye Avcılarıyla birlikte Tarih, Edebiyat ve Sinema üçgeninde bir hayat
sürüyor… Eserleri: Benim Adım 1864, Beyaz Köleler…

ESERDEN KISA KISA
Kanımızdan daha değerli olan gözyaşlarımızı, acının sahibiyle paylaşabiliyor muyuz? Ben, utanmanın ibadet
sayıldığı bir milletten geliyorum… Ben gibi olanların acısını da yarım kalan aşklarını da kalbinde çekiyorum.
Aslında aşkı öğrenmek içindi tüm çektiğim acılar… (Davut Sandıkçı)
Dil farklı, kültür farkı, gelenek görenek farklı, bağın, bahçenin, evin hatta ahırın düzeni bile farklı, düğününden
cenazesine, insan ilişkilerinden doğal hayata kadar köyüm ve insanlarının yaşam tarzları yeni tanıdığım
toplumunkinden oldukça farklıydı… Yok oldu o güzel dünya, o güzel insanlar… Her biri, gösterişli Çerkeskalarını
giyip yamçılarını da arkaladıktan sonra, teker teker gümüş işlemeli kamalarla süslenen küheylan misali adlarına
binip geçmişe doğru kırbaç gösterip şaha kalktılar sanki… (Oktay Chkotua)
Biz, onlardan bir başka şey daha öğrendik. Cenazemizde bile ziyarete gelenlere nezaket için, ne şiddette olursa
olsun acımızı değil insanları merkeze almak için haykırarak ağlamamayı… (Zıpripa Melek Özlem Sezer)
Güzel bir ailede büyüdüm ben. Annem, çok güzel gülerdi, babamsa otoriter ama hepimizin fikirlerine, kararlarına
saygılı bir babaydı. Gülmeyi de koşulsuz sevmeyi de onlar öğretti bana! Acıyı bal eylemeyi de… (Yıldız Şekerci)
Babam, Çerkesliği o kadar güzel taşırdı ki Kuşha Doğan’ın ilk kasetini dinlerken teybin önünde diz çökerek ve
“Sarıkamış” parçasında ağlayarak dinlerdi. O an hâlâ gözümün önüne geldikçe boğazım düğümlenir ve ben o
parçaları dinlerken arkama keyifle yaslanamam, saygıyla dinler ve ağlarım. (Feriha Eviren Kankoç)
Kayseri’nin 80-90’lı yıllarının Teksas’ı, namı değer Argıncık’ı bilir misiniz? Hele bir de Çankaya durağı ve
Kayabaşı eşrafının toplandığı çevreler… Worşer ortamlarında kaydedilmiş ve kaydın sonuna yakın pşınawanın
adının söylendiği bir tarafında ğıbze, wored, qafe diğer tarafında wuig, şeşen kasetler ve hemen bunların yanında yer almaya başlayan, Ümit Besenler, Coşkun Sabahlar… Argıncık gibi küçük bir mahallede yaşanan kısa ve yakın tarih sürecinde bile bunca değeri kaybetmişken Karadeniz’in diğer kıyısında ve hatta Karadeniz’in
derinliklerinde neleri yitirdiklerini tahmin bile edemezler. (Tuğuj Beyza Mutlu)
Derdim büyük, ummanı deler. Amerikan Çerkesiyim ben de. Bazen Arap Çerkesi bazen İsrail… Kafkas
Japon’uyum yer yer… Boş ver!..” (Y’ismeyl Durmuş)
… Hatırlamak için unutmak gerekir, bir yaranın yeniden kanaması için kabuk bağlaması gerekir. Ben
unutmadım ki hatırlayayım, yaram hiç kabuk bağlamadı ki yeniden birisi kanatsın! (Davut Sandıkçı)
Ey yeli göğü yaratan ulu yaratıcı! Bu hasret yetmez mi artık? Şu yarattığın güzel ağaçların, dalında öten kuşların,
kalbinde çalıp duran bir “pşıne” nin yüzü suyu hürmetine bize dönmeyi nasip et! (Ünal Uluçay)
Yatak ucu yemeği, sanmayın ki sadece bir yemekti, daha ziyade sevgiydi, samimiyetti, muhabbetti özlemdi…
(Yakup Temel)
Ana yurdundan askerle, silahla sürülmüş, altından atı, başından kalpağı alınmış, gümüş kemerleri plastik kap
kacakla tırampe edilmiş bir ailenin 12 yaşındaki çocuğu olarak belindeki kamanın ihtilal marifeti ile alınarak
meçhul bir yere götürülmüş Şogen Nuri ile aramdaki ibrişim bağ hoyratça kopartılmıştı… (Şogen Ümit Dinçer)
Kış geldi, geçti, bahar geldi. Gidenler gelmedi. Atı namus, atı kardeş bilen yiğitler masal oldu. Buz oldu. Kar
oldu. Toz oldu. Umutlar bir bir tükendi. Saçını çözüp ağıtlar yaktı ceylan gözlü kızlar. Analar bağrına vura vura
çürüttü. Haberleri geldi, cenazeleri gelmedi. (Atilla Doğan)
Babam, Kayseri’ye dönerken çok hüzünlüydü. Otobüse binerken sahile doğru bakarak mırıldandığını duydum.
“Yewwey yewwey si Adığe, tahamıçeher yewwey!.. Ve babam, tüm ısrarlarımıza rağmen bir daha Samsun’a
gelmedi. (Eyüp Baloğlu)
Yüreklerinde acılarını yaşamayı becerebilmiş bir ulusun çocuklarıdır Çerkesler; kibar, zarif ve nahiftirler…
Yaşadıkları ülkeyi vatan kabul etmişlerdir ama yıllar önce koparıldıkları öz yurtları hep içlerinde kapanmamış bir
yara olarak durmaktadır. 1864 yılındaki tazeliği ve acısı ile… (Cemil Biçer)
Ağlamak insanidir. Gülmek ise içindeki kederi kapatmanın en kolay yoludur. Vatan kaybeden bırak ağlasın!
… Çünkü güzel delim, sen de sürgündesin! (Dilek Qudey)
Yaşlı kadın eliyle oğlunun gözyaşlarını silerken kumral saçlarını düzeltmeyi de ihmal etmemişti, sanki birazdan
Özgür’ü okula gönderecekti, oysa bugün evden giden Özgür değil annesiydi… “Tec Guaşe tec!” (Kalk prenses
kalk) deyip her zamankinden daha dik bir şekilde ayağa kalkıp kapıyı açmıştı. (Elbruz Aksoy)
Ne demek kimlerdensiniz? Hâlâ farkında değil misiniz, biz bu anlayış ayrıştırıyor zaten! Yok Şasığ’mış, yok
Abzeh’miş, yok Kabardey’miş… Bırakın bu ayrılıkçı söylemleri! Bizler Adıge’yiz! Dedi ve beni ayaküstü
güzelce kalayladı… (Atakan Şurdum Avcı)
Esas sürgünü dilimizi unutursak yaşarız. Xabzemizi yitirirsek biz de biteriz… (Ersin Hantuw)

TEMENNİ
Umarım duyarlı toplumumuz, bu güzel eserden gereği gibi faydalanır, “Çerkes Hikayeleri Antolojisi” çok kişiye
ulaşır, çok kişi tarafından okunur. Umarım halkımız kültür ve kimlik konusunda daha duyarlı olur, daha fazla okur,
daha çok sorgular, kendisine, tarihine, kültürüne, sanatçısına, bir avuç yazar ve çizerine daha çok sahip çıkar,
sanat ve edebiyatta daha çok derinleşir, daha fazla zenginleşir.
Tarihi, kültürü, kimliği ile barışık, huzur içinde yaşayan daha müreffeh bir toplum temennisiyle.

Share