Anavatana ilk gidişim 1991 yılı idi. Sevinç, hüzün, heyecan, acı, coşku vb. birçok duyguyu ulusal mücadele sürecinde yaşamıştım. Fakat gerçek bir yas duygusunu ilk kez Nalçık da 1991 in 21 Mayıs’ında yaşadım.
Binlerce Adıge anma toplantısına sade ve koyu kıyafetler giyerek, sessizce bir hüzün havası içinde geldi. Konuşmalar yapılırken ve Yistanbulako çalarken herkes ulusal yası hissediyor, anmaya katılanların birçoğunun gözlerinden yaş geliyordu. Muhacereti ile tekrar buluşan anavatan sürgün ve soykırımın sonuçları için, kaybettikleri için yasını tutuyordu.
Muhaceret de anavatandakine benzer yaşadığım ilk kitlesel anma Demokratik Çerkes Platformu'nun “Sürgünde Yas” daveti ile 2001 yılında Kızkulesi’nin kıyısında, İstanbul’da oldu. Sonra derneklerimizin bulunduğu bütün şehirlerde, Beşiktaş’ta, Samsun’da, Kefken’de devam etti. Yasımızı tutmaya 125 yıl sonra başlayabildik ve bugün bile tam olarak tutabildiğimizi söyleyemeyiz.
Ulusal konularda mücadele eden halklar için “yas tutma” hakkı çok önemli. Judith Butler’ın yazılarında bu konunun algılanması için önemli açılımlar getirilmektedir. Soru şudur: “Kimin yası tutulabilir? Kimin yaşamı yaşam sayılır? Bir yaşamı yası tutulabilir kılan nedir?”
“Yaşamları had safhada korunanlar makbul yurttaşlardır; bu yaşamların zarar görmesi savaş güçlerini harekete geçirmek için yeterlidir. Dahası bu yaşamlar zarar gördüğünde, yasları kamusal olarak tutulmalıdır; kamusal yas ulusal kimliği inşa eden yastır. Peki diğerleri? Onların yası inkâr edilmek ya da yerinden edilmek suretiyle görünmez kılınmalıdır; imgelerinin, hikâyelerinin, anlatılarının, hatta isimlerinin bile kamusal olarak görünürlüğü engellenmelidir. “
Asimile edilmek istenen halkların yaslarını tutmaları da çok kolay olmamakta. Bu zorlukların örnekleri ezilen halkların mücadelelerinde çok fazla görülmekte. Barış Ünlü, Dipnot Yayınları’nda çıkan “Türklük Sözleşmesi” kitabında bu konuyu detayları ile anlatmakta. Barış Ünlü asimile olarak Türkleşen Müslümanların önemli haklar ve imtiyazlar elde ettiğini ve fakat bu durumun görmeme, duymama, ilgilenmeme ve bilmeme sayesinde mümkün olabileceğini belirtmektedir. Oysa bir halkın yasını tutmaya başlaması bu hallerden kurtulmasına neden olmaktadır.
1864’ten sonra Çerkes halkı önce Osmanlılık sonra Müslümanlık sözleşmelerinin etkisi altında kaldı. Bu iki sözleşme çerçevesinde Çarlık Rusyası’nın kolonyalist politikaları ile sürgün ve soykırım uygulamalarına, Osmanlı İmparatorluğu’nun iskân politikalarının etkileri eklendi. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinden itibaren ise Türklük sözleşmesi ile asimilasyon politikaları gündeme geldi. Böylece Çerkes halkı, Butler'ın da belirttiği gibi “görünmez kılındı”, “imgelerinin, hikâyelerinin, anlatılarının, hatta isimlerinin bile kamusal olarak görünürlüğü engellen” di.
İşte bu nedenle 21 Mayıslarda Çerkeslerin yaslarını tutabilmesi çok önemli. Yaslarını tuttukça görünür olmaya, ulusal kimliği inşa etmeye başlayacaklar. Kitlesel olarak anılan her 21 Mayıs Sürgün ve Soykırıma olduğu kadar, iskân politikalarına ve asimilasyona karşı da var olmaya; ulusal kimliğin inşasına imkân tanımaktadır. Anavatanla diasporanın kamusal olarak görünür olmasını sağlamaktadır.
nan
Can Nart