Kafkasya’da ve Diasporada İnsan Hakları Paneli Ankara’da Yapıldı

Panele, Kabardey Balkar Cumhuriyeti İnsan Hakları Koruma Derneği Başkanı Hatajuko Valeri, Hak İnisiyatifi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Medine Küçük ile Avukat ve İnsan Hakları Savunucusu Şenay Dalkılıç Çalışır konuşmacı olarak katıldı.

KAFFED Genel Başkanı Yıldız Şekerci, panelin açılış konuşmasını yaparken, “Toplumumuz gerek anavatanımızda gerek diasporada önemli insan hakları sorunları ile karşı karşıyadır. Yüzlerce yıl asimetrik güçlere karşı, vatanını savunmak için savaşan halkımız, sonrasında dünyanın en büyük sürgün ve soykırımlarından birinin mağduru olmuştur. Bugün vatanımızdaki nüfusumuzu tarihimizle kıyasladığımızda nasıl bir etnik temizliğe uğradığımız net bir şekilde görülebilmektedir” dedi.

Diasporada ret, inkar ve asimilasyon politika ve uygulamalarına karşı varlık mücadelesi verildiğinin altını çizen Yıldız Şekerci, Gönen-Manyas Sürgününde, anadilin ve kültürün yaşatılmasında büyük hak ihlalleri yaşandığını hatırlattı.  AB üyelik sürecinde yaşanan olumlu gelişmelerin, uygulamaya yeterince yansıtılamadığını kaydeden Şekerci, buna örnek olarak Düzce ve Kayseri Üniversitelerinde açılan Çerkesce bölümlerinin mezunlarına hala öğretmen kadrosu verilmemesini, ortaokul seçmeli dersleri ve halk eğitim Anadili sınıflarında çeşitli engellerle karşılaşılmasını gösterdi.

Şekerci, “Tüm bu sorunlara, kent ortamında demokratik sivil toplum kuruluşları çatısı altında, toplu şekilde hak mücadelesi ile çözüm bulacağız. Bize yakışan daima hak temelli yaklaşımdır. Lütuf peşinde değiliz; hakkımızdan fazlasına talip değiliz ama hakkımızdan azına da razı olmayacağız” dedi.

Panel’in ilk konuşmacısı Hak İnisiyatifi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Medine Küçük, Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişte yaşanan hak kayıplarını özetledi.

Dünyanın başka bölgelerinde de sürecin aynı şekilde yaşandığını, ulus devletin kurulması ile insanların dil ve kimlikleri üzerinde kısıtlamalar başladığını belirten Medine Küçük, merkeziyetçi yönetimlerin kendileri için tehlikeli olmayacak, ülkeyi bölmeyecek vatandaşlara ihtiyaç duyduğunu, bu nedenle devletin sınırları içerisindeki farklı ırklar, kültürler ve dillerin tek tipleştirilmesi için çalıştıklarını kaydetti.  Medine Küçük, “ Türkiye’de yönetimlerin karşısındaki en kalabalık güç Kürtler. Bunun dışında ben bir Osetim, bizim gibi küçük gruplar da var. Benim dedem Osetya doğumlu. Ama ben Osetçe tek kelime bilmiyorum. Oysa babam Osetçeyi çok iyi konuşuyordu. Oset olarak benim elimde ne var? Ben benden sonraki nesle, Osetlikle ilgili ne bırakabileceğim? Türkiye Cumhuriyeti’nin şu an içerisinden geçmekte olduğu bir değişim süreci var. Bugüne kadar yaşadığımız süreçlerde bizim kimliğimize yeteri kadar sahip çıkamadığımız, neslimize aktaramadığımız ortada. Ben asimile oldum!” dedi.

Medine Küçük, Türkiye Cumhuriyeti’nin daha yaşanılır bir toplum olmasının yolunun farklı kültür ve dillerin korunup, yaşatılmasından geçtiğinin altını çizdi.

Panelin ikinci konuşmacısı Avukat ve İnsan Hakları Savunucusu Şenay Dalkılıç Çalışır, bir etnik kimliğin en önemli anahtarının dil olduğunu vurgulayarak başladı konuşmasına. Ancak, ülkenin neredeyse yarısının asgari ücretle geçimini sağladığı ve başka pek çok kaygısı olan Türkiye’de insanların kimlik, kültürel zenginlik gibi meselelerin peşine düşmesinin gerçeklerle bağdaşmadığını belirterek, bu görevin vekaleten toplumsal farkındalığı olan kimseler ve KAFFED tarafından yerine getirilmesi gerektiğini ifade etti.

Şenay Dalkılıç Çalışır, asimilasyonun tanımını “kendine benzetmeye çalışmak” olarak yaptı ve “Oysa biz burada yokuz, asimile edilmeye çalışılmıyoruz, yokuz, reddediliyoruz! Bunu sadece Çerkesler noktasında söylemiyorum, bahsettiğim alt gelir gruplarındaki insanlardan bahsediyorum. Yaşama hakkımıza bile tahammül edemeyen bir yapıyla karşı karşıyayız. Kadınlar olarak daha geçen ay 2 kere dayak yedik. Kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanunun fiilen uygulanmasını istediğimiz için dayak yiyoruz, tutuklanıyoruz” dedi.

Türkiye’nin hala temel insan haklarından yaşama, barınma, dil ve kültürün koruması gibi başlıkları tartıştığını, oysa bunların çoktan çözülmüş olması gerektiğini belirten Şenay Dalkılıç Çalışır, dünyanın artık insan hakları alanında bambaşka gündemleri olduğunu eko sistemin, gelecek ve doğmamış nesillerin, kent haklarını savunan ve konuşan bir neslin geldiğini söyledi.

Şenay Dalkılıç Çalışır, “Biz kendi yurdundan sürülmüş kendi anavatanında da burada da ‘az’ olan bir halkız. Biz 120 yıl acısını içine atmış, travmasıyla yaşamış, sessiz kalmış bir halkız ama artık susmamalıyız. Dünya artık başka; dünyayı başkalaştırmak bizim elimizde. Öncelikle soykırım ve sürgünün tanınması için topyekûn mücadele etmeliyiz. Anlatmalıyız, uluslararası ölçekte kamuoyu yaratmalıyız, bunu bağımsız, tarafsız örgütleri harekete geçirerek yapmalıyız. Hak mücadelesinde çekingen duramazsınız, reel düzende çekingen durursanız kimse sizi dikkate almaz. Siz bir şey anlatmazsanız kimse ‘ben seni kurtaracağım’ demez. Birilerinin siyasi rant ve hesaplarına teslim olmadan tamamen kendi tarihimiz ve yaşadıklarımızı içselleştirip aktarmamız gerekiyor. Anavatanda yaşayan soydaşlarımızın güvenliğini de gözeterek yapmamız gerekiyor bunu” dedi.

Şenay Dalkılıç Çalışır, Çerkes derneklerini de eleştirerek, kadın katılımının yanlış anlaşıldığını kadınların daha fazla sorumluluk ile yönetim kademelerinde ve karar mekanizmalarında aktif olmasına fırsat verilmesi gerektiğini, bu bağlamda KAFFED’in bir kadın genel başkanının seçilmiş olmasının çok önemli olduğunu belirtti.

Panelin son konuşmacısı Kabardey Balkar Cumhuriyeti İnsan Haklarını Koruma Derneği Başkanı Hatajuko Valeri oldu.

Valeri, anadil ve vatandaşlık konusunda anayasal hakların kullanılması için mücadele ettiklerini, vatandaşlık konusunda farklı etnik gruplara farklı yaklaşımların Rusya Federasyonu’nun itibarını zedelediğini söyledi.

 “Sizlerin (Diaspora) sesi oraya gelmeli. Sizlerin endişelerinizi dile getirmeniz gerekiyor. Biz Anavatan’da bir ulus olabiliriz ancak oradaki sistemin yasal unsurlarını işletemezsek işimiz zor. Diasporada yaşayanların, Anavatanı arkalarına alması, “orası benim de Anavatanım, orayla ilgili söz hakkım var” demesi gerekiyor. Bir ulusun ulus olması için aynı vatanda yaşaması şart değildir, ama o ulustan herkesin o vatana sahip çıkması gerekir. Bunun için de ortak çalışmamız gerekiyor. Mutlaka bir yol bulacağız” dedi.

Rusya Federasyonu’nun daha önce kabul edilen bir yasa ile Sovyetler Birliği ve Çarlık döneminde vatanlarını terk etmiş olan insanların ve akrabalarının haklarını tanıdığını hatırlatan Valeri, Rusya Federasyonu’nun halihazırda dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan Rus diasporasına yönelik tutumuyla, Rusya Federasyonu’nu oluşturan Cumhuriyetlerin diasporasına yönelik tutumunun farklılık gösterdiğini söyledi. Ukrayna ve Suriye örneklerini veren Valeri, insani krizlerin yaşandığı Suriye’den Anavatana dönmek isteyen Çerkes diasporasına tanınmayan kolaylığın yeni bir yasayla Ukrayna’daki Rus kökenli kişilere verildiğini hatırlattı. Bu durumun çifte standart oluşturduğunu vurguladı.

Kendisinin hukuki destek verdiği Muammer Canıdemir örneğini veren Valeri, 22 yıldır Rusya Federasyonu’nda yaşayan, eşi ve 3 çocuğu Rusya vatandaşı olan bir kişinin, yıllar önceki ilk adresinin doğru olmadığı gibi bir gerekçeyle oturum izninin iptal edilmesinin hukuki bir zemini bulunmadığını, hakkının savunulması için gerekli hazırlıkları yaptıklarını ve konuyu AİHM’e taşıyacaklarını belirtti.

Valeri, bu konuda kamuoyu yaratmanın önemini vurgulayarak, diasporanın desteğini beklediklerini söyledi. Desteğin hem sosyal medya hem de yazılı ve ıslak imzalı dilekçeler ile yapılmasının önemine değindi. Bu şekilde yapılan itirazların ve taleplerin ciddiye alındığını kaydetti.

Valeri, Rusya Federasyonu’nda geçen yıl kabul edilen ve anadilleri seçmeli hale getiren yasanın Anayasaya aykırı olduğunu, federe sistemi tehdit edebilecek bir yapıda oluğunu söyledi. Söz konusu yasanın sadece eğitimle ilgili olmadığını vurgulayan Hatajuko Valeri, "Federal Cumhuriyetlerimizin kuruluş ve var oluş amacı, (Karaçay Çerkes, Adigey ve Kabardey-Balkar) kendi anadillerini, kültürlerini, çıkarlarını savunabilmektir. Bizim bu topraklarda hakkımız var, yasal haklarımızı en sonuna kadar kullanalım. Biz hak mücadelesi yapıyoruz ama Rusya Federasyonu yıkılsın istemiyoruz, yıkılırsa bizler de altında kalırız. Biz Rusya Federasyonu insan haklarına saygılı, demokratik Federal bir ülke olsun, bizlere de haklarımızı versin istiyoruz. Biz ve siz (diaspora) şunun mücadelesini veriyoruz; bu topraklarda (Rusya Federasyonu) hakkımız var, burası bizim vatanımız diyelim, yasal haklarımızı en sonuna kadar kullanalım. Martin Koçesko gibi aktivistler de kurdukları dernekler ile bu alanda çalışıyorlar. Martin olayında anavatanda ve diasporadan yükselen ses çok önemliydi. Şu anki durum birlikteliğimizin başarısıdır” dedi.

Rusya Federasyonu’na bağlı tüm Cumhuriyetlerde anadil yasası ile ilgili bir rahatsızlık olduğunu, konunun henüz kapanmadığını hatta Moskova’da tüm Cumhuriyetlerin bir araya gelmesi ile tek işi bu konu üzerinde çalışmak olan bir dernek kurulduğunu belirtti.

Anadil yasası için KAFFED’in organize ettiği toplantıya atıf yapan Valeri, diasporanın sesinin anavatana ulaştığını, o dönemde toplanan imzaların ve yazılan yazıların büyük etki yaptığını söyledi. Rusya’daki diğer azınlık halklarının temsilcilerinin dahi bu çalışmaya atfen “Dünya’daki milyonlarca Çerkes diasporasının da bu yasaya karşı olduğunu” argüman olarak öne sürmektedir.

https://www.kaffed.org/haberler/federasyondan/item/3568-anavatan%E2%80%99da-anadil%E2%80%99le-ilgili-neler-oluyor,-kaffed-ne-yap%C4%B1yor.html

p>

21 Mayıs anma törenlerinin 30 yıldır uygulandığını ifade eden Valeri, katılımın giderek arttığını ve diasporanın ilgisinin olumlu bulunduğunu kaydetti; “21 Mayıs’ın sürgün olarak kabul edildiğinin en bariz göstergesi o günün 1994 yılında resmi tatil ilan edilmesidir. Halen 21 Mayıslar Federal Cumhuriyetlerimizde resmi tatildir. 21 Mayıs’ı resmi tatil ilan eden kanun, Çerkeslerin başına gelenin sürgün olduğunu ve geri dönüş hakkı verilmesi gerektiğini kabul eden bir metindir. Bu gelişme hepimizi umutlandırmıştı ancak yasalar işletilmedi. Biz de ihmal ettik. Soykırım dillendirilmez oldu. Sonra bazı şeyler değişti, Federe Cumhuriyetlerin yetkileri kısıtlandı, kendi kararlarını kendileri veremez oldu. Ancak biz yılmamalı, Rusya’da ve diasporada güç birliği yaparak birlikte çalışmaya devam etmeliyiz” dedi.

Valeri, bir soru üzerine Federe Cumhuriyetlerde yerel halkların birbirleri ile bir sorunu olmadığını ifade etti, Balkarlar ile Çerkeslerin farklı dil konuştuğunu, orijinal etnik kökenleri olduğunu  belirten Valeri, “her iki halkın da kendi çıkarları mevcut, ancak aradaki tartışmalar anlaşamayacağımız anlamına gelmez. İki komşu arasında da kardeş arasında da böyle tartışmalar olur. Oradaki durum böyle, buraya nasıl yansıtılıyor bilmiyorum. Balkarlarla bizim aramızda kesinlikle bir sorun yok. Balkarlar 1944 de sürüldüğü zaman onlarla birlikte sürülen Çerkesler de vardı. Geri döndüklerinde hiçbir sorun yaşanmadan topraklarını geri alabildiler. Üçüncü şahısların kışkırtmasına fırsat vermeden iki komşunun arasındaki tartışmalar gibi oturup konuşabiliriz” dedi.

Kanjal olaylarında Balkarlar ile Çerkeslerin karşı karşıya gelmediğini, göstericilerin polis ile çatıştığını belirten Valeri, kendilerinin olaya müdahil olarak gençleri sakinleştirdiklerini, ortada bir provokasyon olduğunu ancak kaynağını çözemediklerini söyledi.

DÇB’ye ilişkin bir soru üzerine Valeri, “Ruslan ve Martin olayında destek vermeyen tek kurum DÇB idi. Ama ben burada KAFFED davetlisi olarak bulunuyorum, DÇB üzerinden gelmedim. Bu soruyu onlara sorun” dedi.

Panelin sonunda bir kapanış konuşması yapan KAFFED Genel Başkanı Yıldız Şekerci; insanın haklarıyla var olduğunu hatırlatarak, “Başta içinde yaşadığımız ülkede hak savunuculuğu yapacağız, bizim yüzümüz anavatana dönük, haklarımız konusunda anavatanla birlikte hareket edeceğiz” dedi.

 

{gallery}/haber/federasyon/2019/191215_Panel{/gallery}

 


nan



Kaffed

Share