Ey sürgün;
Seni can eriği yaylalarından, sulak, bereketli ovalarından koparan sürgün kararları, gösterişli Çar ve Padişah saraylarında alınmadı mı? Kendini en asil gördüğün anda en dipte, en karanlıkta, en ayakaltında olduğunu hiç mi bilmedin? Özgür ve bağımsız olarak yaşadığını sandığın ülkelerde dilinin, adının, etnik kimliğinin yasaklandığının hiç mi farkına varmadın? Oysa göklerde uçurtma gibi süzüldüğünü sandığın anlarda bile hep başkasının elindeydi ipin.
Ey Sürgün;
Hep coşkun akan ırmak oldun, hep basıp giden sel, hep rüzgâr, fırtına; hiç durgun göl olmadın. Hep başkasının kılıcını çaldın, “gavurun ekmeğini yiyen gavurun kılıcını çalar” dedin; yediğinin kendi ekmeğin olduğunu hiç mi anlamadın? Hep özgür ve mutlu mu yaşadın? Akvaryumdaki kırmızı balık gibi mi? Hem başkalarının ezildiği yerde bu nice özgürlüktür; hiç mi düşünmedin?
Ey Sürgün,
Hak arayanlara karşı neden sesin kısık, sırtın dönük? Ses ver artık. Ses ver ki senin de sesin kanatlansın. Ses vermenin bin türlü yolu var. Silahla, tüfekle, kılıçla değil; insan olarak sesini yükselt, sesini başkalarının sesine kat. Dünya ırkçılığa, şiddete, baskıya, sömürüye vura vura dönüyor, sen de yüzünü o yöne dön. Hem kendi hakkını ara, hem başkasının hakkını inkar etme; hiçbir hak icazetle, yakarışla, egemenin koltuk altına sığınmakla alınmaz. Yoksa sen de Hıra dağı kadar Müslüman, Tanrı dağı kadar Türk müsün? Hakkını arayanlara karşı kanlı bıçaklı düşman mısın?
Ey sürgün,
Hep sahibi istediğinde çıkarılıp giyilen meşin yelek, kokuşup çürüyen et, kesilen atılan tırnak olma. “Şeyh Şamil, Hacı Murat’sın, şahlanıp gelen vahşi bir atsın” diyenlere de kanma. Kendini kaptırırsan bu okşayışların kapı kulluğuna, kılıç erliğine, rüzgar döndüğünde, “Hain Çerkes”liğe, giden yolun başlangıcı olduğunu unutma. Bu yüzyılda artık kahramanlar, kahramanlıklar yok; hakkını, kimliğini arayan, baskıya ve sömürüye direnen halklar ve bireyler var. Onların dayanışması, kardeşliği var. Egemenin elinde kuru sopa olma, insanlık ağacının yemyeşil bir dalı ol yeter.
Ey Sürgün,
Anavatandan sürülüşünün, kırım ve kıyımının, ayaklarında bir deli rüzgar savruluşunun üzerinden 151 koca yıl geçti. Halâ kendini egemene yarandırmak için uğraşıyorsan, en büyük değerin insan olmak olduğu bu çağda halâ asillikten, asaletten medet umuyorsan ayıp sana. Hem de yüz bin kere ayıp. Sezar’ın hakkını Sezar’a, Kürt’ün hakkını Kürt’e, Türk’ün hakkını Türk’e teslim edemiyorsan çok daha ayıp. Kopup geldiğin o bereketli topraklar, içtiğin sular, yüzdüğün ırmaklar kadar ayıp; gök mavisi Ritsa kadar, dal yeşili Kuban kadar, insanlığın çocukluk düşleri kadim Kafdağı kadar ayıp.
Ey sürgün;
Kurtul artık asırlar süren aymazlığından, kurtul bu ölü uykusundan; kurtul eteğine yapışıp çekenlerden, senin gibi görünen sen olmayanlardan, zavallılardan, etindeki kıymıklardan; kurtul insanlık değerlerinin tersine at koşturanlardan; kurtul kapıkulu, kılıç eri mantığından… Kurtul bu körlüğünden. Kurtul ve kendin ol. Başkası olma. Bak o zaman nasıl yeşerir dünya.
Adnan Özveri
nan
Adnan Özveri