Suriye’de Parçalanan Çerkeslik

Geçtiğimiz iki yılın en önemli olayı, Suriye’de meydana gelen iç karışıklık ve bu bağlamda bölge Çerkeslerinin karşı karşıya kaldıkları hayati risktir.

Suriye’de yaşayan kardeşlerimizin varlığını tehdit eden gidişat ve bu durum karşısında Çerkes dünyasının gösterdiği refleks bu yazının ana konusudur.

Geçen süreç içerisinde yaşanan gelişmeler, doğal olarak bazı gerçeklerle yüzleşmemizi zorunlu hale getirmiştir. O nedenle konuya öncelikle sorunun direkt muhatapları olan Suriye Çerkesleri cephesinden başlayalım.

Suriye'deki Çerkes cemiyeti maalesef bu süreci doğru yönetememiştir.

Camia gelen tehlikeyi sezememiş, önceden hazırlıklı olamamış ve açık seçik gelen olumsuz koşullara uygun pozisyon alamamıştır.

Bölgedeki rejimin korkusundan mıdır, Çerkesleri temsilen ortalıkta dolaşan ve söz söyleyen zevatın basiretsizliğinden midir bilinmez, ama Suriye Çerkesleri bu olaylara adeta uykuda yakalandılar.

Dış dünyadaki kardeşlerinden gelen uyarıları da pek ciddiye almayan Suriye Çerkes toplumu, bu öngörüsüzlüğün ve tedbirsizliğin bedelini ne yazık ki çok kötü ödedi.

İlk dönemde oluşan hassasiyetle anayurttan gelen somut çağrılara kulak tıkayan, kendilerini yerinde ziyaret eden federasyon heyetini Esad’a methiyeler düzerek geri çeviren, sırf Kabardeyden kendilerine gönderilen 2500’ün üzerinde davetiyeyi yakan Suriye Çerkesleri, “Vatana dönmek konusundaki samimiyetlerinin” sorgulanmasının yolunu açtılar ne yazık ki.

Sokaktaki halkın nazarında beliren bu olumsuz imaj; iki ateş arasında kaldıktan sonra bile, Türkiye’de Ürdün’de Lübnan’da sığıntı ve mülteci olmayı anavatana dönmeye tercih etmeleri ile iyice pekişti.

Bunun bir sonucu olarak da, ilk dönem Anavatandaki halkta oluşan hassasiyet hayal kırıklığına dönüştü, bu hassasiyet nedeniyle bazı adımlar atma mecburiyeti hisseden resmi kademeler de zaten zoraki el attıkları bu konuyu hepten savsakladılar.

Bu arada yaşanan bir çok olumsuzluğu, sergilenen nahoş tavırları, yaratılan antipatiyi bireysel hatalar sınıfında aldığım için burada değerlendirmiyorum.

Fakat yukarıda değindiğim temel yanlışlar, Suriye Çerkeslerinin (Çerkesliklerinin değilse de) vatana dönüş ve vatana bağlılık söylemlerindeki samimiyetin ciddi biçimde sorgulanmasını getirmiştir.

Bu samimiyet testinin ve sorgulamasının tüm diasporayı kapsayacak biçimde yaygınlaşması, yaşanan sürecin zaman içerisinde önümüze koyacağı faturadır.

p>

***

p>

Türkiye Çerkesleri bu süreçte en aktif , örgütlü ve sorunla ilgili görünen kesimdir.

Çerkeslerin temsil kurumu olan KAFFED, yaşanan bu felakette elinden gelen tüm çabayı göstermiş, olabildiğince organize bir biçimde, kendilerine sığınan kardeşlerine mümkün olan her konuda yardımcı olmaya çalışmıştır.

Anavatana yönlendirilmesi gereken insanları ev tutup yerleştirerek hata yaptığı yönünde eleştiriler alan kurum, sonraki günlerde kısmen haklılık payı olan bu eleştirileri de göz önünde bulundurarak, “Anayurda dönecek Suriyeli her Çerkesin tüm masraflarını karşılayacağını" ilan etmişse de, bu çağrı ne sığınmacılarda ne de ana yurt cephesinde gerekli karşılığı bulmamıştır.

KAFFED yönetimi; sorunu anayurt yerel yönetimleri, DÇB, ve Rusya temsilcilikleri nezdinde defalarca gündeme getirmeye çalışmışsa da başarılı olamamıştır.

Dolayısıyla kısıtlı imkanlarla gösterilen bu çabalar, sadece “yara sarmaktan” öteye geçememiş, Suriye'deki zorunluluk nedeniyle ortaya çıkan bu yer değiştirme hareketi Anavatana kanalize edilememiştir.

KAFFED’in bu sıkıntılı süreçte zaman zaman öne çıkan eleştirel tavrının, her ne kadar alenen dillendirilmiyor olsa da DÇB içerisinde çeşitli sorunlara ve rahatsızlıklara yol açtığını düşünüyorum.

Ki bu gidişat olimpiyatlar konusundaki farklı yaklaşım nedeniyle zirve yapacaktır önümüzdeki süreçte.

Kanaatimce bunun bize somut yansıması ise; önümüzdeki dönemde Türkiye diasporasının ve anavatanın birer adım geri çekilerek “kontrollü ilişkiler” dönemine girmesi şeklinde olacaktır.

p>

Yani taraflar arasında zedelenen güven duygularının somut sonuçlarını; “gittikçe yükselen bürokrasi duvarı” “gösteriden öteye geçmeyen sonuçsuz toplantılar ve müsamereler”, “şimdiden patlamak üzere olan öğrenci transferi” “bir sonraki kongrede oluşacak ittifaklar”… gibi çeşitli biçimlerde hayatımızda hissedeceğiz.

***

Gelelim tüm bu sorunların merkezinde olan anayurt kesimine;

Gözlemlediğim kadarı ile, istisnai bazı insanlar ve sokaktaki halk dışında, anayurt kesiminde Suriye konusu için somut resmi hiçbir çaba görmedim.

Özellikle bu konuda iş yapması beklenenlerden bir çok hamasi nutuk duydum, fakat somut icraat nedir derseniz koskocaman bir sıfırdır ne yazık ki.

Yaşanan bunca sıkıntıya rağmen, bu mesele hakkında hala Moskova’ya net bir talep ile gidilebilmiş değil.

Kararlı bir biçimde “Bu insanlar bizim kardeşlerimizdir, böylesi bir felaketi yaşamalarına seyirci kalamayız” denilebilmiş değil.

Hoş bu tür bir çıkış olsa Moskova ne kadar dinler orası da ayrı bir konudur ama, yine de yerel idarelerin şimdiye kadar bu tür net bir talebi ve çözüm önerilerini iletmiş olmaları gerekirdi, eğer gerçekten sorunu çözmek istiyor olsalardı.

Resmi cepheden bakınca, Suriye’den gelen insanlara yasal açıdan federal düzeyde tek bir avantaj sağlanamadığı gibi, yerel düzeyde de herhangi kayda değer bir kolaylaştırıcı adım atılmış değil bu güne kadar.

Sözü fazlaca gevelemenin anlamı yok,

Evet Moskova Çerkeslerin vatanlarına topluca dönmelerini istemiyor, onun için de hiçbir yasal kolaylaştırmaya izin vermiyor. Fakat yerel kadroların da bu konuda çok hevesli olduğunu söylemek açıkçası mümkün değil. Tıpkı dönmesi beklenenlerin de pek bir hevesli olmadıkları gibi.

Her ne kadar yasal engeller ve ekonomik durum bu konuda bir bahane olarak öne sürülüyor olsa da, asıl sıkıntı merkezin kontrol edilemeyecek ve asimile edilemeyecek  (hadi daha kibarca söyleyeyim, uyum sağlayamayacak) sayıda insanın dönüşünü istemiyor olmasıdır bana göre. Yerel idari kadroların da düşüncesinin bundan pek farklı olduğunu sanmıyorum şahsen.

Evet anavatan yerel idareleri güçsüzdür, merkeze çok bağımlıdır, yapabilecekleri sınırlıdır ama; yapılabilecekler dahi yapılmıyorsa bunda bir iş olsa gerektir.

Daha da vahim olan ise; sokaktaki insanlar bu acıklı durumdan haberdar olup detaylarını bilmezken; tekil örnekler üzerinden, yönetimler Suriye’deki kardeşlerine yardım ediyor onları getirip yerleştiriyormuş algısı yaratılıyor olmasıdır.

Suriye'den çıkanların anavatanı tercih etmemesi gerçeği yukarıdaki algı ile birleşince, halktaki tavır ister istemez bir “samimiyet sorgulamasına” dönüşüyor ne yazık ki.

Hal böyle olunca, yukarıda detaylandırdığımız başarısız ve savaşa rağmen anavatanı hedeflemeyen göç hareketi nedeniyle, anayurt insanı “diasporanın vatana karşı samimiyetinden şüphe eder” hale getirildi.

Diğer cephede ise, Suriye Çerkeslerinin geri getirilmesi konusundaki anavatanın beceriksizliği ve basiretsizliği, diasporanın buradaki yönetimlere olan inancını sarsıyor ve bu yönetimlerin gerçekten diasporanın dönüşünü isteyip istemediğine dair ciddi şüphelerin oluşmasına temel hazırlıyor.

Yani Çerkes camiasında oluşturulan güvensizlik uçurumu derinleştiriliyor.

Üstelik yaratılan bu şüpheyi besler bir şekilde, diasporada oluşan her tepki Rusya'nın ve dolayısıyla anavatanın huzurunu bozacak sorumsuz adımlar olarak sunuluyor.

O tarafta birileri bu ortama bilerek veya bilmeyerek katkı sağlarken, bu tarafta birileri de bu malzemeyi kullanmak için hiç bir fırsatı kaçırmıyor.

Bu durumun asıl acı sonuçlarını, yarın harp bitip anavatana yerleşenlerden bir kısmı tekrar Suriye’ye döndüğünde göreceğiz.

p>

O saatten sonra ne geri dönüşü kimse ağzına alabilir, ne de hiç kimse uzaktan vatan edebiyatı yapabilir.

p>

 

Özetlersek ;

Geçen yıl uyardığımız tehlike artık kapımızda.

Suriye Çerkesleri dönmek istemiyorlar, ama vatan millet edebiyatından da geri durmuyorlar.

Anavatan bürokrasisi dönülsün istemiyor, ama aynı boş edebiyat onların da ağzından düşmüyor.

Halk ise bütün bu olan biteni detayları ile kavrayamadığı için kendisine gösterilen kısmı ile kanaat sahibi oluyor ve gidişattan dolayı hayal kırıklığı yaşıyor.

 

Bütün bu gelişmelerin toplam sonucu olarak, anavatan ve diaspora arasındaki ilişkiler günden güne geriliyor, birbirinin samimiyetine olan inanç azalıyor. Bu durum olimpiyatlar konusundaki yaklaşım farklılığı nedeniyle yakında zirve yapacak ve olimpiyatlar sonuçlanıncaya kadar da devam edecek.

Şu aşamada bize düşen, halkımızın değişik coğrafyalardaki parçaları arasına atılmak istenen bu fitnenin önünü kesmektir.

Şu aşamada bize düşen, ne olursa olsun ne pahasına olursa olsun anavatanla bağlarımızı kopartmamaktır.

Şu aşamada bize düşen, başına buyruk sorumsuz hamlelerden vazgeçip, yapılmak isteneni iyi analiz etmek ve top yekun bir disiplin içerisinde hareket edebilmektir.

 

“Al olimpiyatları ver Suriye Çerkeslerini” diyebilirdik.

Onu bile diyemedik…


nan



Ergun Yıldız

Share