2013... Kaffed'in kuruluşunun 10. yıldönümü. Kafder süreci de dahil edildiğinde ise 20 yıl. Toplumların tarihi açısından bakıldığında uzun bir dönem değil belki fakat yapılanların değerlendirilmesi, geleceğe dönük tespitlerin yapılması için yeteri bir süre. Özellikle 2014'ün 150. Yıl olacağı göz önüne alındığında bu değerlendirme daha da önem kazanıyor. Bu yazı, bu doğrultuda atılan küçük bir adım.
p>Önce süreci tanımlayalım. Kaffed, Internet sitesinde belgeleri ile anlatıldığı gibi, uzun bir sürecin, 1970'li yılların sonlarında derneklerin bir araya gelme arayışlarının sonucu kuruldu. Bu sürecin dönüm noktası olarak 1989 yılında Ankara'da yapılan “125. Yıl Anma Etkinlikleri” gösterilebilir. Sürgün, diasporada ilk kez 125. yılında anıldı. Yakıcı hale gelen ortak hareket etme ve birlik ihtiyacı vurgulanarak hem Türkiye, hem de uluslararası düzeyde örgütlenme çalışmaları yoğunlaştırıldı, bunun sonucu olarak 1991'de Kaf-Kur, 1993 yılında Kafder kuruldu. Derneklerin federasyonlaşması yönündeki yasal kısıtlamalar kalkınca, Kafder 2003 yılında yeni üye derneklerin katılımıyla federasyon yapısına dönüştü. Kısaca “Kaffed” denildiğinde bu süreç anlaşılmalı.
Kaffed tüm bu süreçte neleri gerçekleştirdi, neleri başarabildi?
Kaffed'in en önemli başarısı bir araya gelinebileceğini göstermesiydi. Tüm engellemelere (evet, son derece bilinçli engellemelerle karşılaşıldı), tüm önyargılara, tüm fikir ayrılıklarına, tüm “ben merkezli” yaklaşımlara karşın, Kaffed Türkiye'nin değişik yerlerine dağılmış Çerkeslerin ilk kez bir araya gelerek kurduğu bir örgütlenme oldu. Tarihsel sorumluluğun bilinci ile toplumun her kesiminden insanlar önyargılarını, fikir ayrılıklarını, ben merkezli yaklaşımlarını bir kenara bırakıp, tüm engelleri ve baskıları sabırla aşıp, ortak sorunları çözmek için ortak hareket edebilmek adına bir araya geldiler. Bugün bakıldığında bu başarıyı küçümsemek mümkün. Ama kolay değil, sürgünden ancak 130 yıl sonra bu birlik gerçekleştirildi. 130 yılın acısı ve umudu Kaffed'de anlamını buldu.
p>Birlik, kültürel, toplumsal ve siyasal birikimin oluşmasını sağladı. Doğal olarak Çerkesler, sürgün edildikleri günden beri her türlü olumsuzluğa karşın kültürel, toplumsal ve siyasi alanda pek çok eserler ürettiler. Fakat bu eserlerin sürekliliği sağlanamadı, her nesil adeta her şeyi yeniden üretmeye çalıştı. Kaffed, kurumsallaşan yapısıyla mevcut birikimin sürekliliğin sağlanması, taş üstüne taş konularak kültürel varlığın inşası, böylece yok oluşa karşı daha güçlü direnilmesi yönünde önemli bir başarı sağladı, ciddi bir kültürel, toplumsal ve siyasal birikim gerçekleştirdi.
p>İşte bu birikim toplumsal konsensusa zemin oluşturdu. Bugün gözlediğimiz tartışmalara, farklı (görünen) örgütlenmelere/oluşumlara/kişilere karşın diasporada temel konularda tam bir mutabakat, toplumsal bir konsensus var. 1864'ün insanlık tarihinin en büyük soykırım ve sürgünlerinden biri olduğu konusunda bir tartışma yok. Dönüşün ulusal-kültürel varlığın yaşatılması açısından önemine, “yüzünü anayurda dönme”nin gerekliliği karşı çıkan yok. Demokratik hakların talep edilmesi ve gerçekleştirilmesine istemeyen de kalmadı... Bütün bunlar, Kaffed sürecinde dile getirilen, ısrarla savunulan görüşlerdi. Kaffed, bu görüşleri ilk kez dile getirdiğinde hep acımasızca eleştirilmiş, suçlanmıştı.
p>Bilen bilir, bir zamanlar “göç mü, sürgün mü” tartışması olurdu. İnsanların anayurttaki akrabalarıyla mektuplaşması bile adeta “hain” ilan edilmesi için yeterliydi. Anayurda gidip gezi izlenimlerini yazanlar için söylenenleri hatırlatmaya gerek yok. “Vatandaşlık yasasının tanıdığı haklardan başka bir hak” istenmezdi. Türkiye'de daha Avrupa Birliği ve demokratikleşme süreci başlamadan önce Çerkeslerin demokratik haklarını savunduğuı için Kaffed yöneticileri hedef gösterilmişti. Fakat Kaffed, tutarlı ve ısrarlı bir şekilde toplumsal/tarihsel haklılığı anlaşılan ve inkar edilemeyen bir söylem oluşturdu ve bu söylem artık herkes tarafından paylaşılıyor.
Bu mutabakatın oluşmasında Kaffed'in birikimi belirleyici oldu. Bakın, Türkiye'de Çerkes soykırımı ve sürgününe ilişkin eserleri kim yayınladı? Bu eserlerin hemen hepsi Kaffed (ve bu sürecin organik bir parçası olan Kafdav) tarafından yayımlandı. Her türlü zorluğa karşın, dönüş ve anayurtla ilişkiler her zaman Kaffed tarafından gündeme getirildi, geliştirildi. Kaffed sadece diasporada değil, uluslararası düzeyde örgütlenmenin sağlanması için çalıştı. Türkiye'deki demokratikleşme ve ulusal/kültürel hakların tanınmasından, Türkiye'nin Kafkasya politikasına kadar pek çok talep ilk kez Kaffed tarafından formüle edildi, her ortamda dile getirildi, takipçisi olundu. Kaffed'in kuruluş yıllarından beri ısrarla ve sürekli bir şekilde dile getirdiği gerçeklerin ve taleplerin ancak şimdi farkına varabilenler, bunları ilk kendilerinin bulduğunu sanıyorlar; aynı şeyler Kaffed tarafından dile getirildiğinde ise, “bakın bizim görüşümüze geldiler” diyorlar. Varsın desinler, geç de olsa bazı şeylerin farkına varılması da iyidir.
Kaffed sadece konuşmakla kalmadı, iş yaptı, üretti, paylaştı. Kaffed, en başta kültürün korunması ve yaşatılması için çalıştı. Kentlileşen yaşamlarımızda bir araya gelinen, halk oyunlarından müziğe, dil kurslarından el sanatlarına kadar diasporada kültürümüzün yeniden-üretildiği en önemli mekanlar artık derneklerimiz. Bugün Çerkesler üzerine birşeyler söyleyen hemen herkes bir şekilde derneklerde yetişti. Kaffed geleneksel dernek faaliyetlerinin ötesinde kültürün korunması ve yaşatılmasına katkıda bulunacak çok önemli etkinlikler gerçekleştirdi. Dil ve kültürün sadece aile-dernek içerisinde yaşatılamayacağı gerçeği ile kültürel hakların tanınması ve gerçekleşmesi için çalıştı, tarihsel-kültürel bilincin gelişmesini için çalıştı, 21 Mayıs'ın kimliğin önemli bir unsuru olmasını sağladı, anayurt ile bağların gelişmesi için çeşitli programlar geliştirdi, anayurtta olumlu gelişmeleri destekledi, Abhazya ve Güney Osetya'nın bağımsızlığını savundu. Kaffed'in yaptığı işleri tek tek saymak bile sayfalar alır. Bu faaliyetlerle ilgili olarak Kaffed'in her Genel Kurulunda sunulan faaliyet raporlarına göz atmak yeterli.
p>Son olarak, Kaffed her zaman üslubunu korudu. Kaffed'e, yöneticilerine ve çalışanlarına farklı ortamlarda çok sert eleştiriler yapıldı, hatta alenen hakaretler edildi. Fakat Kaffed tüm bu eleştirilere ve hakaretlere karşın, üslubunu değiştirmedi, çünkü kişilerin ve örgütlerin amaçları doğrudan üsluplarını da belirliyor. Kaffed'in amacı her zaman, her yerde birlik ve dayanışmanın sağlanması. Eğer birlik olmak gibi bir kaygınız varsa, “beraber daha iyi, daha güzel işler yapalım” diyebiliyorsanız, tarihin en büyük acılarını çekmiş bu topluma ve insanlarına karşı en ufak bir saygı duyuyorsanız, konuşurken de, çalışırken de üslubunuz ona göre şekilleniyor; başkalarına laf yetiştirmek yerine, iş yapmayı tercih ediyorsunuz. İşte Kaffed'in yaklaşımı hep bu oldu. Fakat birlikteliği ve dayanışmayı sağlamak gibi bir kaygı duymayanlar, bu topluma hizmet etmek gibi bir çaba içerisinde olmayanlar, bütün enerjilerini daha ağır küfürler bulmak için kullanıyor, her şeye saldırabiliyorlar. Ama bu tip bir mantık ve davranış topluma hiç bir şey getirmediği gibi, bu mantıktaki insanlara da şimdiye kadar hiç bir şey kazandırmadı, kazandırmaz. Bir süre sonra söz tükenir: sel gider, kum kalır. İşte tüm bu süreçte Kaffed'in daha da güçlenmesinin nedeni bu...
p>Kaffed'in yapamadığı pek çok şey de var. Kaffed'in yapamadığı şeyler, büyük ölçüde hala yeteri kadar örgütlü ve güçlü olmamasından kaynaklanıyor. Kaffed bu güne kadar Türkiye'de yaşayan Çerkeslerin oluşturduğu, oluşturabildiği en büyük yapı. Fakat karşı karşıya olunan sorunların boyutları karşısında insan kaynağımız ve bilgi birikimimiz henüz yeterli değil. Bu nedenle Kaffed'i yeteri kadar aktif olmamakla, yeteri kadar etkili olmamakla eleştirenlerin aslında ilk yapması gereken, bu birlikteliğe katılmak ve güç vermek. Çünkü Kaffed sonuçta söylecek sözü olan herkesin sözünü söylebildiği, bu topluma karşı bir sorumluluk hisseden herkesin birbirine saygı duyarak bir araya gelebildiği, hep beraber belirlenen hedefler doğrultusunda çalışabildiği bir platform.
p>Peki Kaffed kim? Yazarken ve konuşurken kurumun kısa ismini kullanıp, adeta “Kaffed”i tekil bir özneymiş gibi düşünebiliyoruz. Halbuki Kaffed ortak sorunlarının bilincinde olan, bu ortak sorunların ancak ortak bir yapılanma ile çözülebileceğine inanan, bu doğrultuda çalışan yüzlerce, binlerce insandan oluşuyor. Bu insanlar, Türkiye'nin dört bir yanında yaşamalarına, pek çok konuda farklı düşünmelerine karşın, her gün bir parça daha kaybolan kültürleri için aynı acıyı paylaşıyor, atalarından miras kalan kültürlerini ve kimliklerini yaşatmak için aynı inançla mücadele ediyorlar.
p>
Suriye'den gelen kardeşlerimiz için evlerini ve kalplerini açan...
İnatla ve sebatla, her türlü olumsuzluğa karşın dil derslerini veren...
Anadili kullanmak ve yaygınlaştırmak için tiyatro ve koro kuran, çalışan, çalıştıran...
Anadilde ders kitabı, sözlük, müfredat hazırlayan...
Anadilde kursların ve seçimli derslerin açılması için, önlerine konulan her bahaneyi aşmaktan vazgeçmeyen...
Üniversitelerde anadille ilgili bölümler açılması için her kapıyı çalan...
Anadil eğitimi ve yayın hakkının savunulması ve hayata geçirilmesi için yılmadan çalışan...
Tarihin en büyük soykırım ve sürgünün anlaşılması, anlatılması ve anılması için uluslararası kuruluşlardan meydanlara kadar her alanda taleplerini haykıran...
Yüzü her zaman anayurda dönük olan...
Anayurtta gençlik kamplarının açılmasını sağlayan...
Anayurda eğitim için burslu öğrenci gönderilmesi amacıyla tüm bürokratik işlemleri titzlikle gerçekleştiren...
Anayurt ile ticari ilişkilerin geliştirilmesi için canla, başla çalışan...
Abhazya ve Güney Osetya'nın bağımsızlığını her zaman savunan...
Tüm bu çalışmaları emeğiyle ve gönlüyle destekleyen...
Kısacası “ben, ben, ben...” demeden, sabırla ve ısrarla çalışan, kendi kendilerine üstlendikleri görevlerini hiç bir kişisel kaygı duymadan karınca kaderince yerine getiren yüzlerce, binlerce insan... Atalarımızdan bize miras kalan kültürümüzü korumak ve yaşatmak için bu büyük imecenin bir ucundan tuttuklarını, ortak geleceği hep beraber ilmik ilmik ördüklerini biliyorlar. Her gün kaybolan kültürlerinin acısını hissetmeyenler ise bu yalın gerçeği hiçbir zaman göremeyecek, bu çabaların değerini hiçbir zaman bilemeyecekler. Yunus Emre'nin dediği gibi
Bizi bilmeyen ne bilsin
Bilenlere selam olsun
nan
Erol Taymaz