Yeni yılın son gününde işlenen Aslan Tsipinov cinayetinin üzerinden 15 gün geçti.
Cumhuriyette görünüşe göre somut bir eylem somut bir kınama ve somut bir tepki görmeyen bu cinayetin, tüm sessizliğe rağmen toplumda bir şok yarattığı görülüyor ve uzun vadede derin etkileri olacağa benziyor.
Suskunluğuna ve sessizliğine hala müthiş bir öfke duyduğum bu toplum, aslında içten içe kanıyor bu son olaydan sonra.
İnsanların çoğu diyemeyeceğim fakat bir nebze Çerkes sorunları ile ilgili olan kesimi bu ölümcül suskunluk sürecinde kendisini sorguluyor, kurumlarını sorguluyor, başına tebelleş olan bu lanet cinayet aygıtını sorguluyor.
Cumhuriyette yayılan dini aşırılığa karşı halkta sessiz bir tepki, için için bir nefret oluştuğunu hissediyorum gözlemleyebildiğim kadarı ile.
Fakat bu cinayetlerin etkileri sadece bununla da sınırlı değil.
Sivil toplumun biçareliği, suskun kalması ve daha açık söylersek tepki göstermesi beklenen kesimin korkaklığı sorgulanıyor ikili konuşmalarda ve internet forumlarında.
Başka zamanlarda esip gürleyen adamların şimdi nerede oldukları sorgulanıyor.
Bu kadar pervasızca suç işlenebilmesinin ve güvenlik güçlerinin bu kadar aciz, neredeyse kendi canlarını koruyamaz durumda olmalarının nedenleri sorgulanıyor.
Daha önemlisi, içişleri bakanının son kararı ile polisin gece yarısından sonra sokaklardan çekilmesindeki hikmet, yerleşim alanlarının girişlerindeki polis kontrol noktalarının kaldırılmasındaki keramet sorgulanıyor.
Devletin halkla teröristleri yüz yüze bıraktığı fikri gün geçtikçe daha çok insanda yerleşmeye başlıyor.
Merkezin bu soruna bir çözüm bulabileceğine, daha doğrusu bulmak isteyip istemediğine dair samimiyeti sorgulanıyor.
Başında bir Balkar olan bu terör grubunun öldürdüğü tüm insanların neden Çerkes oldukları sorgulanıyor.
Daha önceki lider Astemirov döneminde yurttaşlara yönelmeyen saldırıların neden şimdi yön değiştirdiği sorgulanıyor, bu bağlamda bazı konularda direnen eski liderin bertaraf edildiği düşüncesinde olanlar bile var artık.
Kısacası toplum kendi vicdanında bir yargılama süreci, kendi kafasında bir anlama ve algılama süreci yaşıyor.
Fakat bunun bir sonucu olacağına, Kabardeyler biraz yavaş hareket ediyor olsalar da, bu sessizlik bittiğinde bazı taşları yerinden oynatacağına inanıyorum kesinlikle.
Şimdilerde dillendirilmeye başlanan “Çerkes geleneklerinin işletilmesi” fikri yavaş yavaş taraf buluyor toplum tabanında.
Yani ailelerin, sülalelerin kendi içlerinden çıkan bu tür suçlulara engel olmaları gerektiği fikri yayılıyor
İdare de, bölgelerde halktan oluşacak savunma timleri kurulması düşüncesini işliyor bir taraftan.
Biraz düşündüğünüzde şöyle bir manzara çıkıyor ortaya:
Bir tarafta eli silahlı bir terorist grup ve toplumun yavaş yavaş cephe almaya başladığı biçare terorist aileleri, sülaleleri.
Diğer tarafta her bölgede silahlanmış sivil yurttaşlar, bir yarısı diğerinden nefret eden bir halk.
Seyirci pozisyonunda ise, nerede olduğu ne iş yaptığı, neye yaradığı belli olmayan devlet aygıtı.
Bu yapılmaya çalışılan, oldukça tehlikeli bir yöntem gibi geliyor bana.
Halkı karşı karşıya getireceği kesin olan bu tür bir yapılanmanın, ileride toplumu nereye götüreceği konusunda ciddi endişelerim var şahsen.
Gerçi aynı yöntem Çeçenistan’da Kadirov tarafından denendi ve başarılı oldu.
İnguşetya’da Yevkurov tarafından denendi ve başarılı oldu.
Tabii başarılı oldu derken kastettiğim, olayların azalmış görünmesidir.
Fakat bunun toplum bünyesinde, halkın birlikteliğinde açmış olması muhtemel derin yara konusunda henüz bir bilgi yok elimizde.
Bu denenmek istenen yol, eğer başarısız olursa iç savaşın fitilini ateşler.
Eğer başarılı olursa da yine toplumun bünyesinde büyük yaralara, onarılamaz kamplaşmalara yol açar.
Bekleyip göreceğiz sonucun ne olacağını.
Benim bu konuda şimdilik söyleyebileceklerim bu kadar, uzun vadeli öngörüde bulunabilmek zor.
***
Fakat bu cinayetlerden hemen sonra, yukarıda bahsettiğimiz gelişmeler henüz ortada yokken, gidişatın varacağı nokta konusunda çok önceden fikir yürüten ve makalelerinin başlığını “Kaberdey’de iç savaş” “Kaberdey-Balkar iç savaşa gidiyor” gibi kesin ifadelerle koyabilen bir simaya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bölgemiz ile her nedense çok yakından ilgilenen ve neredeyse Çerkeslerle ilgili her taşın altından çıkan bu zatın adı Abraham Şmuleviç.
Şu anda bölgedeki son gündemin tartışılma biçimini tayin eden kişi dersek pek de abartı olmaz açıkçası.
Diğer adı Nikita Demin olan bu Sovyetler doğumlu İsrail vatandaşı, aynı zamanda “hiper siyonizm” hareketi “Bead Artseniu’nun” kurucusu.
“Büyük İsrail” projesinin hararetli bir neferi ve RF. Moldova, Ukrayna ve Avrupa’da siyasi bağlantıları yanı sıra tüm eski Sovyetlerdeki Sufi şeyhleri ile de yakın ilişkileri olan bir Haham.
Kafkasya camiasına İsrailli araştırmacı - gazeteci olarak sunulan ve son dönem bölgedeki her haberin kaynağı olarak karşımıza çıkan bu zatın, oldukça renkli ve şaibeli bir geçmişi var, merak edenler olursa bunu da ayrıca yayınlayabilirim.
Bu adamın kimliği, gündemimize olan ilgisi ve gündemimize yön verme konusundaki azimli gayretleri nedeniyle beni ilgilendiriyor.
Tabii çoğunuz bu kişiyi tanımıyor olsanız da, camiamızda onu tanıyan arkadaşlar ve ismi bizde kalmak üzere bir derneğimiz de var.
Bu adama karşı dikkatli olmaları konusunda uyarmak istiyorum onları.
Kendilerini bir şeyle suçluyor değilim yanlış anlayıp gereksiz savunmalara da kalkışmasınlar.
Ama gözlerini açsınlar.

KBC’de Son Durum…
Ocak 7, 2011191
Share