Yemuz Nevzat Tarakçı
Jan, köle olarak yaşayamayacağı bir aşkı geride bırakır, özgürlük vaat eden Kafkas Savaşları’na katılır.
Albina, öldüğünü sandığı büyük aşkını kalbine gömer. Ancak büyük sevdaların seyri farklıdır…
Değerli Yazar Sevim Reşat, aşkın kitabını yazmış. Bu eser, Kafkaslarda yaşanmış destansı bir aşkın öyküsü.
Aşkla yaşayanlara, aşkı yudumlayanlara, aşksız kalanlara, aşkla barışamayanlara “Karlı Dağın Âşıkları” şiddetle tavsiye edilir. Zira o, sıradan bir aşk romanı değil, harika bir aşk serüveni!
ÂŞKIN ROMANI OKUYUCULARINI BEKLİYOR
Kitap, gizemli şık kapağında “Altın Kitaplar Yayınevi” logosunu iftiharla taşıyor.
“Karlı Dağın Âşıkları” romanı okuyucularına aşkın gücünü göstermeye hazır halde sevgili okurlarını bekliyor.
Bu romanda anlatılan Yüce Elbruz’un âşıkları, adeta günümüzün modern Leyla ile Mecnun’u.
Etkileyici betimlemeler, derin tahliller, nefes kesen duygusallıklar, romanı “bir içimlik su” haline getirmiş.
Kitabın sayfalarında gezerken Albina duygularınızı o kadar kuşatacak ki bu büyük aşkı kare kare siz de yudumlayacaksınız. Ya Jan’ın sessiz, tarifsiz derin aşkı? Ya içinden çıkılmaz büyük çaresizlik?
Evet, tutku tarifsiz, aşk emsalsiz ama kavuşmak imkânsız, çünkü Albina, bey kızı; Jan, bir köle!
BÜYÜK AŞK, BÜYÜK SEVDA ve ZORLU MÜCADELE
“Karlı Dağın Aşıkları” 1850’li yılların Kafkasya’sında, farklı sosyal sınıflara ait iki gencin aşk için verdikleri eşsiz, destansı mücadelenin romanı.
Albina, soylu bir ailenin kızı, Jan ise köle sınıfına mensup asi bir genç… Mevcut sistemde var olan bütün koşullar onların bir araya gelmelerini imkânsız kılar. Jan, köle olarak yaşayamayacağı bir aşkı geride bırakır, özgürlük vaat eden Kafkas Savaşları’na katılır. Albina, öldüğünü sandığı büyük aşkını kalbine gömer, kendi sınıfından biriyle evlenmek zorunda kalır. Ancak büyük sevdaların seyri farklıdır; sanki ilahi bir güç onları korur kollar, öyle ki zorlu kader bile sonunda dize gelir.
ROMAN KAHRAMANLARI YÜREĞİNİZDE YAŞAYACAK
Romanı okurken her sayfada dostlarınız çoğalacak… Albina, kahramanınız olurken Jan, unutulmazlarınız arasına girecek! Ya Aze, Pot, Aslan Bey, Lara, Nur Hanım, Amirhan Bey, Nart, İvan, Ayberk, Dijan, Gupse, Nune, Dışeps, Dr. Janbulat… Bu kahramanlar kırk yıllık kıymetli dostunuz, sevgili akrabanız olacak.
Sayfaların arasında “nartuh meramıse”nın, “pısıhalıve” nın tadına doyamayacak, “maxsıme” yle mest olacaksınız.
BU TEMİZ AŞK SERÜVENİ, GENÇLERE GÜZEL BİR MODEL
Sevginin, aşkın kirletildiği, içinin boşaltıldığı bir dünyada, gençler temiz sevgi, temiz tutku, temiz aşklarla buluşmalı. Bu güzellikler, yeni nesle hatırlatılmalı. Günümüz insanı, özellikle gençler her şeyi çok kolay tükettiği gibi aşkı da tüketti, tüketiyor Aşkın derununa vakıf olamayanlar aşkın içini boşalttı, aşkı anlamsızlaştırdı…
TEBRİKLER SEVİM REŞAT!
İşte buradan bakılırsa değerli yazar Sevim Reşat’ın bu anlamlı çalışması çok farklı bir değer kazanıyor.
Tebrikler, iyi ki varsınız Sevim Reşat! İyi ki bu kadar kolay okunan, bu kadar duyguları canlandıran, temiz sevgileri, tutkulu aşkları belirginleştiren bir hayatı ölümsüzleştirdiniz!
Sevginiz, tertemiz güzel duygularla donatılmış sevdanız, ak pak algınız, pozitif enerjiniz daim olsun!
AŞKSIZ, SEVDASIZ YAŞAYANLARA BİR İKSİRDİR BU ROMAN
İnanın; aşksız, tutkusuz bir hayat yaşayanlara bir iksirdir bu roman! Paraya, servete sevdalananlar sağımızı solumuzu kuşatmışken insana, hayvana, çevreye sevdalı, duyarlı gönül insanlarına binler selam!
Lütfen, “İyi, güzel ama bu efsane sevdalar eskide kaldı!” demeyelim.
Sevim Reşat, şöyle diyor “Rüzgâr Kokulu Atlılar” romanında:
Hani nerede rüzgâr kokulu atlılarımız?
Güneşimiz nerede?
Kim duyuyor şimdi sesimizi?
Kim söyleyecek eski türkülerimizi?
Herkes duysun, herkes öğrensin bu halkın aşka duyarlılığını, sevdasını, hassasiyetini ve insanlığını!
SEVİM REŞAT KİMDİR?
Sevim Reşat, 1966’da Kayseri’de doğdu. Kayseri’deki orta öğreniminin ardından İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nü, 1989 yılında ise İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadi Enstitüsü İnşaat İşletmeciliği Bölümü’nü bitirdi. Bir süre Amerika Birleşik Devletleri’nde Johns Hopkins Üniversitesi’nde dil eğitimi alan Reşat, geri döndükten sonra çeşitli şirketlerde inşaat mühendisi olarak çalıştı.
Daha sonra edebiyat çalışmalarına yöneldi. İlk romanı Nisan’a Veda’nın ardından Mutluluk Sana Yakışırdı, Düşlerin Zaferi, Gece Mavisi Zamanlar ve Rüzgâr Kokulu Atlılar isimli romanları yayımlanmıştır.
KİTAPTAN KISA KISA:
“Ev, hiç boş kalmıyor,” dedi Albina, “Çok misafir gelip gidiyor, konukevlerinin hepsi dolu, bazen acaba Tanrı, ‘Adıge’ leri misafir ağırlamak için mi yaratmış, diye düşünüyorum.”
“Gerçek bu ama!” dedi Jan. “Ben bir köleyim, sizin köleniz, arkadaşlarım da öyle…”
Albina, ellerini beline koydu, “Ya, demek öyle!” dedi. “Peki sen ne sanıyorsun, beni kucağında taşıyamayacaksa elleri nasırlı bir köle neden benim kaşenim olsun ki?”
Bir kartal kartal gibi, bir aslan aslan gibi, bir kurt, kurt gibi yaşıyordu bu dünyada. O da bir insan gibi yaşamak istiyordu. Bu, olanaksız da olsa özgür bir insan gibi yaşamak için savaşarak ölmek istiyordu.
Jan, sen gittiğinden beri dağ gülleri gibi suskun kaldım. Konuşsam da kelimelerim toz zerreleri gibi dağılıyor. Işığı, renkleri, kelebekleri, çiçekleri, her şeyi beraberinde götürdün, artık hiçbirini göremiyorum…
Nur Hanım, “Kibar bir küçük hanım, bütün gün tarlada çalışan köle kadınlar gibi tıka basa yemek yemez!” dedi. Ancak kuş kadar yer, bir küçük hanım böyle yapar.”
Niye şaşırıyorsun ki dedi İsa, “Bunda şaşılacak ne var? “Pşı” lar, yüzyıllardır süregelen düzenlerini bozmak istemiyorlar. Kölelerini özgürleştirmek, topraklarını bölüştürmek istemiyorlar. Bence bunda şaşıracak bir şey yok!”
Albina, bütün yazı Jan’da mektup bekleyerek geçirmişti. Gözü kulağı hep kapıdaydı…
Gupse, bir adım öne çıktı, “Kölelere bulaşmaktansa vebaya bulaşmaya razıyız!” dedi.
“Zor oyunu bozar hanımım. Albina çok farklı bir ortama girdi, istese de istemese de Jan’ı unutacak. Unutmasa bile değişecek.” Bu umut, Nur Hanım’ı biraz sakinleştirdi, “İnşallah!” dedi “İnşallah sen haklı çıkarsın.”
Asil bir genç kız, bu sahte güzelliğe aldanmaz. O, basit bir kız gibi duygularına göre hareket etmez. Kuşaklar boyunca kendisine aktarılan kültürün, geleneklerin, zarafetin bütün izlerini taşır. Ve tüm bu değerler onun köle birine âşık olmasını engeller.
Nereye defnettiniz diye sordu. “Köle mezarlığına!” dedi Ayberk.
“Köle mezarlığı” diye mırıldandı Albina. Sonra, “Beni oraya götür lütfen!” dedi.
Lara, Nune’nın üstüne atıldı, onu yakasından tutup sarstı. “Burada duyduklarını birisine anlatırsan canına okurum!” diye tehdit etti.
Nur Hanım sert bir tonla, “Otur yerine!” Dedi. “Evlilik, duygularla değil akılla yürütülür. Ne kocana ne de kıza sakın bir şey belli etme!”
“Jan’la evlenebilmek için bir köle olarak dünyaya gelmeyi isterdim. Küçük bir kulübede yaşamaya, tarlalarda çalışmaya razı gelirdim. Dünyanın bütün nimetlerini ve unvanlarını elimin tersiyle iterdim.”
Hava kararmaya başlamıştı, Çobanyıldızı’nın parlaklığı gittikçe artıyordu. Büyük Ayı da bir görünüp bir kayboluyor. Bir atın nal sesleri duyuldu. Dönüp baktılar ki…
Yörenin ileri gelen beyleri şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Bu, olacak şey miydi? Koskoca Demirhan Bey bunca soylunun konağını bırakıp da bir kölenin kulübesinde yatıp kalksın!
Aslan Bey, “Bu evliliğin gerçekleşmesinde önemli bir engel var!” dedi. “Xabze” ye göre bir soylu ile bir kölenin evlenmesi yasaktır. Bunu herkes gibi sen de iyi bilirsin!”
“Benim için artık köle diye bir şey kalmamıştır!” dedi, hepimiz Allah katında eşitsiz ama biz insanoğlu kibirli ve nankör olduğumuz için başkalarının haklarını gasp etmek ve emeğini sömürmek için köleliği icat etmişiz.”
Rusların eski bir sözünü hatırladı “Nikahlar göklerde kıyılır.” bu düşünce onu rahatlatmıştı…
TEMENNİ
Hayatımızda sevgi, sevda, tutku eksik olmasın… Aşk olsun!
Umarım duyarlı toplumumuz, bu güzel eserden gereği gibi faydalanır, “Karlı Dağın Âşıkları” çok kişiye ulaşır, çok kişi tarafından okunur.
Umarım halkımız daha fazla okur, daha çok sorgular; kendisine, tarihine, kültürüne, sanatçısına, bir avuç yazar ve çizerine daha çok sahip çıkar, sanat ve edebiyatta daha çok derinleşir, daha fazla zenginleşir.
Tarihi, kültürü, kimliği ile barışık, huzur içinde yaşayan daha müreffeh bir toplum temennisiyle.