Yine geldiler… Yine toplandılar bir araya…
Yaşlı başlı amcalar, beyaz örtülü teyzeler geldi, önce üçer beşer sonra yüzlerce geldiler. Fidan gibi genç kızlar geldi, yakışıklı delikanlılar, sert mizaçlı, sevecen, samimi bakışlı abiler, ablalar geldi. İnatçılar, “dediğim dedikler", uyumlular, ılımlılar, hepsi geldi.
Eski ustaları gördüm, hala dimdik, hala kararlı, hala inançlıydılar. Hiç eskimemiş mücadeleci ruhlarıyla geldiler; başköşeye davet edildiler, sanki hakları değilmiş gibi nazlandılar bir de… Sanki yıllarını davalarının didinmesiyle geçirmemişler, sanki toplum uğruna fedakârlıkları ailelerinden, işlerinden, hatta kimliklerinden önce gelmemiş gibi, sanki yıllarca kültürü, sevgiyi, saygıyı onlar öğretmemiş, örgütlü toplum uğruna tutanaklı-ifadeli geceler yaşamamışlar gibi, hala “aman büyüklerimiz görür, mahcup oluruz” der gibi, çekinerek oturdular ön sıralara…
Gençleri gördüm. Heyecanlı, hevesli… İşinde gücünde, hem bu çağın gerekleriyle donanmış, hem kültürün birikimiyle pırıl pırıl, nerede duracaklarını, neyi nasıl yapacaklarını adı gibi bildikleri belliydi. Yerlerini aldılar, tarihin yüklediği misyonlarını ustaca yerine getirdiler, sıradan bir şeymiş, ne olmuş sanki der gibi bunca programı hiç duraksamadan keyifle yürüttüler.
Abazalar geldi, Adıgeler geldi, Çeçenler, Osetler, Dağıstanlılar geldi. Hem büyükleri hem gençleri yan yana, omuz omuza, yürüdüler geldiler. Beş yüzden fazla tertemiz yüzlü insan, kapıya çıkıp sohbet ettiler, çakı gibi giyinmişler, sanki devlet protokolü, sanki bayram töreni, eski dostlar, yeni dostlar, tanıştılar, kucaklaştılar, selamlaştılar… Artık yanlarında olmayan, atalarına kavuşmuş büyüklerini, dostlarını, bu yollarda gelip giderken yitirdikleri emektarları andılar…
Sonra salonda oturup dinlediler, alkışladılar; sonra kürsüye çıkıp konuştular:
“Bizim yerimiz burası, hepimizin kutsal çatısı, birliğimizin, kardeşliğimizin sembolü burası… Kimse boşuna çırpınmasın, bak yine kol kola, omuz omuza yürüyoruz, böyle de yürümeye devam edeceğiz” dediler.
“Sen – ben yok burada, sokmayız bunu buraya, burada “BİZ” varız, “biz” olacağız, “biz” olmaktan mutluyuz, hep “biz” olarak kalmak istiyoruz, hep “biz” olarak kalacağız, bunu kimseye de yıktırmayız” dediler.
“Ellerimizle yaptık, emeğimize coşkumuzu, sevgimizi, ümitlerimizi kattık, hep beraber kurduk, hep beraber taşırız, kimseye kenarda dur demedik, demeyiz, hem de dedirtmeyiz” dediler.
Yol masrafı yaptılar, birbirlerini misafir ettiler, “yük olmayız” deyip otellerde, misafirhanelerde yattılar. Soğuk demediler, uzak demediler. O beğenmediğiniz fakir derneklerin, o “ne yaptılar sanki!” dediğiniz yönetimlerin, o imkânsızlıklara rağmen bağışları, aidatlarıyla topladıkları genel kurulların kendilerine verdiği görevi, “en güzel nasıl yaparız?” deyip, öyle de yaptılar. İşte yıllarca beraber yürüyüp şimdi atalarının yanında olan büyükleri, kardeşleri, o ümitlerine ulaşamamış emektarlar sanki yanlarındaki koltukta oturuyormuş gibi, sanki burada onları da temsil ettiklerini biliyormuş gibiydiler…
Bir seçim yaptılar, yıllarca konuşulacak… “O da bizim, bu da bizim” dediler… “Yolları farklıymış, olsun, aynı hedefe yürüdüklerini gördük” dediler. “İkinizi de seçtik, birinizi öne koyduk” dediler. “Bak hepimiz buradayız, size güveniyoruz, siz de bize güvenin, yürüyün, hep arkanızdan yürüyeceğiz, size önümüzde yürümeniz görevini verdik” dediler.
Adaylar, adayların grupları… Karşımızdakini kırar mıyız diye düşünmeye gerek duymadılar. İçlerinden geçeni söylediler, kimseyi kıracak bir şey çıkmadı. Nasıl olsun? Kültürlerinde, bünyelerinde, ruhlarında yok ki karşılarındakini üzmek. “Sen benim kardeşimsin, ben senin kardeşinim, ayrı yönlerden bakmışız aynı dağın parıltısına, ama biliyorum ki kalkıp yürüdüğümde, yanımda seni göreceğim” der gibi yaptılar propagandalarını… Şaka maka değil, hem bizi bize anlattı, hem de herkese büyük bir ders verdi o salon o gece…
Kimse yorgun değildi dağılırlarken, kimseyi omzu düşmüş görmedim. Yine dostça, yine umutla vedalaştılar, “Yine görüşeceğiz, yine çağıracaklar, yine geleceğiz, yine biz bize, yine kardeşçe çalışacağız, gittiğimiz yerlere sizden hatıralar taşıyacağız, kendi derneklerimizde bu iki günü keyifle, gururla anlatacağız…” Gözleriyle söylediler… “Bizden sonra gelecekleri de hazırlamaya devam edeceğiz, bu günlere kolay gelmedik, kolayca da bırakıp gidecek değiliz…” Yürekleriyle konuştular…
Kafkasya’nın her yerinden misafirler geldi, beraberliğimize duydukları sevgiyi, ümidimize duydukları saygıyı her halleriyle gösterdiler, ümitlerimizin bir olduğunu, evet imkânlarımızın dar olduğunu, ama gayretimizin bitmeyeceğini, hep birlikte yürümeye devam edeceğimizi anlattılar… Ülkedeki her siyasi partiden temsilciler geldi, her biri işte biraz şaşırmış, bu birliktelik karşısında biraz duygulu, ülke siyasetinde, bütün ayrıştırma ve parçalama girişimlerine rağmen gittikçe güçlenen bu organize toplum karşısında, artık yeni şeyler söylemek gerektiğini fark ettiklerini belli ettiler.
Telgraflar, kutlamalar, çiçekler geldi… Koridorlar doldu boşaldı, salonun merdivenlerinde ayakta duruyorlar, ara sıra biri kalkıp diğerine yer veriyor, hey Allah’ım… Bunca senedir sivil toplum örgütleri, dernekler, kulüpler, sendikalar, koşturur dururum, böylesini görmediğimi bırak, anlatsam inanmazlar…
Hiç değinmeyeceğim uzaktan bakıp sızlananlara… Onlar bile keyfimizi kaçıramadı bugün…
Ben gözlerimle gördüm, herkes farkına varacak bir gün, ben eminim…
Biz var ya biz…
Birlikteyken çok güzeliz…
nan
Ş. Şamil Koç