Artık, inanmışız bir kere…

Biz de biliyoruz, öyle ha deyince olmaz düşlediğimiz gelecek...
 
Biz de biliyoruz, uluslararası konjonktür, dünya devleri, bilmem kaç yıllık planlar, stratejik örgütler...
 
Farkındayız, enerji tröstleri, silah ticareti, satılık-kiralık ordular, teknolojik bağımlılık, modern milliyetçilik, evrensel hukuk...
 
Öyle cahil değiliz... Bedelsiz bir bardak su alınamazken, bu kadarcık zahmetle vatan kurtarılır sanıyor değiliz...
 
Elbette görüyoruz, dönen bunca dolabı, çevrilen oyunları... Her şeyin nedeni var, kolay mı sanırsınız?
 
Çocuk değiliz artık, hayalle yaşamıyor, ümitle doymuyoruz, tabii ki biz de anlıyoruz neyiz, ne yapabiliriz...
 
Böyle konferansla, mitingle, böyle şarkılarla yürüyüp, dualarla ağlayıp, böyle kabaran yüreklerle...
 
Yetmeyeceğini görüyoruz elbette hedefteki düşlere...
 
Bak bir buçuk asır geçmiş, dünyanın sınırları defalarca değişmiş, savaşlar, savaşlar, hiç bitmemiş, kırılmış, yenilmiş, sürülmüş, yok edilmişiz...
 
Kimse olmamış yanımızda, hiç bir konjonktür, plan, dünya devi, strateji, örgüt, hukuk bilmem ne hiç biri görmemiş bizi, hem de yüzyıllarca...
 
Şimdi öyle basın açıklaması, şimdi çelenk bırakma, şimdi düşmanı lanetlemek, geçmişe ağlamak...
 
İşte Türkiye, bir nesil daha sonra dilin konuşulmayacak, işte Suriye, evin bile yok artık, işte Irak, Ürdün, İsrail, Avrupa, küçücük adacıklarda bir kaç çaresiz dernek, bir varolma çabası, yok olmama gayreti...
 
Biz de biliyoruz, çok zor bizim işimiz... 
 
Yıllar yılı bitmemişken bu mazlum halkın sırtından çıkar devşirmeye koşanlar... 
 
Kimi politik rol kapmanın, kimi ünvan, kimi şan, kimi ticari şöhret, şöyle kahraman, bu kadar işte aslan kaplansınız diye kimi kan peşindeyken hala... 
 
İşine gelmeyince gözünü bile kırpmadan her türlü yaftayı yapıştırırken öz kardeşine, hele bir de menfaatine dokun, bak neler dinliyorsun... 
 
Bir buçuk asır sonra bile herkesin derdine yanmaktan Çerkes'in derdine sıra gelememişken işte yaşadığımız bu diasporalar, yürüdüğümüz bu sokaklarda...
 
İşte  iki ülke her nasılsa birbirine ters düşünce, bunun bile ceremesini çekmek senin halkına patlıyorsa...
 
Bir de Anavatan, soydaşlarımız, kardeşlerimiz, tarihimiz, dilimiz, geleneğimiz, geleceğimiz, kültürümüz diye çabalarken küçümsenmiş, alay konusu yapılmış, sanki kaç kuruş kazandırdın millete diye siygaya çekilmekteysen tek öçüsü kuruşlardan ibaret olanlarca...
 
Biz de gayet iyi biliyoruz, kolay değil işimiz...
 
Kolay değil evet, zor alabildiğine...
 
Görüyoruz, farkındayız, biliyoruz bilmesine de...
 
 
Artık, inanmışız bir kere... 
 
Ne olsa vazgeçmeyiz, İnanmışız bir kere...
 
Böyle Çerkes inadı, kararımızı vermişiz...
 
Yeminimizi etmişiz ya bir kere...
 
Bugün pençeleri sökülmüş, bugün gagası kırılmış, tüyleri yolunmakta olan bu kartal...
 
Bugün başını eğmiş, milletinin adını, dedesinin adını doğru dürüst telaffuz edemeyen, bu kaybolmaya itilen, bu acımasızca kendi kendine düşman edilen, bu talihsiz nesil...
 
Bir gün 'çok iyi biliyoruz' bir gün, gözlerini açacak... Kim kardeş, kim arkadaş, kime el uzatılır, pırıl pırıl görecek... Adım gibi eminim, dilini konuşacak, şarkısını söyleyip, kanadını açacak...
 
Yemyeşil çayırlarında anayurdunun, karlı doruklarında Kafkas Dağlarının, atların toynakları kıvılcımlar saçarken, kendi dilinde merhaba, kendi dilinde hoşgeldin...
 
Izdırap dolu sürgün yıllarının, kaybedilmiş bu bir buçuk asır ömrünün, yok sayılmış hayallerinin, toprağa gömülmüş ümitlerinin...
 
Adının, geçmişinin, geleceğinin yine tek sahibi olacak... 
 
O Vatan benimdir, bu kültür, bu dil, bu gelenek, bu şarkı, bu dans benimdir, elimden almaya çalıştınız, bana unutturmaya çalıştınız, beni vazgeçirmeye uğraştınız, bak bir buçuk asır geçti, bak hala başaramadınız, bak hala kararlıyız, hala yolumuzdayız, bizim olan bizimdir ve sahip çıkacağız, hiç unutmayacağız, bak yok edemediniz işte, edemeyeceksiniz de...
 
Bunun için yollardayız, bunun için birlikteyiz, omuz omuza, kol kolayız, imkanımız azmış, sıkıntımız çokmuş, görenimiz, halden anlayanımız yokmuş... Ne zaman var oldu ki?.. 
 
İşte bu sürgün yeri, bu karanlık mağaralar, bu yürek sızlatan rüzgar, bu kumsalda vatanına, kardeşine, talihine ağlayanlar... 
 
Yeminimiz, sözümüz var, bu iş burada kalmayacak, dağlar kadar borcumuz var...
 
Bunun için vazgeçmiyoruz, bunun için yorulmuyoruz, bunun için bıkmıyoruz...
 
Biz de gayet iyi biliyoruz, kolay değil işimiz...
 
Ama, inanmışız bir kere...


nan



Ş. Şamil Koç
Share