''sizin hiç babanız öldü(rüldü)mü''. anneniz, kardeşiniz öldürüldü mü? ''. yanınızda yakınlarınızdan parçalanan oldu mu? patlama sonrası yanık et kokusuyla genziniz yandı mı? her ölüm erken ölüm'' derler ama bazıları erkenden de erken; zamansız ölüm... Suruç katliamında, çoğu, hayatının baharında üniversite öğrencisi otuz üç insan katledildi. bir saniye önce onlar da bizim gibi nefes alıyor, hayal kuruyor, dostlarıyla paylaştıkları mutlukları düşünüyorlardı. aşkları, sevdaları vardı. gelecek umutlarıyla doluydular. belki de hiç biriyle tanışmıyorduk. hiç tanışmayacaktık bile. belki de bir yerlerde biri birimize otobüste yer verdik tanımadan. kapı açtık, selamlaştık belki de. İçlerinden bazıları yakınımızdı belki de. Nartan Kılıç, tanıdığım en sevimli gençti, delikanlıydı. geleneklerini bilir, herkesi sever, herkesçe sevilir, inşaat mühendisliği okuyordu, son sınıftaydı. arkadaşları ve kız kardeşiyle sık gelirlerdi bizi ziyarete, yardıma, desteğe. Bütün samimiyetiyle anavatanda kalmak, kök salmak istiyordu. ev alacaktık ona. herşey ayarlanmıştı. Ölüm, kör terör o insanı aramızdan aldı. annesiyle birlikte. otuz insanımızla birlikte. En az onun kadar özellikleri olan kardeşi Sinem Kılıç yaralı. onu anlayamazsınız. sizin hiç anneniz öldürüldü mü ki...
ölüm herkesi eşitliyor. hepsi çok yakınımız gibiydiler. çünkü ortak insani değerler için, masum bir ''yardım-yeniden onarım'' kampanyasına katılmışlardı. savaşın yok ettiği maddi manevi değerlerin yeniden inşasına gidiyorlardı. silahlı değillerdi. bilgileri becerileri yetenekleri, meslekleri dışında bir şey taşımıyorlardı. katledilen bu insanlara herkes çok üzüldü, canı acıdı. ortak bir insanlık duygusuyla; ortak bir acıyı paylaşarak azaltmaya çalışıyoruz şimdi...
peki ya bazıları?
bunlar için insan desen; şeklen öyle de, ruhları tartışılır. '' ne işleri vardı orada '' diyecek kadar ruhsuz. '' su testisi su yolunda kırılır'' diyecek kadar vicdanları kör; '' kimler için öldülerse onlar üzülsün'' diyecek kadar da ruhları defolu kimseler. Filistin'e yardım götüren gemiye İsrail saldırısın da ölenlere aynı şeyleri söyleyememiş korkaklar, kendi siyasi düşüncesi doğrultusunda olmayanların ölümlerine üzülmeyecek; hatta sevinecek kadar korkak, çifte standartlı, çift kişilikli hastalıklı kimselerdir. ölen bir insana üzülmek için illa senin görüşünden mi olmalı? haydi üzülmedin, bu sevinç çığlıklarını andıran suçlamalar, hakaretler, hatta, küfürler neyin nesi! Anlamak zor değil. bu kişilerin görünen kimliğini az kazırsanız altında bunların tarihteki benzerlerini de görürsün. bunlar Kazakların safında Kafkas savaşlarında saf tutanların torunları ya da devamları olmalı...kirli gen kirli ruh taşıyıcıları...meydan boş olunca dolduran; tersi oluca de en yakındakini bile satan kimlikler.
p>bütün bunların bir sonucu, bir bedeli olmalı...bunların kimlikleri Çerkes ise başına uygun sıfat da eklenmeli. bunlara soruyorum, sizin hiç yakınınız öldürüldü mü? ölüm nedenini sizin yorumladığınız gibi yorumlansa ne hissederdiniz diyeceğim; ama, ruhsuzsunuz... ölen hepimizindir. ölenlere kimliklerine göre uğurlama, hatırlama her toplumda vardır. etnik kimliğine göre töresel, dini kimliğine göre dinsel, siyasi kimliğine göre de siyasi içerikli. katılmadığın kısma sen de katılmazsın. hiç birine katılmıyorsan; hiç birinde bulunmazsın. ama hakaret etmek, küfretmek, aşağılamaya çalışmak en hafif tabirle, hafifliktir. sahip çıkan bireylere, dernek ve kurumlara klavyeni vidanjör gibi kullanacağına cesaretin vardıysa gelip orda söyleseydin!
unutmamak gerek ki, her şeyin kaydı toplum hafızasında tutulmaktadır. yeri ve zamanı geldiğinde bunlar hep hatırlanacaktır eminim...
bunlar, bundan sonraki sosyal hayatımızda ve yaşamımızda ''bazıları'' olarak kalmaya mahkum oldular...''! bazıları eteklerinde sürükledikleri nefret duyguları, fikir dedikleri kusmuklarını ve kirli ruhlarını sürükleyerek göçüp gidecekler. ama Nartan'lar adını aldığı Nart'lar gibi hep hatırlanacaklar. Yüzlerinde eksik olmayan gülümsemeleriyle hatırlayanların kalbini serinleterek...
nan
Mansur Balcı