Ne Yapmalı – 2

 

 

 

   Çerkesler tarihin kaydettiği son şövalyelerdir

p>

 

Bir gelecek rüyası oluşturmak, geleceğe yönelik planlar yapmak için geçmişi iyi analiz etmek ve doğru değerlendirmek gerekir.  Geçmişi, olmasını istediğimiz gibi değil olduğu gibi görmeliyiz. 150 yıl önce Çerkes halkının kırımıyla sonuçlanan Kafkas-Rus savaşlarından çok önce Çarlık rejiminin ne istediği ve neyi amaçladığı zamanın devletlerince çok iyi biliniyordu.  Çarlık, karlı Rus steplerinde donmamak için sıcak denizlere açılmak istiyordu. Zaman geçti, çarlar değişti.  Çarlığın politikası, emelleri hiç değişmedi.  Çünkü onun bir devlet aklı, o aklın oluşturduğu zamanın en güçlü savaş makinesi;  bu makinenin arkasında ışıltılı şehirlerinde ekonomisi, ticareti, sanatı, edebiyatı, müziği ve köylerinde yoksul mujiği ile kalabalık bir Rus halkı vardı.  Çerkeslerde de yeşil çayırlar, çarlığın rüyası sıcak denizlere açılan değerli koridorlar,  birbirinin boğazına sarılmaya hazır ihtiraslı kabile şefleri ve şeflerin arkasında da zengin toprakların yoksul bekçisi Çerkes halkı. 

Çarlık Rusya’sı bazen aristokratları satın alarak, bazen korkutarak, çoğunlukla da köyleri yakıp halkı katlederek, yüz yıllık bir uğraş sonunda,  Kafkasya’da birliği sağlayıp devlet kurmaya en yakın ülke Kabardey’i dize getirdi.  Diğer kabile şefleri uzun bir süre Çerkes topraklarının en doğusundaki Kabardey’in bir kale gibi Çarlıkla dişe diş mücadelesini seyrettiler.  Ufak tefek, destekler dışında baktılar ve sadece seyrettiler.  Çünkü düşman buraya uzaktı.  Çünkü kendi gelecekleri için güçlü Kabardey’in ezilmesi de fena olmazdı. Gün gelip de savaş makinesi kendi kapılarına dayandığında önce her kabile kendini savunmaya çalıştı. En son birlik olmaya karar verdiklerinde zaten birleşecek kimse de kalmamıştı. 

 “Savaşmasını bilmeyenler barışmasını da bilmezler” derler. Ne zaman savaşacağımızı bilmediğimiz gibi ne zaman duracağımızı da bilemedik.  Sadece yenilmedik,  ezildik ve sürüldük.  Bizden çok daha az nüfusa sahip olan Gürcistan, Azerbaycan ayakta kaldı. Onların devlet politikası ve ortak aklı vardı. Abhazya’nın da devlet geleneği vardı. Ama hem Abazinlerin hem Ubıhların baskısı, daha sonra kendi aristokratlarının oyunu Abhazya’ya kaçınılmaz sonu getirdi.

Kendi gücünün sınırlarını bilmek ve karşındaki rakibini tanımak başarının ilk şartıdır. Tek tek savaşçıların elbette bunları bilmesi gerekmez. Ama liderliğin bilmesi zorunludur. Girdiğin suyun derinliğini bilmezsen karşıya geçmen şansa kalmıştır.

Şimdiye değin bize dair bütün yazılarda atalarımızın ne kadar cesur ve kahraman olduklarını okuduk. Peki başka? Bunların hepsinin doğru olduğunu kabul etsek bile( ki büyük ölçüde öyledir), şöyle bir düşünelim: Kahramanlık sadece bir halka ait özellik midir? Hangi millet kahraman değildi ki… Kalkık burunlu kayıkları ile denizleri aşarak Bizans’ı işgal eden maceracı Vikingler daha az mı kahramandı? Ya Asya’nın bozkırlarından kopup bir kasırga gibi Avrupa’nın üstüne çöken Moğollar? Ya da dünya imparatorluğu kuran küçücük Makedonyalı Büyük İskender?  Türkler geliyor korkusu ile bir zamanlar Avrupa’nın kâbusu olan Osmanlılar... Frenkler, Germenler, Normanlar ve daha niceleri…

Bugün insanlık tarihi yazıldığında esamemiz okunmuyorsa, uygarlık tarihinde deve karnında bir mimsek durup düşünmemiz gerekmiyor mu?  Artık tarihin bizi başka yeteneklerimizle tanımasının zamanı gelmedi mi? Girişimcilik, yaratıcılık, kültür,  edebiyat, resim, müzik ve her türlü sanatsal varoluş gibi.

Evet, tekrar edelim:  Atalarımız kahraman ve cesurdular. Aslanlar gibi savaştılar. Ama unutmayalım. Artık aslanların soyu tükeniyor ve tarihi aslanlar değil, aslan avcıları yazıyor. Dünya değişiyor.  Üstü ısınsa da yüreği soğuyor. En son şövalyenin ölümüyle kahramanlar çağı artık geride kaldı. Ve hüzünlü bir gerçek de şu ki: biz tarihin kaydettiği son şövalyelerdik. Bence öyle kalmasında da fayda var. Kafkasya ve Çerkesler söz konusu olduğunda şu sözün doğruluğuna yürekten inanıyorum: “Harp bitti muharip kalmadığından.”

 

Devam edecek 

p>
nan



Adnan Özveri

Share