Köklerden Geleceğe: Kolektif Bilincin Yankısı / Kushalokoue Fatma Güney

Kushalokoue Fatma Güney

Modern dünya o kadar hızlı dönüyor ki, kültürel kimlikler artık sadece geçmişten gelen bir miras değil; resmen güncel bir mücadele alanı haline geldi. Özellikle diaspora toplumları için kültürü korumak, adeta hafızayı diri tutma savaşına dönüştü. İşte tam da bu yüzden, geçtiğimiz hafta katıldığım 5. Gençlik Çalıştayı bizim için sıradan bir etkinlik değildi. Kolektif belleğin ve ortak aidiyetin resmen yeniden üretildiği, sağlam bir zemindi. Çünkü kültürün yaşama tutunduğu yer, bu kolektif belleği bugünün diliyle konuşturan hafıza mekânlarıdır. Geçmişin o sessizliğini bugünün diliyle buluşturan, toplumsal belleği canlı tutan alanlar… Katıldığımız bu çalıştay da, tam olarak bu canlılığın nabzının attığı yerdi. Fikirlerin konuşmaya, konuşmaların ortak bir dile; o dilin ise kolektif bir bilince dönüştüğü bir alan…

Çalıştayın kariyer gününde uygulanan kişilik envanterleri de bence tam bu kolektif ruhu gösteriyordu. Sarı, kırmızı, mavi ve yeşil renklerle temsil edilen bambaşka karakter tiplerinin, aynı masada ortak bir dil kurmaya çalışması… Tıpkı dünyanın dört bir yanına saçılmış, farklı şehirlerde büyümüş Çerkesler gibi. Hepimiz farklı bir renge, farklı bir karaktere sahibiz. Ama bir araya geldiğimizde, birbirimizden ilham alarak, o çeşitliliğin gücüyle kültürümüzü ayakta tutuyoruz. Çünkü bizi bağlayan şey, ne tek tip bir karakter ne de tek bir yaşam biçimi; bizi bağlayan şey, o köklü ortak bilinç.

Bu buluşma, sadece düşünsel bir üretim değil; duyguların, aidiyetin ve ortak hafızanın da filizlendiği bir zemindi. İki gün boyunca paylaşılan her cümle, her bakış, gelecekte kurulacak ortak bir dünyanın küçük işaretlerini taşıyordu sanki. Sosyolojik açıdan baktığımızda, bu tür etkinlikler kültürel mirası korumanın ötesinde, genç bireyleri özneleştirerek yaşayan bir kültürün aktif taşıyıcısına dönüştürüyor. Bu taşıyıcılık da sadece bireysel değil, aynı zamanda kolektif bir bilinçle pekişiyor. Nitekim çalıştay boyunca, farklı şehirlerden gelen gençlerle aynı masada oturmak, farklı sosyal arka planlara rağmen aynı dili arayan insanlarla bir araya gelmek, bu kolektif bilincin en sahici yansımalarından biriydi. Birçoğumuzun yüzü tanıdık değildi belki ama sesimizde aynı ezgi, gözlerimizde ortak bir arayış vardı: Asimile olmadan var olmak, unutulmadan yaşatmak.

Kariyer gününde bizlere birkaç kez vurgulanan bir cümle vardı: “Bazen 2 x 2 dört etmez, 26 eder.” sözü, bir bakıma bizim varoluşumuzun özetidir. Kayıpların ve acıların toplamı, rasyonel bir hesapla dört etmeliydi. Ama sürgünden sonra, o kayıpların içinden çıkan kolektif bilinç mantığın sınırlarını aşıp 26 etti. O 26, mucizelere inanmak demekti. Kaybolması beklenen bir kültürün, tüm zorluklara rağmen yeniden filizlenmesiydi. Tüm bu yaşananlar, bizi kaçınılmaz olarak köklerimizi arama sorusuna geri getiriyor. Zygmunt Bauman modern dünyanın köklerinden kopmuş bireylerle dolu olduğunu söyler. Ama biz, diasporanın farklı uçlarından gelen gençler olarak, çalıştayın zemininde köklerimizi yeniden keşfetmeye ve o köklerle bağ kurarak dünyaya yeniden ses vermeye çalışıyoruz. Konuşmalar, bakışmalar, düşünceler… Her biri, kolektif hafızamızın eksik halkalarını tamamlıyor gibiydi.

Diliyorum ki tamamlanan her bir halka sadece bir anı olarak kalmasın, gelecek buluşmalar için güçlü bir davete dönüşsün. Gençler olarak, bu kolektif gücün etkisini daha da büyütelim ve aidiyetin sesini en geniş katılımla yükseltelim.

Share