Bir Yazar Bir Eser/Çerkes Doktor Jankat/Lider Erşan

Yemuz Nevzat TARAKÇI

Bu ay, “Bir Yazar, Bir Eser” yazı dizisinde, hikâyeleri, romanları, araştırma eserleri ve dergi yazılarıyla tanıdığımız usta bir kalemi, bir edebiyat ve kültür insanını, eğitimci, araştırmacı yazar Lider Erşan’ı ve son romanı Çerkes Doktor JANKAT’ı, tanıtacağız.

Lider Erşan; yalın, samimi üslubu, başarılı kurgusuyla her ifadesinde tarih ve kültür kokan bu güzel eserle okurlarını hayatın farklı gerçekleriyle yüzleştiriyor.

Eminim siz de kitabın dilini, konusunu beğenecek, kurguyu, mekân tasvirlerini sevecek, özenle seçtiği karakterleri, onların renkli ruh hallerini çok başarılı bulacaksınız!
Kitabı okurken sevindiğiniz, huzura erdiğiniz anlar elbette olacak ama yine de siz, acıya, sancıya hazır olun, tutamayacağınız gözyaşlarınız için tedbirinizi alın!

Yazar; hemen fark edilen gözlem yeteneğini, engin bilgi ve birikimini kullanarak olabildiğince doğal, bir o kadar sıcak ifadelerle zihin ve ruh dünyamızı renklendiriyor.

Kitabın sayfalarını çevirirken Azamat, Guşan, Jankat, Nefin, Asiya, Adiyif, Egeriya, Dr. Necip Bey, Hanife Hanım, Goran, Pedro, Niko ve diğer kahramanlarla tanışacak, kâh huzur kâh hüzün sahneleri yaşayacak renkli hayatlarla buluşacak, belki bazılarıyla dert ortağı olacaksınız.
Farklı ülkeler gezecek, farklı dinler, farklı ırklar ve farklı kültürlerle tanışacaksınız. Kafkasya, Balkanlar, Atina, Paris ve Arabistan çöllerinden merakla haber bekleyeceksiniz. Umarım alacağınız haberler çok üzmez sizi!

“HAYAT DURDU…”
“O sabah saz damlı mutfaklarında isli Çerkes peyniri kokan evlerle süslü çitli bahçelerde hayat birden durdu. Komşular seslendi birbirine, ‘çabuk olalım, gemiler dolmadan yetişelim ki hepimiz aynı gemiye binelim, ayrılmayalım!’ dediler.”

“Kadınların elleri titredi, etekleri tutuştu, ekmekleri pişmeden fırında kaldı, hayvanlarını sulayan gencin kovası elinden düştü, dereden su getiren güzel Çerkes kızları güğümlerini devirip koşmaya başladılar. Çocuklar, oyunlarını bırakıp oyuncaklarını dereye fırlattılar…”

İTHAF ve TEŞEKKÜR
Yazar, ithaf ve teşekkürleri ihmal etmemiş. Eserini, 6 Şubat Maraş merkezli depremlerde hayatını kaybeden fedakâr doktorlara ithaf etmiş.
“Özgün kapak görseli ile yapıtıma kişilik kazandıran, “Çerkes Doktor Jankat’ın serüvenini adeta özetleyen oğlum tasarımcı A. Andaç Artı’ ya, eseri kaleme alma sürecinde ondan çaldığım zamanlar için engin anlayış gösteren eşim Yurdaer Erşan’a, Çerkes gelenekleri konusunda beni bilgilendiren Çerkes kardeşlerime çok teşekkür ediyorum.” ifadeleriyle teşekkürü de unutmamış.

TEŞEKKÜRLER LİDER ERŞAN
Tüm içtenliğimle söylüyorum, “SETENAY- Bir Çerkes Kızı” ve “Çerkes Doktor JANKAT” nefes nefese okunacak, okuyanı uykusuz bırakacak, su gibi akacak, kana kana içilecek birbirinin devamı iki harika eser.
Hani derler ya “Çok rahat okunan, sayfaları akıp tükenen kitap…” tam da böyle işte bu iki eser.
Umarım konusu, kurgusu, karakterleri, dili ve diyaloglarıyla hemen dikkat çeken bu iki güzel eserin filmi yapılır, bizler de çayımızı, kahvemizi alıp koltuklarımıza kurulur, muhtemelen gözyaşları içinde nefes nefese Setenay ve Jankat’ı izleriz.

Eminim bu iki kitabı okuyup “Ben beğenmedim!” diyen hiç kimseyle karşılaşmayacaksınız!
İyi ki varsın Lider Erşan Hocam, iyi ki bu iki güzel eserle sürgün tarihini, sürgün sonrası yaşananları ölümsüzleştirdin! Sağlık ve huzur içinde nice güzel eserlere.

KISA ÖZET
Jankat, henüz bir yaşındayken sürgün yollarına düşmüş bir çocuktur. Jankat’ın ailesi, evlerinin önünden kaçırılan kızları Goşenay ve Setenay’ı bulmak umuduyla İstanbul’a gitmek için sürgün gemisine kendilerini atar. Anne, zorlu sürgün yolculuğuna dayanamaz ve hayatını kaybeder. Baba, çareyi kendisini deryaya atmakta bulur. Jankat Samsun’da bir aileye evlatlık olarak verilir.
Jankat, doktor olmanın öncesinde tutkulu bir aşk yaşar. Asiya’nın mavisine yeşil karışmış gözlerinin büyüsünden kurtulamaz… Sürpriz gelişen olaylar, acılar, ayrılıklar, vefalı tutkular, vefasızlıklar…
Ya İngiliz hemşire Faye’nin aşkı?.. Yine savaş, yine ayrılık… Jankat, bu kez Arap cephesinde…
Cephede yaşananlar: acı, ıstırap, özlem, sevgi, sevda, sadakat… Sürprizlerle dolu yaşam…
Savaş yılları olsa da hayat devam ediyor, yine sevda, yine aşk… Bu kez, Çerkes güzeli Adıyif…
Bakalım Jankat’ı baharlar mı kışlar mı bekliyor? (275 sayfadan oluşan kitap, gururla “Artshop” logosunu taşıyor.)

LİDER ERŞAN KİMDİR?
Lider Erşan, edebiyata meraklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Edebiyat öğretmeni olarak yurdun çeşitli yerlerinde ve çeşitli liselerde öğretmen ve idareci olarak görev yaptı. Kadıköy Anadolu Lisesinden emekli oldu. “Akademia” adlı hobi merkezini açtı, çocuk eğitimiyle uğraştı. Çeşitli dergilerde eğitimle ilgili yazıları yayınlandı. Branşında yardımcı ders kitapları yazdı.

Anadolu’daki öğretmenlik yıllarında tanık olduğu ve dinlediği kadınların ilginç öykülerini kaleme aldı. “Kadınların Öyküleri” adlı kitabı 2012’de yayınlandı. Bu kitap aynı zamanda “Fırtınalı Kadın ve Diğerleri” adı ile Almanca basıldı. “SETENAY Bir Çerkes Kızı” romanı, 2019’da okuyucularıyla buluştu. 2020’de hayata geçen “Devlet Koydum Adını” Erşan’ın” başyapıtım” dediği eseri. “Siyah Atın Gözyaşı” öykü kitabı, 2020’de basıldı. Yeni romanı “Çerkes Doktor JANKAT” ikinci baskısını yapmış durumda. Yazar Lider Erşan, İstanbul Büyükada’da yaşamaktadır.

KİTAPTAN KISA KISA
“Azamet, koca bahçeyi adımlıyordu, sanki olacak bir şeyleri bekliyordu. Kafkas Dağları’ndan köyün üstüne yürüyen iki kara bulut, bir ayrılıyor, bir birleşiyordu…”

“Koca Azamat başını göklere kaldırdı, ‘Senden umut kesilmez!’ dedi. Torunları Goşenay ve Setenay’ın kaçırılmasının üzerinden tam dokuz ay geçmişti. Aramadık yer, haber gönderilmedik köy kalmamıştı. Dokuz aydır ne bir haber alınmış ne de bir ize rastlanmıştı…”

“Jankat, annesinin kucağına verildiğinde Nefin’in bir yanı gülüyor, bir yana ağlıyordu. Kızları kaçırılmıştı, hiçbir haber alınamamıştı, onlar için ağlıyordu. Oğlunu kucağına almıştı, kocası denizlerden dönünce vereceği müjdeli haberi vardı. ‘Guşan, oğlumuz geldi, ablalarını bulmaya gidelim Osmanlı’ya…’ diyecekti.”

“Azamat, başını gökyüzüne dikti hiç konuşmadan. Guşan, anlamıştı anlayacağını, arabaya döndü ‘İnin!’ dedi kardeşine ve bebesi kucağındaki Nefin’e biz de gitmeyeceğiz! Azamat gürledi:Siz gideceksiniz, kızların Osmanlı’da, onları bulmak senin boynunun borcudur! Jankat’ı daha bebekken Moskof’a mı teslim edeceksin?

Bana gelince ben, toprağımda kalacağım, benden önce ahirete göçmüşlerin mezarlarını yalnız bırakamam, benim ölümüm de doğduğum bu toprakta olacak!”

“Bu göç, istekli ve zamanlı bir göç değildi. Rüzgâr da Kaf Dağı’ndan gelen huzur dolu serin rüzgâr değildi.
Bu rüzgâr Moskof’tan esmişti, sert, acımasız… Acılı halkı yurtsuz yuvasız bırakacak, tüm umutları silip süpürecek, onları Karadeniz’e dökecek bir rüzgardı.”

“Üsküdar’daki hayat, biraz daha normale dönmüştü. Jankat, Nane’nin odasını adeta müzeye çevirmiş, köşedeki masanın üzerinde Nane’nin mızıkası bir heykel gibi konmuş, babası Guşan’ın Çerkeskası ve annesinin göğsü işli elbisesi duvara asılmış, hemen önlerinde sapı gümüş kakmalı dedesi Azamet’in doğduğunda hediye ettiği Çerkes kaması duruyordu.”

“Kâfe ile dans eden bir kızla bir erkek vardı sahnede, hava oldukça serindi, Kaf Dağı’ndan serin bir rüzgâr esiyordu üstlerine, yamçısıyla sarıyordu kızın üşümüş bedenini. Sonra bırakıyor, kızın yeşiline mavi karışmış gözlerine bakıyordu. Sesler duyuyor ama uyanmak istemiyordu… Yüzünün yarısı aşkın aydınlığını, yarısı hüznün karanlığını yansıtıyordu.”

“İçine bir sıkıntı oturdu, Natali ile ilgilenerek Asiya’ya ihanet mi ediyordu. Sonra kendine geldi, Asiya yoktu ki… Nerede miydi, göklerde, bulutların üstünde miydi? İçindeki sızıyı uyandırmamaya gayret etti.”

“Ah Asiye, o bembeyaz çiçekli manolyanın altında senin yeşiline mavi karışmış gözlerine baktığımın üzerinden kaç bahar, kaç yaz, kaç kış geçti ama orada başlayan yüreğimin yangını geçmedi.”

“Nane’nin sağlığında şelame yaparlar, kızartmayı son saate bırakırlardı, sıcak şelamenin içine Çerkes peyniri sarılıp yenilsin diye.
Jankat, sıcak şelameyi eli yana yana alır, içine Çerkes peynirini yerleştirir, katlayıp sıcak sıcak yerdi.”

“Doktor Jankat, hem mutlu hem mutsuzdu. “Acaba Faye’ye gereksiz ümit mi veriyorum, sonraki zamanlarda benim kopmaz bağlarla bağlandığım bir sevgilim olduğunu öğrenirse hayal kırıklığı yaşar mı?” diye endişeleniyordu.”

“Michelle, bu adam bana aşık ama Gazi Doktor bir düşman hemşireye âşık oldu, demelerini onuruna yediremiyor.”

“Kadın, buruş buruş zayıf elini Jankat’ın alnına koymuş, diğer elindeki beyaz tülbentle terini siliyordu. Arap aksanı karışmış Çerkes diliyle “Sen Çerkes’sin, iyileşeceksin diyordu… Sen Çerkes’sin, ataların dünyadaki zulümle başa çıkmak için uzun yollar kat etti, öldüler ama zavallılığa, sakatlığa teslim olmadılar!”

“Babam pek anlatmazdı, annem on binlerin ölümünü, koca bir ülkenin terk edilişini, on binlerce hayvanının yağmalandığını hiç unutmadı, sürekli anlattı. Sonunda hastalandı, beni yanına çağırdı, bir bohça gösterdi yeşil renkli, ‘Bak oğul, bu benim öbür dünyalığımdır, ben öldüğümde cansız bedenimi buna sarıp gömün ki Arap toprağının altındayken de doğduğum yerleri koklasın nefesim!”

“Ses vermedin, söz söylemedin, haber göndermedin ama ben senin bir yerlerde belki İstanbul’da belki Samsun’da belki de benim hiç aklıma gelmeyen bir yerde yaşadığından eminim…”

“Sana değil kendime kızgınım. Senin sevgine, sadakatine çok güvendiğim için. Elveda Asiya, nerede ve kiminleysen, gene de sen mutlu ol!”

“Mektubu çantasından çıkardı, ufak parçalara böldü… Her parçasında hangi aşk, hangi özlem sözcüklerinin yazılı olduğunu bilmediği mektup parçalarını bıraktı Boğaz’ın serin sularına. Mektupla birlikte Doktor Jankat da hayatından çıkıp mavi yeşil sulara karıştı… ‘Elveda Doktor!’ dedi, boş kalan mendili ile gözündeki yaşı silerek…”

“O artık Gazi Tabip değil Jankat’tı, Koca Azamat’ın torunu Jankat. Sırtında babası Guşan’ın Çerkeskası, belinde dede yadigârı gümüş saplı Çerkes kaması… Dedesi Koca Azamat’ın yetiştirdiği Ala Kuban’ın üzerindeydi. Yavaşlatmaya çalıştı, seslendi ‘Ala Kuban nereye götürüyorsun, indir beni, eve gitmeliyim, gelin evde bekler beni! Söz dinler mi Çerkes atı, daha hızlı koşmaya başladı… Yavaşla dedi, dur dedi, söz dinlemez Çerkes atı!
O, almış başını, adını aldığı Kuban Nehri’ne ulaşmaya çalışıyordu…”

TEMENNİ
Umarım duyarlı toplumumuz, bu güzel eserden gereği gibi faydalanır, “Çerkes Doktor JANKAT” çok kişiye ulaşır, çok kişi tarafından okunur.
Umarım halkımız daha fazla okur, daha çok sorgular, kendisine, tarihine, kültürüne, sanatçısına, bir avuç yazar ve çizerine daha çok sahip çıkar, sanat ve edebiyatta daha çok derinleşir, daha fazla zenginleşir.
Tarihi, kültürü, kimliği ile barışık, huzur içinde yaşayan daha müreffeh bir toplum temennisiyle…

 

Share