Genel Başkan’dan

Genel Başkan’dan
Son zamanlarda gerek Türkiye’de gerekse Türkiye dışında pek çok grup, kişi ya da oluşum özellikle Rusya-Ukrayna savaşı bağlamında bir vizyon ve perspektif koymak suretiyle yeni çıkışlar, çağrılar veya hareketleri deklare etmekte ve farklı nihai maksatları gündeme getirmektedir. Federasyon olarak daha evvel yaptığımız pek çok bilgilendirme ve tutum belirleme bildirileri olsa da mevcut durumda bizim dahlimiz olmaksızın ismimizin zikredilerek içinde olmadığımız oluşumlarla ilişkiliymiş gibi gösterildiğimizi, taraf olmadığımız eylem ve söylemlerin tarafı olarak (kötü niyetli ve maksatlı olarak) gibi gösterilmeye çalışıldığımızı, kötü niyetli kimi odaklar tarafından hiçbir mesnete yaslanmaksızın dezenformasyon maksadıyla kriminalize edilmeye çalışıldığımızı müşahade ettiğimizden bu açıklamayı yapma zarureti hasıl olmuştur.
Gündemdeki kimi konulara bakış açımıza dair federasyon olarak ilgili kurullarımızda oluşan görüş ve yaklaşımı tekraren kamuoyu ile paylaşmak isteriz:
1. Çerkes Soykırım ve Sürgününün Tanınması: Federasyon olarak yıllardır Çerkes Soykırım ve Sürgününü gerek kendi halkımızın gündemine güçlü bir biçimde yerleştirmek gerekse dünyada bilinir kılmak için çalışmalar yaptığımız bilinmektedir. Uluslararası camiada bu büyük felaketin halkımıza ne gibi bir “maliyetinin” olduğunu anlatmak, Rusya ve Türkiyeden taleplerimizi dile getirmek, barışçıl bir çözüm arayışında olmak ve çözümün parçası olmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Çerkes Soykırım ve Sürgünü kavramının insani ve politik boyutunun tüm dünyada anlaşılması ve bilinmesi için efor sarfediyoruz. Bu kavramın basit bir tarihsel vakıa, sorunun da basit bir tarihsel sonuç olmadığının, bir halkın varlık-yokluk noktasında durumunu belirlediğinin altını çiziyoruz. Hal böyle olunca pek tabiidir ki dünya parlamentolarının dikkatini çekebilmek, parlamentolarda tanınmasını sağlamak önemli bir adımdır. İşte bu noktada Avrupa parlamentosu gibi politik kurumlarla rasyonel zeminde ilişkiler geliştirme gayretimiz devam etmektedir. Ancak 1,5 yıldır devam eden Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı iklimde Ukrayna parlamentosu tarafından Çerkes Soykırım ve Sürgününün “koşullu” olarak tanınmasının “sağlanabileceği”; bunun için Türkiyeden üç kurumun başvurusunun beklendiği şeklindeki kimi görüşler tarafımızca kuşku ile karşılanmaktadır. Bir parlamento tarafından “İnsani” gerekçelerle, politik çıkar ve angajmanların etkisi olmaksızın Çerkes Soykırım ve Sürgününün tanınması tarafımızca büyük memnuniyetle karşılanır. Lakin yıllar evvel Türkiye’den kişi ve kurumlar tarafından yapılan bir başvuru olmasına karşın bunun savaş ikliminde sadece karşılık bulmuş olması meseleye gölge düşürmekte, meseleye dair iyi niyeti sorgulanır hale getirmektedir. Ancak Ukrayna parlamentosunun veya sair ülkelerin Çerkes Soykırımını herhangi bir ön şart veya beklenti olmaksızın tanıması memnuniyetle karşılanacaktır.
2. Son zamanlarda Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı iklimde yeni yeni oluşum ve hareketler ortaya çıkmakta veya çıkmaya çalışmaktadır. Dışarıdan izlendiğinde aceleci, toplumsal destekten yoksun, rasyonel zemine dayanmayan ve hedefini yeterince anlatamayan oluşumlar kısa sürede ya yok olmakta, ya parçalanmakta veya yeni toplumsal çatışma alanları yaratmaktadır. Rusya-Ukrayna savaşına ve günümüze dair pozisyonumuzu (pek çok eleştiri ve imalara rağmen) barıştan yana koymuş idik. Halen bu pozisyonumuzu korumaktayız ve şartlar nasıl gelişir bilinmez ama bu pozisyonun korunması gerektiğine dair fikir birliği içerisindeyiz. Baştan beri Kuzey Kafkasya’da bir cephe açılmasının bölgeyi bir felakete sürükleyebileceğine olan inancımızı muhafaza ediyoruz. Pek tabiidir ki savaşın nasıl bite(bile)ceğine, anavatanımıza neler getireceğine, Rusya’nın savaşı kazandığı veya kaybettiği olası senaryolarda nasıl bir tepki verebileceğine, olası durumlara hazırlıklı olmak gerektiğine ilişkin değerlendirmelerimiz olmalıdır. Hatta bu senaryolar daha sıklıkla ve akılcı zeminlerde tartışılmalıdır. Ancak savaşa fiili katılım, silaha çağrı, şiddeti övme ve özendirme gibi tehlikeli ufuklara istikamet vermenin beyhude olduğuna inanıyoruz.
3. Bu noktada çeşitli sebeplerle anavatanlarını terke mecbur edilmiş aktivist ve muhalif kişilerle olan ilişkilerimize de açıklık getirmek isteriz. Son 2-3 yılda üzücüdür ki anavatandan çeşitli gerekçelerle çok sayıda insan Türkiye’ye sığınmak durumunda kaldı ya da mecbur bırakıldı. Bu kişilere bakış açımız çağdaş ve demokratik ülkelerde genel kabul gören evrensel bir hukuki kavram olan “Suçsuzluk Karinesi” üzerindendir. Rusya Federasyonu yasalarına göre bir suçla itham edilmiş veya edilmemiş, bağımsız bir mahkemede yargılanıp ceza almamış hiç kimse suçlu olarak değerlendirilemez. Öte yandan biz bir iddianın veya suçlamanın tarafı olmak durumunda değiliz. Bahse konu şahıslarla zaman zaman insani zeminde görüşme, istişare etme noktasında bir sorun görmemekteyiz. Öte yandan güncel durumlarla ilgili bakış açılarımızda, iş görme biçimlerimizde, kullanılacak enstrümanlarla ilgili farklılıklar mevcut olduğunu defalarca ifade ettik ancak bu son derece doğaldır. Kimseyi düşmanlaştırmak veya kriminalize etmek, başka kişi veya kurumların ölçütleri ile hareket etmek bizim işimiz veya sorumluluğumuz değildir. Baştan beri söylediğimiz noktadayız: Herkesle görüşebiliriz, birlikte iş yapabileceğimiz kişi veya kurumlarla da birlikte çalışmak noktasında hiçbir çekincemiz mevcut değildir. Görüşmemiz aynı fikirde olduğumuz, birlikte çalıştığımız anlamına gelmez. Amaç, metot ve sonuçlar noktasında anlaşamadığımız kişi veya kurumlarla da birlikte çalışmamak kurumsal bir tercih olarak algılanmalıdır. Yeri gelmişken değinmekte fayda telakki ederiz ki kurumsal olarak içinde bulunduğumuzu deklare etmediğimiz, dahası yanlış ve zararlı bulduğumuz hiçbir kurum veya kuruluşun bir takım demeçlerde bizim adımızı geçirerek algı oluşturmasına izin vermeyeceğiz.
4. Çerkes halkının yaşadığı büyük savaş ve soykırımların neticesinde başta Türkiye olmak üzere dünyanın dört bir yanına savrulmuş olduğu gerçeği beraberinde pek çok sorun ve pek çok potansiyel çözümü barındırmaktadır. Kabul etmek gerekir ki 1,5-2 asır evvelinde yaklaşık 2 milyonluk bir nüfus hareketine sebep olan, yüzbinlerce cana malolan meselenin çözümü de tek eksenli ve tek perspektifli olamaz. Halkımızın 21. yüzyılda gerek Anavatanda gerekse diasporadaki ihtiyaçları son derece çeşitli ve karmaşıktır. Bu noktadan hareketle anavatandaki örgütlenme ve ilişkilere ilaveten tüm diaspora örgütlenmelerinin rasyonel zeminde güç birliği oluşturmasına ihtiyaç olduğu akıldan uzak tutulmamalıdır. Bu ihtiyaç sadece sivil toplum örgütlenmelerinin “kültürel faaliyetler” temelli bir örgütlenme modeli olarak ele alınmamalı; uluslararası hüviyeti olan, uluslararası camiaya hitap edebilen, ekonomik ve insan kaynağı olarak desteklenen bir yapı olmalıdır. Bu yapı için bir federasyon ya da konfederasyon gibi daha evvel denenmiş ancak çeşitli sebeplerle işletilememiş biçimler hedeflenmemelidir. Bu itibarla gerek Türkiye’deki gerekse dünyanın başka yerlerindeki örgütlenmelerin önyargı ve lokal anlayış farklılıklarını bir tarafa bırakarak “Diaspora Çerkes” örgütlenmesi konusunu rasyonel zeminde tartışmasının gereğine inanıyoruz. Halen yürütülmekte olan çalışmaların çeşitli gerekçelerle (özellikle hedeflenen organizasyon biçiminden dolayı) verimsiz kalacağı ve ihtiyacı karşılayacak yeni örgütlenmeleri kadük bırakacağı endişesi hakimdir. Öte yandan hiçbir toplumsal tabana yaslanmayan, bir tartışma sürecinden geçirilmemiş, bireysel gayretkeşliklerle halkın adına adım atanların veya attığını sananların bu halka zarar vermekten başka bir fayda getirmeyeceği açıktır. KAFFED olarak “konsey, kongre, birlik” gibi çıkışlarla bir araya gelen birkaç kişinin federasyonumuza dair bir takım imalarla, birlikte hareket ediyormuş gibi gösterilmeye çalışılmasını esefle kınıyoruz.
Prof. Dr. Ümit Dinçer
KAFFED Genel Başkanı
Share