8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

 

Cinsiyet ayrımcılığı, şiddet ve eşitsizliğe karşı yürütülen mücadelenin küçümsenemeyecek kazanımlarına rağmen 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak simgeleyen 1857’den bu yana tablo hala kadınların aleyhine işliyor. Evden sokağa, çalışma hayatından siyaset ve medyanın diline varıncaya kadar her yerde kadına yönelik cinsiyet ayrımcılığı ve şiddet eylemsel ve söylemsel düzeyde varlığını koruyor. Birinin ürettiği şiddeti ötekisi görmezden geliyor. Ayrımcılık ve şiddeti normalleştiriren yaygın bir kültür, gelenek ve alışkanlık seti mücadele edilmeyi gerektiriyor. 

 

Son yıllarda kadın haklarına doğrudan saldırının yaşam hakkını da hedef alacak şekilde yaygınlaştığına, bunun da ötesinde saldırganlığın kendisine siyasal bir koruma alanı bulduğuna da tanık oluyoruz. Artan yoksulluk, eğitsel, sosyal ve kültürel gerileme kadınlara yönelik saldırıların artmasına ve sıradanlaşmasına neden oluyor. Kadın cinayetlerindeki sayısal artışa karşın sadece siyasal otorite değil kolluk güçleri ve yargı organlarının da gerekli yanıtı vermediğini gözlemliyoruz. 

 

Pek çok coğrafyada hakim güçlerin kendi çıkarları için yürüttüğü şiddet ve gerilim politikalarının ürettiği savaşlar ve zorunlu göçler de kadınların kırılganlığını artırıyor. Yakın coğrafyamızda Afganistan, Irak, Suriye ve Yemen’in ardından Ukrayna’da yürütülen savaşta yine en fazla kadın ve çocuklar etkilendi. Yine 6 Mart ve sonrasında yaşanan depremlerin getirdiği yıkım ve felaketler kadın ve çocukları kuşatan savunmasızlığı daha da artırıyor. 

 

Siyasal alanda ve medyada artan oranda kadınlığı annelik ve bakım rolüne indirgeyen anlayış yüceltiliyor. Eşitlikçi olmayan söylemler toplumsal düzeyde de içselleştiriliyor. Kadın haklarına yönelik mücadele itibarsızlaştırılıyor. Örf, adet, namus, gelenek ve inanış biçimleriyle şiddete gerekçeler üretiliyor. Bunların hiçbirinin şiddetin gerekçesi olamayacağını söylemek durumunda kaldığımız sıfır noktasına geri düşüyoruz!

 

Uluslararası sözleşmelerle tanınmış toplumsal cinsiyet eşitliğinin altını oyan gelişmeler devam ediyor. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler kadınların özel ve kamusal alana eşit katılımını garantileyen yasal düzenlemelere ağırlık verilmesini ve şiddeti engellemek için kapsamlı politikalar üretilmesini şart koşuyor. Her türlü ayrımcılığın önlenmesi bakımından en önemli uluslararası belge olan İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin çekilme kararından geri dönülmesini hayati önem arz ediyor.  Kadınların kendi hayatları ve bedenleri konusunda özgürce karar almalarının desteklenmesi, bu çerçevede cinsiyet eşitliğini hedef alan her türlü kültürel kalıp, inanç ve yargıları yıkacak bir mücadelenin yürütülmesi gerekiyor. 

 

Ev içi sorumlulukların paylaşımı konusunda cinsiyetçi önyargıların aşılmasına ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya dönük politikalar üretilmelidir. Kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi; kadınların siyasi, ekonomik ve sosyal hayatın üretim ve karar verme süreçlerine katılımının desteklenmesi hayati önem taşımaktadır.

 

8 Mart’ın tarihsel gelişimine ve ruhuna uygun olarak emeğin yüceltildiği, cinsiyet temelli ayrımcılığın ve şiddetin son bulduğu, toplumsal barışın sağlandığı, savaşların olmadığı bir düzeni hak ettiğimizi biliyoruz.

 

KAFFED olarak hakları ve özgürlükleri için mücadele eden kadınlarla yan yana olduğumuzu kamuoyu ile paylaşıyor ve bu mücadeleyi veren bütün kadınları selamlıyoruz.

 

KAFFED Kafkas Dernekleri Federasyonu

 

Share