Papşu Murat Topçu ile Çerkes Araştırma Sitesi Üzerine
KAFFED, Papşu Murat Topçu ile Çerkes Araştırma Sitesi ve Kafkasya’yla ilgili çalışmaları üzerine konuştu.
Belki biraz kendinizden bahsederek başlayabilirsiniz, Çerkes Araştırma sitesinin hikayesi neydi, kuruluş amacı neydi? Sizi bu siteyi açmaya iten sebepleri anlatır mısınız?
Çerkes Araştırmaları Merkezi, Çerkes çalışmaları alanında 2000’li yılların başında önce bireysel olarak başlayan, daha sonra da enformel ve formel formatlarda kurumsal olarak devam eden bilgi üretimi sürecinin son halkası sayılabilir. Kurumsallaşma yolunda ilk adım 2003 yılında Çerkesler üzerine çalışan farklı ülkelerden araştırmacıları ve akademisyenleri bir araya getiren Circassianacademia adlı uluslararası iletişim ağının kurulması oldu. Circassianacademia katılımcıları değişik ülkelerde Çerkesler hakkında birçok konferans, seminer ve panelde yer alarak Çerkes araştırmalarının Avrasya ve Kafkasya çalışmaları içerisinde ayrı bir çalışma alanı olarak ortaya çıkmasına katkıda bulundular.
Ancak izleyen yıllarda Circassianacademia üyelerinin kendi akademik ve yaşam öncelikleri, yaşadıkları ülkelerin farklı gündemleri kurumsallaşma sürecinin uzamasına neden oldu. Bu yıllarda yoğun olarak yaşanan kimlik-terminoloji tartışmaları da Circassianacademia üyelerinin ‘Çerkes çalışmalarından farklı şeyler anladığını ortaya çıkardı.
Bize göre, nüfusunun büyük çoğunluğu başta Türkiye ve Ortadoğu ülkeleri olmak üzere diasporada yaşayan Çerkesler üzerine Kafkasya dışında yapılan profesyonel araştırma ve çalışmalar yetersiz ve karmaşık bir görüntü veriyordu. Hem Türkiye’de hem de dünyada Çerkes dili, kültürü, tarihi ve güncel siyaseti alanlarındaki boşluğu doldurma çabalarına katkıda bulunacak, Kafkasya Çalışmaları içinde bir alt-disiplin olarak net tanımlanmış bir ‘Çerkes Çalışmaları’nın kurumsallaşması gerektiğini düşünüyorduk.
Bu durum tespitinden hareketle, Zeynel Abidin Besleney ile Şubat 2011’de Çerkes Araştırmaları Grubu’nu kurduk. Çerkes Araştırmaları Grubu akademik etkinliklerine Nisan 2011’de İstanbul’da düzenlediği “Kavramsal Açıdan Diasporik Siyaset ve Türkiye Çerkesleri Örneği” paneliyle başladı. Bu organizasyonu benzer akademik çalışmalar izledi. Akademik etkinliklerin yanında sivil toplum örgütleriyle işbirliği çerçevesinde 30 Ocak-14 Mayıs 2016 tarihleri arasında İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nde (İKKD) “Kafkasya & Çerkes Çalışmaları Dersleri” başlıklı bir eğitim programı gerçekleştirdi. Benzer bir çalışma Kasım-Aralık 2020’de Ankara Çerkes Derneği ile online olarak gerçekleştirildi.
Grubun kurulduğu 2011 yılında www.cerkesarastirmalari.org adıyla bir web sitesi açtık. Daha sonra www.cerkesarastirmalari.com olarak adresi değişen sitede oldukça talep gören ve beğenilen bir sanal kütüphane kurduk.
Ne kadar süredir bu çalışmayla meşgulsünüz? Kaç kişilik bir ekipsiniz?
Araştırma grubunun resmi bir kuruma ve kimliğe kavuşma zamanının geldiği düşüncesiyle, Ağustos 2021’de Bislan Celoka, Elmas Zeynep Arslan, Mehtap Koşak, Murat Topçu-Papşu, Sevda Arslan, Ümit Dinçer ve Zeynel Abidin Besleney gibi akademisyen ve Çerkes sivil toplum kuruluşları temsilcileri bir araya gelerek Çerkes Araştırmaları Derneği’ni kurduk. İçişleri Bakanlığı derneklerde merkez kelimesinin kullanılmasına izin vermediği için bu isim zorunlu oldu, fakat resmi olmayan durumlarda Çerkes Araştırmaları Merkezi adını kullanmayı tercih ediyoruz.
Çerkes Araştırmaları Merkezi’nin resmi web sitesi www.circassianstudies.org oldu. Burada yeniden ve daha sistemli bir sanal kütüphane oluşturmaya başladık. 2005 yılında Metin Kodzoko tarafından kurulan, Çerkesler hakkında dünyada en bilinen ve güvenilir İngilizce portallardan biri olan www.circassianworld.com da Çerkes Araştırmaları Merkezi bünyesine katıldı. 2015 yılında yayın hayatına başlayan uluslararası hakemli dergi “Kafkasya Çalışmaları / Journal of Caucasian Studies (JOCAS)” Çerkes Araştırmaları Merkezi’nin organik bir parçası sayılabilir.
Uzun soluklu bir çalışma yapmak istiyoruz. Düşünce kuruluşu diyebileceğimiz kurumların oluşması ve bağımsız olarak var olması çok kolay değil. Bunun için öncelikle akademik/entelektüel, finansal ve bazen de hukuksal altyapının, özgürce çalışabileceğiniz siyasal ortamın olması gerekiyor.
Finansal olarak sürdürülebilirliği nasıl sağlıyorsunuz?
Finansal sorunlar toplum içinden sponsorlarla, devletin ya da uluslararası kuruluşların desteğini alarak çözülebilir. Hukuksal altyapının ya da uygun siyasi ortamın çok ideal olmasa da var olduğunu söyleyebiliriz. Enstitü kurmanıza, ‘araştırma merkezi’ adını resmi olarak kullanmanıza izin verilmiyor ama 2000’li yıllara kadar bölücülük sayılan etnik derneklerin kurulmasında ve faaliyetlerinde hukuki bir engel yok. Hatta bazen bulunduğunuz bölgenin ‘yerel rengi’ olarak kurumlardan destek de alabiliyorsunuz.
Diğer önemli altyapı ayağının, akademik/entelektüel bilgi üretiminin Çerkesler özelinde artık oluştuğunu düşünüyoruz. Çerkesler artık bu ve benzeri düşünce kuruluşlarını yürütebilecek yeterli akademik çalışma üretiyorlar. Belli akademik eğitimlerden geçmiş, dünyanın birçok üniversitesinde akademik kariyer oluşturmuş, ayrıca akademisyen olmasa da bilgi ve düşünce üretiminin yöntemlerini bilen, aktivizmden bilimsel üretime geçme potansiyeli olan çok sayıda insan var.
Finansal altyapıyı henüz kuramamış olsak da insan sermayesi açısından Çerkeslerin böyle bir kurumu yönetebilecek durumda olduğuna inanarak yola çıktık. Uzun sürecek bu yolculuğun başlangıcı ne yazık ki pandemiye denk geldi. Şimdi de çok sıcak bir konu olarak Ukrayna savaşı var. İstemedikleri bir savaşa katılmak istemeyen Çerkes gençlerinin Kafkasya’dan Türkiye başta olmak üzere farklı ülkelere gittiğine tanık oluyoruz. Türkiye’de ve Kafkasya’da gündemi değiştiren bu tür gelişmeler yeni bakış açılarını, yeni düşünce üretme modellerini gerektiriyor. Dünyayı yeniden anlamlandırmayı, yaşanılan ülkelerle, onların yönetimleriyle, toplumlarıyla yeni tür ilişkiler kurmayı gerektiriyor. Biz de biraz bunu yapmak istiyoruz açıkçası. En temel amacımız özelde Çerkeslerin, genelde de Çerkeslerin de parçası olduğu Kafkasya’nın tarihini, sosyolojisini, siyasetini anlamak, araştırmak, bilinmeyenleri ortaya çıkarmak, ama bütün enerjimizi sadece buna harcamadan bugüne ve geleceğe dönük düşünce üretebilmek. Bu kurumu en başta Çerkes toplumunun içinden çıkan profesyonel kişilerle başlayarak, yıllardır bu konularda çalışan Çerkes olmayan akademisyenlerle birlikte bir bilgi üretim merkezine dönüştürmek.
Çerkes Araştırmaları Merkezi’nin çalışma alanı neresi? Hangi konulara odaklanıyorsunuz? Kafkasya’yla ilişkileriniz nasıl?
Kafkasya gibi bir bölgede gelişmeler o kadar hızlı yaşanıyor ki sakin analiz yapmak çok kolay değil. Şu anda bunun bir ihtiyaç olduğunun farkındayız. Düşünce üretimine en çok ihtiyaç duyulan zamanlardan biri şimdi, ama yine de sakin, sağduyulu bir çizgi takip etmeyi tercih ediyoruz. Geçmişi anlayarak, bugünkü siyasal dengeleri gözeterek geleceğe dönük bir projeksiyon yapmak istiyoruz. Sadece dış etkenler değil iç etkenler de çok değişken Kafkasya’da. Örneğin Abhazya savaşı, cumhuriyetlerin kurulması, ilk 10 yılın oldukça pozitif geçmesi, yani ekonomik anlamda kötü olmasına rağmen siyasal anlamda Çerkesler adına çok önemli kazanımların sağlanmış olması, bugün 45 yaş altındakiler için kitaplardan edinilebilecek bilgiler. Oysa 1990’lar Çerkesler için çok önemliydi.
Bu önemli gelişmelerden sonra, Vladimir Putin’in iktidara gelmesiyle son 20 yılda yaşanan değişimler ve Rusya’nın federal bir devletten otoriter, üniter bir devlete dönüşmesi sonucunda kaybedilen haklar meselesi var. Bunlar çok kısa zaman içinde yaşandı. Bunun için özellikle gençler, 30 yaşın altında olanlar ne bu dönemleri ne de Abhazya savaşı gibi Çerkes toplumunu bir araya getiren, motive edici olayları hatırlıyorlar. Daha da ilginci, Abhazya savaşından dolayı yaşanan o birliktelik bugün artık yok. Çünkü bugünün siyasal dengeleri, toplumların dönüşümleri bu birlikteliği sağlamıyor. Bu değişimler yaşanırken eski düşüncelerle yaşama devam etmek mümkün değil. Çerkeslerin birlikte yaşadıkları toplumlarla, yönetici elitlerle, akademiyle kuracağı ilişkiler nasıl olacak? Tüm bu ilişkilerin dikkatle incelenmesi ve yeni bir dünyanın, yeni ilişki biçimlerinin kurulması gerektiğini düşünüyoruz. Bu da bir anda olmuyor, 1990’ların kalıplarıyla 2020’lerin Çerkes dünyasına dair projeksiyon yapmak doğru değil. Çerkes Araştırmaları Merkezi de bu değişimin bir parçası olmak istiyor.
Çerkesler üzerine düşünce üretme meselesine gelince, hareket ettiğimiz birkaç temel gerçeklik var. Birincisi, Çerkesler diğer Kafkas halklarına göre çok daha global bir topluluk. Çerkeslerin diasporada büyük bir nüfusa sahip olması, ama aynı zamanda anavatanda, üç cumhuriyette ciddi ve etkin bir nüfusa, sistemin izin verdiği kadar da olsa siyasal güce sahip olması önemli. Bunlar koşullar değiştiğinde üzerine yeni şeylerin inşa edilebileceği temeller.
İkincisi, Çerkeslerin büyük kimliksel ve kültürel kayıplara rağmen diasporada hâlâ var olabilmeleri, yaşadıkları ülkelerin dinamik ve ilerici toplumları olarak kendi kimlikleriyle var olma mücadelesi verebilmeleri önemli. Çerkesler birlikte yaşadıkları toplumlara entegre olarak, ama kendi kimliğini de kaybetmeden var olabilen bir topluluk. Yaşadıkları her ülkede o ülkenin dinamiklerine dahil olarak, yerine getirdikleri vatandaşlık görevlerinin yanında kültürel, ekonomik, siyasal, her alandaki pastalarından pay alabilmeliler. Kendi içine kapanıp gettolaşmadan, anavatanlarıyla iletişimi kaybetmeden var olma mücadelesine devam etmeli ve karşılaştıkları sorunlara çözümler üretebilmeliler.
Kafkasya’da var olan birçok farklı topluluğun üzerinde bulunduğu zemin aynı değil. Her biri farklı siyasal ve toplumsal temellere dayanıyor. Çerkeslerin de kendine özgü siyasal ve toplumsal temelleri olduğunu düşünüyoruz. Farklılıkları yok saymadan, birlikte yaşadıkları toplumlarla ilişkilerini güçlendirerek, ama kendi gerçeklerinden hareket ederek dünyaya dahil olmalarının sağlıklı olacağını düşünüyoruz.
Üçüncüsü, Çerkesler politik kimliğe sahip bir topluluk. Bu da özellikle diasporada her Kuzey Kafkasyalı toplulukta olan bir özellik değil. Çerkeslik sadece yemek, dans vb. ile tanımlanabilecek kültürel bir kimlik değil. Bu hem içinde yaşadığımız toplumun algısı açısından, hem de toplumsal gerçeklik bakımından öyle. Sadece Türkiye’de değil Suriye’de, Ürdün’de, İsrail’de de Çerkesler politik bir topluluk. Bütünün bir parçası ama aynı zamanda siyasal olarak ayrı bir yerde duran, kendine ait ajandası, iç dinamikleri olan, birçok yere eklemlenebilen, diğer ülkelerdeki soydaşlarıyla iletişime geçebilen ve bunu içinde yaşadıkları toplumun da yararına kullanabilecek bir topluluk. Çerkes Araştırmaları Merkezi olarak planlamamızı da bunlar üzerinden yapmak istiyoruz.
Gelecekte Kafkasya’yla birlikte yürütülecek olası çalışmalar var mı?
Pratikte neler yapacağız? Her düşünce kuruluşu gibi seminerler, konferanslar, yaz okulları, dil eğitimleri, analizler, zaman zaman içinde bulunduğumuz durumlara dair genel fikir beyanları, davetler, konunun uzmanlarını bir araya getirerek istişareler, durum değerlendirmeleri… Sivil toplum kuruluşlarının yöneticileriyle, siyasetçilerle, Türkiye ekonomisini, bürokrasisini yönlendiren kişilerle kurulacak ilişkilerde bu tür istişarenin önemli olacağını düşünüyoruz. Pandemiden sonra aktivite modelleri değişti ve internetin, online etkinliklerin avantajını gördük. Bu kurumun yönetmeye çalışan insanlar olarak her birimiz farklı şehirlerde, hatta ülkelerde yaşıyoruz. O yüzden başka bir çalışma modeli geliştirmemiz şimdilik mümkün değil. Tabii böyle organize olmak zaman alıyor, ilk evre biraz yavaş geçecek gibi görünüyor ama sistem oturduktan sonra düzenli aktivitelere ve bilgi üretimine başlayacağımızı düşünüyoruz.