1 Ağustos Anavatana Dönenler Günü Üzerine ; Genel Başkandan

Bugün  1 Ağustos Anavatana Dönenler Günü.

İsmi ve manası insanın ruhuna iyi geliyor.

158 yıl evvel anavatandan sürülmüş bir halkın çocukları için “Anavatana Dönüş Günü” önemli bir kavramı, önemli bir günü işaret ediyor.

Öncelikle  1 Ağustos Anavatana Dönenler Gününde her türlü fedakarlıkla anavatana dönmüş, orda tutunmuş ve tüm zorlukları göğüslemiş öncülere minnet duygularımı ifade ederek başlamalıyım.

1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılması ile ortaya çıkan iklim ve dönüş düşüncesi taşıyanların önünde bir kapı araladı. Yıllardır bunun hayalini kuranlar, oluşan durumun kolaylaştırıcı yönünü görenler ve en önemlisi cesaret sahibi olanlar dönebilmeyi başardılar, orada hayatlarını kurdular ve bir yaşam kurguladılar. Bu süreçte “anavatan dönüşçüleri” sadece  kendileri bir dönüş gerçekleştirmediler, aynı zamanda bunun olabilir, yapılabilir olduğunu, bir mit bir rüya olmadığını da herkese, muhataplarımıza göstermiş oldular. Kendilerine bir kez daha minnettarlığımızı ifade etmeyi borç sayarım.

Bu vesile ile özellikle belli çevreler tarafından “kasıtlı” olarak  dillendirildiğini düşündüğüm bir konuya değinerek pozisyonumuzu ifade etmek isterim.

Gerek şu anda başkanlığını yürüttüğüm KAFFED’in gerek yönetim kurulunda birlikte çalıştığım arkadaşlarımın ve gerekse şahsımın “DÖNÜŞ” konusundaki tavrı bellidir. Yıllardır diasporada yaşamak zorunda bırakılan halkın kültürel, dilsel ve etnik varlığının Anavatan ve anavatana dönüş hakkı olmaksızın sürdürülebilir olmadığını her platformda dile getiriyoruz. Siyasi bir kavram ve talep olarak DÖNÜŞ kavramının ortaya atıldığı 1960-70’li yıllarda  sahiplendiğimiz bu iddia ve kavram bu gün de varlığını ve geçerliliğini korumaktadır. Ancak o dönemin şartlarında tanımlanan "kitlesel geri dönüş" kavramı zamanın ve siyasi gelişimlerin etkisi ile gerçekliğini yitirmiştir. Çünkü büyük ölçüde sol siyasi jargon üzerinden şekillenen kavramın dayanağını da Rusyada geçerliliğini yitirdi. 

Çerkesler başta olmak üzere, Kuzey Kafkasya halkları büyük bir soykırım ve sürgünün anavatanları dışına ektiği bir halklardır ve bu halkların anavatanlarına geri dönüşü tarihsel sürecin getirdiği en doğal HAK’tır. Bu hakkın siyasetinin nasıl yürütüleceği tartışılabilir ancak tartışılamayacak olan bu HAKKIN kabulünün, kullanımının, denetlenmesinin, gerçekleştirilmesinin olmazsa olmazı “Devletler arası ve uluslarası” aktörlerin eşgüdümlü çalışmasıdır. Çerkeslerin anavatanlarından sürülüşünün artık kültürel soykırıma dönüştüğü günümüzde DÖNÜŞ bireysel “cesaret ve girişim” ile açıklanamaz, hayta geçirilemez. Bunun bir numaralı ayağı, olmazsa olmazı ilgili devletlerin bu konuda olumlu siyasi duruş sergilemesi ve adım atması ile olur. İlgili devletlerden biri Rusya Federasyonu ise diğeri de Türkiye Cumhuriyetidir. Zira artık dönüş sadece teritoryal yer değiştirme olarak ele alınamaz. Hakların tanınması, çifte vatandaşlık, emeklilik haklarının kullanımı, kültürel-sosyal entegrasyon ve  rehabilitasyon, dil eğitimi, yer tahsisi gibi pek çok konunun DEVLET nezdinde çalışılmasını ve garantörlüğü gerektirir.

Biz bunları söylediğimiz için belli mahfiller çalakalem yazıyorlar: Anavatan karşıtı, dönüş karşıtı gibi bu kurumsal ve bireysel mücadele geçmişimizle bağdaşmayan sığ, bireysel, iyi niyetten yoksun ithamlarla sürekli saldırı altındayız. Şunun anlaşılması gerekir ki DÖNÜŞ denilen şeyin olabilirliğini “ÖNCÜ DÖNÜŞÇÜLER” gösterdiler. Zor olabilir, meşakkatli bir süreç olabilir fakat olabilir dedirtenler bu öncülerdir. Ancak artık her geçen gün azaldığını kabullenmemiz gerekiyor.

Çıkış yolu tektir. DÖNÜŞ kavramını yeniden ve rasyonel bir vizyonla ele almamız gerek. Bunun bireysel cesaret ve  kahramanlık ile ele alınamayacağını anlamamız gerek. Geçmişte dönüş yapanlar bireysel dönüşlere örnek ve dayanak teşkil edebilirler ancak bunun “siyasi bir niteliği” olmadığı ve “sosyal hakların” ilgili devletlerce çalışılmadığı durumda kadük kalacağını görmemiz gerek. En önemlisi bu konu üzerinden “anavatan ile diasporanın” birbirini yıpratmaması dahası birlikte çalışması gerek. İşte bu noktada pek tabiidir ki primer sorumlu Rusya Federasyonu’na bulunduğu pozisyon (Sürgün ve soykırımın tanımaması, dönüş hakkını tanımaması)   itibarı ile karşıtlığımız vardır ve bu durum meselenin doğası gereğidir. Ancak bu duruşu Rus Düşmanlığı gibi değerlendirmek zorlama olmasının ötesinde kötü niyetle musabdır. Karşıtlık ve düşmanlık arasındaki kalın çizgiyi inceltmek flulaştırmak dahası bizim üzerimizden yok etmeye çalışmak isteyenlere bir çift sözüm var . Eğer her yönüyle ele alınacak bir dönüş konusunda samimi iseniz her türlü karşıtlığı, kavgayı bir kenara bırakalım ve bununla doğrudan Rusya Federasyonu yetkilileriyle, bizim cumhuriyetlerimizle,  uluslararası muhataplarla ilişkilenmek için gelin güç birliği yapalım. Nehrin bütün hırçınlığını alt ederek karşıya varabilmiş olanları örnek göstererek herkesi aynı hırçın suların içerisine çekmeye çalışarak bir kurtuluş kurgulayamayız.  Eğer gerçekten hem anavatanın hem diaspora'nın lehine bir şey yapmak istiyorsak gelin nehrin iki kıyısını birleştiren sağlam bir KÖPRÜ'nün çalışmalarına başlayalım.

Bu vesile ile  1 Ağustos Anavatana Dönenler Gününü tekrar tebrik ediyorum.

Wuzınşow.

Şogen Ümit Dinçer


nan



Kaffed

Share