"Bir Kitap, Bir Kalem, Bir Çocuk ve Bir Öğretmen Dünyayı Değiştirebilir"
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü tüm insanların doğuştan ve eşit bir biçimde sahip oldukları hakların güvence altına alınması, geliştirilmesi, insan hakları bilincinin yaygınlaştırılması amacıyla tüm dünyada kutlanmaktadır.
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilmiştir. Bildirinin ortaya çıkış sebebi savaş sonrası özgürlük, eşitlik, dayanışmanın tüm dünyada hayata geçirilme arzusudur. Dolayısıyla aslında ayrışmaları ortadan kaldırıp, biz olma, yerelde ve evrenselde özgür, eşit ve birlikte ‘insanca’, insan onuruna yaraşır bir güzellikte yaşayabilme ülküsüyle ortaya çıkmıştır.
Bildirinin kabul tarihinden bu yana 73 yıl geçmiş olmasına rağmen, bu bildiride ruhunu bulan ve binlerce yıllık mücadeleler sonucu oluşturulan “insanın, insan onuruna yaraşır şekilde yaşama idealinin” ne yazık ki hâlâ çok uzağındayız.
Dünya çapında savaşların, otoriter rejimlerin ve ekonomik eşitsizliklerin giderek yükselmesi insan hakları ihlallerinin sayısını ve boyutlarını arttırmaktadır. Süregelen savaşların ve bölgesel istikrarsızlıkların sonucu olarak yaşanan mülteci krizleri insanların çekirdek haklarını dahi ihlal eden süreçler geliştirmektedir. Avrupa’nın iki yüzlü göç politikaları, politikacıların iç siyaset uğruna ülkelerindeki yabancı düşmanlığını arttırmaları, başta mülteciler olmak üzere toplumlardaki dezavantajlı grupların tahammülsüzlükle, ırkçılıkla, yabancı düşmanlığı ile karşılaşmasına neden olmaktadır.
Yine yükselen otoriterliğin sonucu olarak ortaya çıkan sorunlar vatandaşlık haklarının askıya alındığı ara rejimlere sebebiyet vermekte, insan hakları mücadelesi günden güne yara almaktadır.
Bütün bu yaşananlar yukarıda da belirttiğimiz “insanın, insan onuruna yaraşır şekilde yaşama ideali”ne ne kadar uzakta olduğumuzun da bir resmi niteliğindedir.
Yükselen tahammülsüzlük en başta salt yabancılara, mültecilere dönük gibi gözükse de kültürel haklar meselesinin de gerilemesine neden olmaktadır. Kültürel haklar gerek İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ile gerekse de Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi ile koruma altına alınmıştır. Bildiri dünyanın her yerinde, her sosyal ve siyasal düzende insanların bildiride yer alan insan haklarına ve özgürlüklerine sahip olduğuna vurgu yapar. Bu haklar en azından teoride dünya üzerindeki her insanın sahip olması gereken, olması için çaba harcanması gereken haklardır. Bildiri’de medeni, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel haklar bir bütün olarak yer alır. Bildiri’nin, birkaç istisna ile 1-18 maddeleri medeni, 19-21 maddeleri siyasi, 22-26 maddeleri ekonomik ve sosyal ve 27-28 maddeleri kültürel hakları içermektedir.
Bildiri, insanlık ailesinin doğuştan sahip oldukları kültürel haklarının tanınmasının, dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğunu kabul eder. Kültürel haklar 27. ve 28. maddelerde ele alınmıştır.
Madde 27:
p>- a) Herkes, toplumdaki kültürel çalışmalara serbestçe katılmak, güzel sanatlarla ilgilenmek, bilimsel ilerlemenin getirdiği yararlara ortak olmak ve bundan yararlanma hakkına sahiptir.
b) Herkesin, sahibi bulunduğu her türlü bilim, edebiyat ya da sanat yapıtlarından doğan moral ve maddi çıkarların korunması hakkı vardır.
Madde 28:
p>Herkesin, bu bildiride öngörülen hak ve özgürlüklerin tam uygulanmasını sağlayacak bir toplumsal ve uluslararası düzene hakkı vardır.
Uluslararası hukuk düzeninde ikincil korumaya sahip olan kültürel haklar bir insanın kendi yaşam bütünlüğünü sürdürmek için muhtaç olduğu toplumsal yapılarını, anadilini, kültürel ögelerinin korunması ve geliştirilmesi ile alakalıdır. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi ile koruma altına alınan kültürel haklar meselesi aslında çekirdek haklar da denilen birinci kuşak hakların tamamlayıcısı niteliğindedir. Kamuoyundaki insan hakları algısı genel olarak birinci kuşak hakların anlaşılması şeklinde iken ikinci kuşak haklar adeta bu kapsamda değerlendirilmez. Nitekim bu konudaki sözleşmelerde taraf ülkelere, çoğu noktada bu hakların tanınması ve kullanılması ile alakalı görece serbesti tanımakta olup kişinin kendiliğinden ayrılmaz halde olan kültürel varlığını devam ettirme süreci adeta imkânsız hale gelmektedir. Dünya üzerinde konuşulan dil sayısı kadar devlet olmadığı gerçeği ortadayken, kişilerin vatandaşlık bağıyla bağlı oldukları ülkelerden kültürel haklarının korunmasını ve geliştirilmesini istemeleri ise en makul çözümlerden ve haklardan bir tanesidir. Dolayısıyla bildiri doğrultusunda diasporada bulunan her etnik gruptan Kafkasyalıların;
-Kimlik ve kültürel hakları yasal güvence altına alınmalıdır.
p>p>
- Anadillerin korunup yayılabilmesi için, bilimselliğe dayalı bir devlet politikası belirlenmeli, anadillerin canlandırılması, korunması için teşvik edici politikalar izlenmelidir. Bu minvalde okul öncesi eğitim dahil olmak üzere anadil öğreniminin yaygınlaştırılması sağlanmalıdır.
- Halihazırda müfredatta bulunan seçmeli anadil derslerinin öğrenciler tarafından seçilmesi hususundaki sayılarda esneklik sağlanmalı, anadil eğiticilerine kadro açılmalıdır.
- Kültür-sanat üretimlerinin önlerindeki engeller kaldırılmalı kamuca teşvik edici politikalar belirlenmelidir.
- Aynı şekilde eğitim ve bilim kurumlarının, araştırma merkezleri ve enstitülerin oluşmasına ve devamlılığına yatırım yapılmalı, yerel ve genel bütçelerden fon akışı sağlanmalıdır.
- Toplumsal varlık, değer ve maddesel birikimlerin gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için ‘Müze’ lirin kurulması sağlanmalıdır.
- Ana dilde yayın yapan Televizyon kanalı kurulmalıdır. Bunun dışında da radyo gibi diğer kitle iletişim araçları da anadilde yayın yapmalıdır.
- Kültürü korumak için kurulmuş sivil toplum örgütleri desteklenmelidir.
-Resmi tarih dilinde geçen ayrımcı ve ötekileştirişi sıfatlar müfredattan çıkarılmalı, tarih derslerine Türkiye Halkları tarihi dersleri konulmalıdır.
Sözleşmeler, taraf devletlere negatif uygulamadan kaçınma ve pozitif uygulamaları yerine getirme yükümlülüğü getirmektedir. Haklarla ilgili atılacak adımlar konjonktürel olmamalı, Anayasal güvence altına alınmalıdır.
Haklar zaviyesinden anavatana bakıldığında da durum farklı değildir. Rusya Federasyonu’nun teşekkülü neticesinde ortaya çıkan cumhuriyetlerin siyasal temsile etkileri ve katılımları törpülenmekte, anadil derslerinin sayısı azaltılmakta, Federasyon ruhuna aykırı olarak üniterleşme eğilimi artmaktadır. Öte taraftan 1. ve 2. Çeçen savaşları neticesinde bölgenin terörize edilmesi ile devam edegelen adam kaçırmaların, “terör operasyonlarının”, sivil toplumun baskılanmasının, kurumların devletleştirilmesinin, aktivistlerin uydurma suçlarla siyasal ve medeni hayatlarının bitirilmek istenilmesinin tamamı da en geniş manasıyla insan hakları ihlalidir. Bu durum anadilleri “Tehlike Altındaki Diller” vasfında olan tüm bu halkların gerek anavatanda gerekse de diasporalarında yok olma tehdidiyle günden güne karşı karşıya bırakmaktadır.
Kafkas Dernekleri Federasyonu olarak, ilkelerimiz doğrultusunda vatandaşlık bağı ile bağlı olduğumuz tüm devletlerden sivil toplum önündeki engelleri kaldırmasını, kültürel hakların korunması için etkin olarak yükümlülüklerini yerine getirmesini talep ediyoruz. Talebimiz tek başına bir veya birkaç etnik grubun hakkını savunmanın ötesinde, demokrasi mücadelesinde hakları ihlal edilen herkesi kapsamaktadır.
Bu minvalde İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve devamı niteliğindeki uluslararası sözleşmeler ile tanınan ve güvence altına alınan haklarımızı daha çok savunmak, hak temelli bir yurttaşlık bilinci inşa etmek için mücadele edilmesi gerektiğine inanıyor, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününüzü kutluyoruz.
nan
Kaffed