21 Mayıs 1864 Çerkes Soykırımı ve Sürgününün 157. Yıldönümüne İlişkin Basın Açıklaması

Vatan savunmamızın son çatışmasını kaybettiğimiz 21 Mayıs 1864 tarihi ile sembolize edilen Çerkes Soykırımı ve Sürgünü’nün 157. yıldönümünde anavatanda, Türkiye’de ve diasporamızın yaşadığı tüm ülkelerde halkımız, birlikte yaşadığı halklar ve dünyanın vicdanlı tüm kesimleri ile dayanışma içerisinde anma etkinlikleri gerçekleştirmektedir.

Önceki yıllarda Türkiye’de merkezi ve yerel organizasyonlar ile kamusal alanlarda kitlesel olarak gerçekleştirdiğimiz anma etkinliklerini bu yıl pandemi önlemleri çerçevesinde ağırlıklı olarak internet ortamında yürüteceğiz.

Tarih boyunca yayılmacı hiçbir çaba içerisinde olmayan Çerkes halkı, vatanını dünyanın en büyük güçlerine karşı sonuna kadar savunmuştur. Rus Çarlığına karşı da aynı kararlılıkla ve kahramanlıkla 101 yıl vatanını savunan Çerkesler, asimetrik güç dengesi karşısında bu savaşı kaybetti. Savaş sürecinde savaş hukuku da çiğnenerek sivillere ve doğaya yönelik her türlü vahşetin ve insanlık suçunun sergilendiği tarihi belgelerde kayıtlıdır. Savaşın sonunda ise geriye kalan savaş yorgunu nüfusumuzun yüzde 90 ı Osmanlı topraklarına sürülmüştür.

Çok kötü şartlarda yola çıkartılan 1.5 milyon Çerkesin 500 bini sürgün yollarında ve özellikle de Karadeniz’de hayatını kaybetmiştir. Bugün haritalara baktığımız zaman tarihi Çerkes ülkesinde özellikle Karadeniz kıyısında tam bir etnik temizlik yapıldığını görüyoruz. Tarihi Çerkes ülkesinde bugün Çerkesler azınlık durumundadır. Bunu biz Kafkas Dernekleri Federasyonu olarak Çerkes Soykırımı ve Sürgünü olarak niteliyoruz ve her yıl 21 Mayıs’ta hem yerel derneklerimizde hem de ülke genelinde anıyoruz. Ayrıca anavatandaki anma törenlerine de katılıyoruz, bu törenleri yayınlarla ve haberlerle Türkiye diasporasına ulaştırıyoruz.

21 Mayıs 1864 sürgünü ile sülaleler, aileler hatta kardeşler birbirinden kopartılmıştır. Bugün bir sülalenin fertlerinin birçok ülkeye dağıtıldığı bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu, iletişim olanaklarının gelişmesi ile daha yakından görmeye de başladık. Bu tablonun bir örneği olarak Verouka sülalesinin bir ferdi Türkiye’den giderek Avrupa Çerkes Dernekleri Federasyonu Başkanı olurken diğer ferdi Ürdün Çerkes Yardımlaşma Derneği Başkanı olarak çalışmalarımıza katkı vermektedir.

Ne sürgün gittiğimiz ülkelerde rahat yüzü gördük ne de vatanda kalan az sayıdaki soydaşımız rahat yüzü gördü. Birçok ülkede asimilasyon politikaları ve ayrımcı uygulamalar ile dilimiz ve kültürümüz baskı altına alınarak yok edilmeye çalışıldı. Anadilimizi yaşatmamızın önüne engeller konuldu. Bütün bunların üstüne Sovyetler döneminde dünyanın iki ayrı kampına düşen anavatan ve diaspora arasında ulaşım ve iletişim adeta imkânsız hale geldi.

Ama bütün bunlara rağmen hem anavatandaki hem de diasporadaki Çerkesler olarak bugüne kadar dilimizi, kültürümüzü ve kimliğimizi taşımayı başardık. Bu başarısı nedeni ile halkımız ile ne kadar gurur duysak azdır. 157 yıl boyunca hem anavatanda hem de diasporada bu uğurda emek veren büyüklerimizi rahmet ve saygı ile anıyor; bugün bizlerle omuz omuza bu bayrağı geleceğe taşımaya çalışan kardeşlerimi ve her zaman desteklerini yanımızda hissettiğimiz Çerkes dostu insanları da bu vesile ile saygı ile selamlıyoruz.

Federasyonumuzun geleneksel olarak anma törenlerinde dile getirdiği bir sloganı sizlerle bu vesile ile bir kez daha paylaşmak istiyorum: “İntikam değil adalet istiyoruz”. Geçmişimizi unutmamalıyız. Doğru bir şekilde öğrenmek için tarihçilerimiz, bilim insanlarımız çalışmalı ve eserler ortaya koymalıdır. Fakat geleceğimizi barışçıl bir göz ile tasarlamalıyız. Kendi halkımızın haklarını ve çıkarlarını göz önünde tutmalıyız ve bu çerçevede tüm taraflar ile yapıcı diyaloglar geliştirmeliyiz. Rusya Federasyonu ile de bu çerçevede karşılıklı saygıya dayalı, doğru ve barışçı bir diyalog yürütmeliyiz. Diyaloğun karşılıklı saygıya dayalı olması gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum. Bölgemizde acı örneklerini gördüğümüz çatışmacı politikaların da farkında olarak dikkatli bir şekilde hareket etmek zorundayız.

Federasyonumuzun ve üye derneklerimizin yarım yüzyılı aşkın tarihi boyunca temel ilkesi diasporanın yüzünün anavatana dönük olması ilkesidir. Diaspora anavatansız var olamaz. Anavatan için de dünyanın farklı ülkelerine yayılmış 7 milyon soydaş büyük bir güçtür. Ayrıca yaşadığımız ülkeler ile Rusya Federasyonu arasında ekonomik, sosyal ve kültürel tüm ilişkiler için de halkımızın akrabalık ilişkileri değerlendirilmesi gereken önemli olanaklar sağlayabilir.

Diasporanın dilini, kültürünü ve kimliğini anavatan ile ilişkilerini geliştirerek koruyabilmesi ve yaşadığımız ülkeler ile Rusya Federasyonu ilişkilerine daha etkili katkı sağlayabilmemiz için beklediğimiz öncelikli adım çifte vatandaşlık hakkının tanınmasıdır. Bu konuda Rusya Federasyonu, Türkiye Cumhuriyeti ve halkımızın yaşadığı diğer ülkelerin yönetimleri nezdinde girişimlere başladık. Çifte vatandaşlık hakkının tanınması halinde soydaşlarımızın anavatana ziyaretleri büyük ölçüde artacaktır. Ticaret, turizm, eğitim, sanayi, ihracat ve bilimsel işbirliği gibi pek çok alanda bunun olumlu etkileri görülecektir.

Türkiye’de AB reform süreçleri ile red, inkar ve asimilasyon politikalarında yaşanan olumlu gelişmeleri memnuniyetle karşıladık. Reform süreçlerine güçlü şekilde katkı verdik. Üniversitelerde açılan Çerkesce bölümlerine, ortaokullarda tanınan seçmeli anadili derslerine, anadilimizde kamusal yayıncılık çalışmalarına Federasyonumuz ve toplumumuz somut katkılar ile destekler sağlamıştır. Bu konularda yaşanan sorunların çözümü için de ilgili Bakanlıklarla ve yetkililerle yapıcı diyalog kanallarını işletiyoruz.

Reform süreçlerinde yaşanan duraksama daha önce tanınan hakların yer yer uygulamada tıkanması ve yeni reformların da gündeme gelmemesine neden olmaktadır. En kısa sürede evrensel haklar temelinde reform gündemine tekrar dönülmesini istiyoruz.

Son yıllarda kamu-sivil toplum diyaloğu anlayışı içerisinde yürüttüğümüz çalışmalar sonucu, Federasyonumuz ve 56 üye derneğimiz kamu kurumları ile taleplerimiz ve sorunlarımızın çözümü konusunda yapıcı bir iletişim içerisine girmiştir. Tüm siyasi partilerden belediyelerimiz ile farklı alanlarda dil, kültür ve kimliğimizin korunmasına yönelik adımlar atıyoruz. Bakanlıklar ile de yer yer ortak çalışma imkanları yakalıyoruz.

Ancak, UNESCO listelerinde Tehlike Altındaki Diller kategorisinde olan anadilimizin korunması ve kültürümüzün yaşatılması konusunda merkezi ve yerel yönetim kuruluşlarının artık kendilerinin sorumluluk alması gerektiğine inanıyoruz. Federasyonumuzun ve Derneklerimizin çalışmalarına bugüne kadar verdikleri desteğe teşekkür ediyoruz. Ancak bu ülkede vergi veren ve tüm vatandaşlık sorumluluklarını yerine getiren en büyük kültür gruplarından birisine karşı merkezi ve yerel yönetimleri ile Devletin tek sorumluluğunun STK ların bazı taleplerine sınırlı destekler sağlamak olmadığını anlamamız ve tüm ilgililere de anlatmamız gerekiyor.

Kültür Bakanlığı bünyesinde bir Bakan Yardımcısının sorumluluğunda Düzce ve Kayseri Erciyes Üniversitelerindeki Çerkes Dili ve Edebiyatı bölümleri mezunlarının da uzman olarak çalışacağı birimlerin kurulmasına yönelik talebimizi bu vesile ile bir kez daha gündeme getirmek istiyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı ortaokul seçmeli anadili derslerinin önündeki engellerin kaldırılması ve bu derslerin yaygınlaştırılması konusunda STK larımız ile ortaklaşa stratejiler geliştirmeli ve uygulamalıdır. Anadili öğretiminin ortaokuldaki seçmeli 2 saat ders ile sınırlı tutulmaması; anaokulundan üniversiteye kadar kesintisiz şekilde sağlanması gerekmektedir. Düzce ve Erciyes üniversitelerindeki anadili bölümleri mezunlarının atanacağı kadrolar, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından gecikmeksizin açılmalıdır.

Nüfusumuzun yoğun olarak yaşadığı yerlerde Valilikler ve Kaymakamlıklar kendilerine bağlı birimlerin dilimize ve kültürümüze duyarlı stratejik planlamaları ve çalışmaları hayata geçirmesini sağlamalıdır. Belediyeler başta kültür birimleri olmak üzere tüm çalışmalarında toplumumuzu göz önünde bulundurmalı; bu çalışmalarda Düzce ve Erciyes üniversitelerinin ilgili bölümlerinin mezunlarını istihdam etmelidir.

Dilimiz ve kültürümüz bu ülkenin ve dünyanın kültürel zenginliğinin bir parçasıdır. Atılan tüm adımlarda bu duyarlılık ile hareket edilmelidir. Kafkas Dernekleri Federasyonu olarak ve çoğu yarım asrı aşkın tecrübeye sahip 56 üye derneğimiz ile kamu-sivil toplum işbirliği içerisinde atılacak tüm adımlara şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da sonuna kadar destek vermeye hazırız. Çerkesler köklü tarihsel tecrübeleri ile Türkiye’nin, bölgemizin ve dünyanın barış, refah ve huzur içerisinde yaşaması için katkı vermeye devam edeceklerdir.


nan



Kaffed

Share