Çerkes Soykırımı ve Sürgünü’nün 156 yılında öncelikle yüz yıl süren Rus-Kafkas Savaşlarında ve sürgün yollarında yaşamını kaybeden atalarımızı rahmetle anıyor, aziz hatıralarının önünde saygıyla eğiliyorum.
Bu yıl maalesef içinde bulunduğumuz tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 Pandemisi nedeni ile, yine bayraklarımızı alıp mesafe tanımaksızın KEFKEN’de, anavatanda ve bulunduğumuz illerde yaptığımız anma etkinliklerimizi gerçekleştiremeyeceğiz. Fakat aynı hassasiyetle, aynı duygularla sosyal mecralarda yaşadığımız soykırım ve sürgün konusunda farkındalık oluşturacağımıza; unutmadığımızı ve unutturmayacağımızı haykıracağımıza inancım tamdır.
Toplumlar tarihi açıdan önemli günlerini anma etkinlikleri ile hatırlar. Soykırım veya sürgün gibi bir halkın yüreğinde derin yaralar açan trajedilerin anılması bireylere kim olduklarına dair güçlü bir hatırlama ve hatırlatmadır. Böylesi anmalar tarihi yaşayarak öğrenmenin ve bu bilinçle kimlik kazanmanın önemli yollarından birisidir.
Bu bilinçle hareket eden Federasyonumuz, “Karadeniz’in İki Yakasındayız” şiarı ile diasporamızda düzenlemiş olduğu etkinliklerin yanı sıra aynı zamanda atalarımızın bir kısmının sürgünde izledikleri yolu araçlarla takip ederek Anavatandaki kardeşlerimizle anma etkinliklerinde buluşmuş, Anavatan-Diaspora birlikteliğine çok ciddi katkı sunmuşlardır. Ankara, İstanbul ve çeşitli illerden bir araya gelip vatan yoluna çıkarak varoluş mücadelemize emek veren herkese teşekkür borçluyuz.
Hepimiz biliyoruz ki, bugün kendi vatanımızda olmamız gerektiği gibi 20-30 milyonluk bir halk olarak değil, tüm dünyaya dağılmış toplamda 6-7 milyon kişilik diasporik topluluklar halinde yaşıyorsak, bunun en başat sorumlusu uğradığımız soykırım ve sürgündür.
Sovyetler Birliği’nin dağılması sürecinde birbirine kavuşan anavatan ve diaspora örgütlerimiz, ulusal sorunumuzun, çözüm önerilerimizin ve taleplerimizin gündeme gelmesi için yoğun çaba gösterdiler.
Gücümüzü birleştirmek ve ortak taleplerimizi savunmak için bir araya geldik, Federasyonumuzu kurduk.
Federasyonumuzun çabaları sonucu 21 Mayıs kitlesel olarak anılmaya, taleplerimiz kitlesel olarak kamusal alanlarda daha etkili şekilde dile getirilmeye başlandı.
Aynı dönemde Anavatan’daki parlamentolar soykırımı tanıyan kararlar aldılar. Yaşanan tarihsel acıların telafisi için Rusya Federasyonu’na başvurular yapıldı. Tanınmayan Uluslar ve Halklar Örgütü UNPO Çerkes Soykırımın tanınması için çağrıda bulundu.
Bugün taleplerimizi yine haykırmalıyız:
Muhataplarımız Rusya Federasyonu ve Türkiye Cumhuriyeti Çerkes Soykırımı’nı tanımalı, yaşanan tarihsel trajedinin telafisine yönelik adımları atmalıdır. Anayurda dönüş hakkı ve çifte vatandaşlık hakkı tanınmalı, dil ve kültürümüzü yaşatmak için gerekli kamusal destek sağlanmalıdır.
Yaşadığı tüm acılara karşın, Çerkes halkı hiçbir halkın düşmanı değildir, intikam almak gibi bir düşünce içerisinde değildir. Biz sadece hakkımız olanı istiyoruz. Biz sadece temel insan haklarının Çerkesler için de geçerli olmasını talep ediyoruz. Tarihsel acıların telafisi ve haklı taleplerimizin tanınması için tüm muhataplarımızla karşılıklı saygıya dayalı yapıcı diyaloglar geliştirmek istiyoruz. Yaşadığımız ülkelerin arasındaki ilişkilerin gelişmesi ve güçlenmesini için çalışıyoruz.
Bugün görmekteyiz ki toplumsal taleplerimizin yılmadan dile getirilmesi ve takipçisi olunması çok önemlidir. Sadece birlikteliğimizden doğan bir güç ve kararlılığımız ile Türkiye ve Rusya yönetimlerinin tavır ve tutumlarını değiştirebiliriz.
Bugünlerde sokaklarda, derneklerimizde, Kefken’de yaktığımız NART ateşini yakamasak da anavatandaki kardeşlerimizin de bizlerin de yüreğimizdeki NART ateşi ebediyen yanacaktır. Bizler yüzyıllar süren bir savaşın kurbanlarının sürgündeki torunları olarak, anavatanda yaşayanlarımızla ve dünyanın 40 ülkesine savrulan kardeşlerimizle birlikte, hala bir bütünüz. Biliyoruz ki bugünlerde hepimizin yüreğinde aynı acı, dudaklarımızda aynı titreme ve gözlerimizde aynı gözyaşı var. Biz yüzyıllardır yok edilemeyen yürekli ve güçlü bir halkız.
Atalarımız bu topraklara gelirken sadece yaşanmış acıları değil, eşsiz dilimizi, kültürümüzü ve saygıya dayalı özgün bir yaşam biçimini de getirdiler. Bu kıymetli mirası yaşayarak ve yaşatarak, bugünlere gelmesini sağlayan herkese minnettarız. Biz de kültürümüzü geleceğe aktarmakla mükellefiz. Bu uğurda yürütülen çalışmaların şu veya bu şekilde bir parçası olmanın hepimizin kendimize ve atalarımıza borcumuz olduğunu düşünüyorum.
Geliniz tüm dünyanın Covid-19 pandemisi başta olmak üzere birçok sorunla boğuştuğu şu sıkıntılı günlerde atalarımızın eşsiz mirasını, karşılıklı sevgi ve saygı içinde, sonsuza dek yaşatmak için kendi kendimize ve birbirimize yeniden söz verelim. Geliniz yaşadığımız soykırımı unutmayacağımıza, gelecek nesillere de unutturmayacağımıza, adalet mücadelemizin her zaman bir parçası olacağımıza yeniden söz verelim.
nan
Yaşar Aslankaya