21 Mayıs gününü her yıl KAFFED öncülüğünde kitlesel törenlerle anmaktayız. Ancak, bugüne nasıl geldiğimizi ve 21 Mayıs’ın Çerkes toplumu için anlamını toplumumuzun ve özellikle de genç kardeşlerimizin bilmesi gerektiğine inanıyorum.
Çerkes toplumu yakın tarihin en acı trajedisini yaşadı. Milyonlarca insanını acımasız savaş ve sonrasındaki zoraki sürgün sırasında kaybetti. Bu travma, yaşamın devam ettiği coğrafyalarda, yeni yaşama uyum çabaları içinde unutulmak ve unutturulmak istendi. Özellikle Çerkes halkı diasporada örf adet ve rejimlere sadakatları dışında tarihlerinden soyutlandı. Kentleşme süreci içinde dil de süratle yitirildi. Kısacası hızlı bir “asimilasyon” süreci başladı.
Türkiye coğrafyasını ele alacak olursak, tek parti dönemindeki baskıcı politikalar ve 1950 sonrasındaki soğuk savaş dönemi, Çerkes toplumunun tarih bilincini olumsuz etkilemiştir. Türkiye’de “Çerkes Ethem Olayı”nın resmî tarihe “hıyanet” olarak yansıtılmasının yarattığı psikolojik baskı nedeniyle Çerkes toplumunun kentleşen kesimi “gönüllü asimilasyon”a zorlandı. Böylece bir toplumu, millet veya ulus yapan “aralarında dil, tarih, duygu, ülkü ve çıkar birliği olan insan topluluğu” yapan değerler parçalandı. Ancak bu süreç içinde olumsuz koşullarda, büyük baskılar altında kurulan derneklerimizin, gençlerin aydınlanma sürecine büyük katkıları oldu. Dernekler içinde yer alan aydın abilerimiz büyük baskılara rağmen ana vatan ile ilk ilişkilerin kurulup, gençleri aydınlattılar. Ben Ankara’da yaşadığım için, aydınlanma sürecinin Ankara boyutunu paylaşacağım.
Ankara’da kurulan “Ankara Kuzey Kafkasya Kültür Derneği” ile 1968 yılında tanıştım. Dernek bünyesinde statükocu, devletten yana abilerimiz ile ana vatan Kafkasya’ya “Çerkeslik bilinci” ile yaklaşan abilerimiz arasındaki tartışmalar içinde bilinçlenen genç gurubuna katıldık. O yıllarda derneğin kurucusu ve “Kafkasya” dergisini büyük özverilerle çıkartmaya çalışan (Çuşha) İzzet Aydemir’i hayırla ve minnetle anmamız gerekiyor. İzzet ağabeyimizin evi bir “dergâh” gibi her gece gençlerle dolar taşardı. Üniversite eğitimi için Ankara’ya gelen gençler zaman zaman aylık derginin yazılarına ve basımlarına katkıda bulundukları gibi (sevgili “Sümer yengemizin” Engin hoşgörü ve sevgisiyle desteklenen) tarih ve kültür üzerine yapılan tartışmalarla bilgi dağarcıklarını genişlettiler, bilinçlendiler. Aklıma gelen isimler, Batıray Özbek, Necdet Hatam, Nihai Özbek, Abaze İbrahim, Özdemir Özbay’dır. Kadroda saydığım isimlere baktığınızda İzzet ağabeyimizin toplumsal aydınlanmadaki rolünü daha iyi anlayacağınızı sanıyorum. Daha sonra bu toplantılar sırasıyla dernek yönetimine seçilen sevgili Yaşar Bağ, ve daha sonra Kemal Cankat abilerimizin evlerinde sürdürüldü. İstanbul’dan Ankara’ya gelen Fahri Huvaj’da genç kadroya önemli bir katkı verdi. O dönemin tüm aydınları gibi, yüzleri Kafkasya’ya dönük bu abilerimiz ve gençler “komünist” damgasıyl büyük mücadeleler verdiler.
Darbeler sürecinde acılar yaşadılar. Bugün geldiğimiz tarih bilincinin oluşmasında büyük katkıları oldu. Burada Ankara dışında olan veya daha sonraki kuşakta mücadele veren arkadaşların adlarını saymam mümkün olmadığı için kusura bakmasınlar.
21 Mayıs’ı ve tarihsel anlamını bizim kuşak işte bu “dergahlarda” öğrendi. Ancak derneklerimizde herhangi bir anma töreni yaptığımızı hatırlamıyorum. Bırakın 21 Mayıs trajedisinin içeriğini, o günlerde “Kafkasya’yı terk” olayının, “gönüllü bir göç” mü yoksa “zoraki sürgün” mü olduğu konusu tartışılıyordu. O yıllarda ilk defa “21 Mayıs Göç mü, Sürgün mü?” konulu bir konferans yapılarak, yaşanan trajedinin doğru tanımı yapılmak üzere ilk adımlar atıldı. Toplantının notları bir kitapçık olarak basıldı. 21 Mayıs bilincinin oluşmasında bunun önemli bir adım olduğuna inanıyorum.
21 Mayıs bilincinin oluşmasındaki en önemli girişim, Ankara’da, 1989 yalında, Derneğimizce düzenlenen “Sürgünün 125. Yıl Anma” etkinliğidir. Kafkasya’dan katılan sanatçı ve bilim insanları yanında, Türkiye’den Çerkes aydınlarının katıldığı toplantı toplumsal bilincin oluşumunda bir dönüm olmuştur. Bu toplantının düzenlenmesinde yukarıda saydığım isimlerin yanında Sayın Aslan Arı ve rahmetli Süleyman Yançatarol’un emeklerini anmak isterim.
1989 Yılında Ankara’da yapılan, 125.Yıl anma etkinliğinden sonra bir “dünya derneği” kurulması fikri filizlenmiş, Ürdün ve Hollanda’da yapılan toplantılarda bu fikir olgunlaştırılarak, 1991 yılında Nalçik’de yapılan ilk toplantı ile “Dünya Çerkes Birliği Derneği” (DÇB) kurulmuştur. DÇB’nin kuruluşu 21 Mayıs gününe denk gelmiş ve kuruluşunun ilk günü Nalçik şehir stadyumunda büyük bir tören düzenlenmiştir.
Böylece ilk kitlesel 21 Mayıs Töreni DÇB’nin kuruluşu ile yapılmıştır. Törene halk koyu renk giysileriyle katılmış Nalçık stadyumu hınca hınç dolmuştur. Dönemin devlet adamları, sanatçıları, yazarları törende konuşmalar yapmış, 21 Mayıs’ın gelenekselleştirilmesi kararı alınmıştır. Tören sırasında Nalo Zavur unutulmaz bir konuşma yapmıştır. Böylece 1991 yalından itibaren derneklerimizde, 21 Mayıs günleri çeşitli şekillerde anılmaya başlanmıştır. 22 Kasım 1996’ya kadar Ankara Derneğimiz tarafından ve Kafkur sürecinde bazı çalışmalar yapılmış, ancak bu çalışmalar kamuoyuna yeterince duyurulamamıştır. Federasyonlaşma yasaları çıkmadan önce 22 Kasım’da merkez-şube ilişkisi içerisine derneklerimizin tek çatı altında toplanmasıyla ülke çapında örgütlü çalışma dönemi başlamıştır.
1996 yılında Nalçik’ten yola çıkan 26 atlı “Sürgünün Çileli Yollarında” yürüyüşünü gerçekleştirdi. 21 Mayıs 1997’de 133. Yıl nedeniyle Bedri Habiçoğlu, Ali Dinçer ve Anıl Çeçen’in konuşmacı olduğu bir anma konferansı yapıldı. Anıtkabir ve Cumhurbaşkanı ziyaret edildi.
21 Mayıs 1998’de 134. Yıl anma programı çerçevesinde NART Dergimizde Setenay Şami, Sevda Alankuş, Erol Taymaz ve başka akademisyenlerin katkıları ile özel bir sayı yayınlandı. 21 Mayıs 1998 günü ilk Uzunyayla Festivali düzenlenerek toplumda kimlik bilinci yaygınlaştırıldı. Aynı yıl içinde Prens Ali’nin “Ürdün’den Kafkasya’ya büyük atlı yürüyüşü” gerçekleştirildi.
1999 yalında 135. Yıl anma törenlerinde DSİ salonunda büyük bir konferans düzenlendi. Konferansın konuşmacıları, Cahit Tutum, Süleyman Erkan, Sedat Özden ve Aleksander Toumarkine olurken Prens Ali’de davetli olarak katıldı.
2000 Yılında 136. Yıl etkinliklerinde Çemişo Gazi, Yaşar Bağ, Özdemir Özbay ve Mevlüt Atalay’ın konuşmacı olduğu konferans düzenlendi. 2001’den itibaren konferanslara ilaveten görsel medya üzerinden açılım yapıldı. Dönemin KAFDER Genel Başkanı Muhittin Ünal TRT, TRT2, TRT İnt, E Kanal, Kanal D, TV8 de katıldığı programlarla 21 Mayıs trajedisi konusunda geniş bir kitleyi aydınlatırken, gazetelerde 4-5 yıl sürgün ilanları yayınlandı.
2001 yılından sonra da benzer programlar yapılmıştır, ancak yer darlığı nedeniyle sonraki yılların detaylarına giremiyorum. Federasyonumuzun bünyesinde her yıl yapılan 21 Mayıs anma programları çerçevesinde, 2004 yılından itibaren kitlesel anma törenleri düzenlenmeye başlanmıştır. İlk büyük toplantı Samsun Doğu Park’ta yapılmıştır. 2005 Yılında ise toplantı mekânımız Üsküdar sahilleri olmuştur.
Türkiye’nin her tarafından hemşerilerimizin katıldığı büyük toplantılar, bir grup gencimizin çabalarıyla Kefken’e taşınmıştır. KAFFED’e bağlı bölge derneklerimizin yerel yönetimlerle kurdukları olumlu ilişkiler sayesinde, Karaağaç Köyü’ndeki mezarlıklar koruma altına alınmış, bir anıt inşa edilmiş, deniz kıyısındaki mağara ve çevresi SİT alanı olarak tescil edilerek düzenlenmiştir. Burası Türkiye’de bizim toplumumuz adına tescil edilen ilk tarihi SİT alanı özelliği ile öne çıkmaktadır. Bugüne kadar Kefken yanında, İstanbul Beşiktaş sahili, Samsun ve İstanbul’da Kartal ilçesinde Türkiye’nin her yanından gelen hemşerilerimizle kitlesel, büyük törenler düzenlenmiştir ve artık 21 Mayıs merkezi anmaları gelenek haline gelmiştir.
Bu kısa tarihçeyi toplumumuzla ve özellikle de gençlerimizle paylaşmaktaki amacım şudur. Halkları ayakta tutan şey duygu ve düşünce birliğidir. Sosyal bilimde, millet, ulus tanımı en kısa şekliyle “aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, ülkü, duygu, gelenek ve görenek birliği olan insanların oluşturduğu topluluk” olarak yapılır.
Bunlar arasından hiç birini çıkartamazsınız. Özellikle tarih bilinci, duygu ve ülkü birliği olmazsa olmaz. Ben sizlere yok olma aşamasındaki tarih bilinci, duygu ve ülkü birliğinin nasıl yeniden canlandırıldığını anlatmaya çalıştım. Bu yeniden canlanma döneminde KAFFED ve DÇB gibi kurumlarımızın oynadığı rolü vurgulamak istedim.
Dönemi yaşayan bir kişi olarak anlattıklarımın ne zor şartlarda gerçekleştiğini, bu uğurda çalışan arkadaşlarımızın özveri ve çektikleri sıkıntılara bizzat şahit oldum. Şimdi çoğu ebedi aleme göçmüş, kalanların da 70’li yaşları aşmış mensupları olarak bayrağı size bırakıyoruz. Bundan sonra Çerkes toplumu diliyle kültürüyle var olacak ise bunu siz gençlerimiz gerçekleştireceksiniz. Bu satırları 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı gününde yazıyor olmam anlamlı bir tesadüf diye düşünüyorum. Umudumuz gençliktedir. Siz gençlerin yaratacağı birlik ve beraberlik ruhundadır.
nan
Cihan Candemir