Ankara'da 1 Şubat 2020'de ikincisi düzenlenen KAFFED Gençlik Çalıştayı'na Denizli Kafkas Kültür Derneği ve PAÜKAF'ın ortak temsilcisi olarak katıldım. İlk düzenlenene kıyasla daha verimli geçtiğine inandığım bu çalıştayın gerçekleşmesinde emeği geçen herkese teşekkür ederim.
İlk çalıştayda duyurulan ve ikinci çalıştayda tartışılan KAFSAM’ın düzenlediği "Toplumumuz ve Kurumlarımız Akademik Araştırma Yarışması"nda gerek kendi bölgemizde yaptığımız analizlerle gerek çeşitli bölgelerdeki grupların analizleri ve sunumlarıyla, toplumumuzun kendi içimize ve kurumlarımıza bakış açısını daha iyi anlama fırsatı buldum.
Türkiye'de yaşayan Çerkeslerin çoğunluğunu, kurumlarımızla ilişkisi zayıf veya tamamen kopuk bireylerin oluşturduğunu biliyoruz. Bu gerçeği yadsımadan araştırmamızda o kitlenin fikirlerine ulaşmak için çabaladık. Karşımızda şöyle bir tablo vardı: nispeten anadillerini yaşatabilmiş, kültürlerini ve kimliklerini seven, anket yapmak istediğimizde canı gönülden karşılayan ve düşünceleri alındığı için değerli hisseden, ayrıca bu faaliyetler için çabalayan gençleri görünce gururlanan insanlar. Bunların yanı sıra dikkatimizi çeken şey kurumlarımızı tanımamaları, kendilerini bu kurumların bir parçası olarak görmemeleri ve merkez diaspora şehirlerindeki insanlarımız kadar bilgilendirilmiş olmamaları. Oysa yaşadıkları yerde sayıca az ya da çok olsunlar, her Çerkesin yapılan çalışmalar konusunda eşit derece bilgilendirilebiliyor olması gerekir. Bu durumun iki taraflı birçok sebebi var. Yine de biz bu insanlara ulaşmayı başardıysak, kurumlarımızı özümsemelerini de sağlayabiliriz.
Kendi aramızdaki kopukluk zaten azınlık olan toplumumuzu daha da küçük parçalara ayırıyor. Parçalanmışlık insanlarımızda yalnızlık hissi yaratıyor. Bu his ve ortak bir duruşu benimseyememiş olmamız karşımıza "toplumdaki şahsi değeri, millet değerlerinin önüne geçmiş, Çerkes kimliklerini öne çıkartmaktan çekinen" bir zihniyet çıkartıyor. Bunu araştırmalarımızda açıkça gördüm. Haklarını aramalarına izin verilmeyeceğine veya haklarını aramaya kalkışırlarsa var olan haklarının ellerinden alınacağına inananlar var. Şu anda anadillerini özgürce konuşma ve derneklerde anadili eğitimi verebilme hakkını yeterli görüp bunların ellerinden alınmasına sebep olabilecek her türlü örgütlenmeden ve özellikle siyasetten uzak durulması gerektiğine inananlar da var. En çok da bu güne kadar bu ülkede çizilmiş "Çerkes" profilini kaybetmekten, Türkiye'de "hoş karşılanmayan" diğer azınlıklarla aynı kefeye konup ötekileştirilmekten çekinenler var. Ortaokullarda seçmeli ders olarak anadilimizi öğrenme hakkımızın "bölücülük" olarak algılanacağını ve yanlış olduğunu söyleyenler var.
Beni düşündüren, bu ülkede nasıl bir “profilimiz” olduğu. Bugün Türkiye'de Çerkesleri “Türk boyu” zannedenler varken ve hakkımızda bilinen tek şey danslarımızken yanlış anlaşılmak istemediğimizi söylüyoruz. Aslında biz zaten yanlış anlaşılıyoruz. Hakkımızda bilinmesi gereken çok daha derin unsurlarımız var.
Unutmayalım ki bunca yıllık kadim tarihimiz dünya mirasının bir parçasıdır. Her miras gibi özellikle kendi sahipleri tarafından korunmalıdır. Dünyada bunun birçok örneği olduğu gibi bunlar için düzenlenmiş yasalar ve uluslararası sözleşmeler de var. Buna rağmen haklı bir düşünce olarak ortaya konulduğu üzere; kendimizi yaşadığımız zamana ve bu coğrafyaya uygun şekilde tanımlamalıyız. Bu tanım dikkatle hazırlanmalı ve halkımızı tek bir duruşta birleştirebilecek nitelikte olmalıdır.
Kendimizi tanımladıktan sonra tanıtma kısmında, siyasetin içinde olmak bizi her açıdan güçlendirecek bir yol. Öncelikle ekonomik açıdan bağımsızlığımız elimizde değil. Siyasilerin desteği bu açıdan önemli. Aynı şekilde çatı örgütümüzün duruşunun siyasiler tarafından desteklendiğini kendi ağızlarından duymak ve sadece seçim döneminde yine bize yapılan konuşmalarla sınırlı kalmaması için çabalamak gerekli. Bu sayede halkımızın çekinceleri giderilebilir. Siyaset sadece bizi bu ülkede tanıtacak bir yol değil. Söz sahibi olabilmek, haklı taleplerimizi dinletebilmek, anavatanla ilişkilerimizi güçlendirebilmek, var olabilmek için bir zorunluluktur. Bu yüzden siyaset yapmalıyız ve neden yapmamız gerektiğini de halkımıza anlatmalıyız.
Son olarak söylemek istediğim şey, çizilmiş Çerkes profilini kaybetmekten korktuğumuz kadar Çerkesliğimizi kaybetmekten korkmuyorsak yok olmaya mahkum bir millet oluruz. Bizim üstümüze düşen, bu gerçeği iyi anlamak, doğru tanımları seçerek ve olabildiğince geniş bir kitleye hitap edecek şekilde anlatmaktır.
NURSENA TEMİZ
nan
Nursena Temiz