Sinop’un Ordu köyündenim, Abhaz’ım ve Smırpha sülalesindenim. Kafkas Dernekleri Federasyonu’nun (KAFFED) düzenlemiş olduğu II. Gençlik Çalıştayı’na Manisa Çerkes Kültür Derneği Gençlik Komisyonu Üyesi olarak katılım sağladım. II. Gençlik Çalıştayımızın, I. Gençlik Çalıştayı’na göre daha kısa sürede organize edilmesine rağmen daha sistematik ve daha verimli geçtiği ilk gözlemlerim arasındadır. İlk çalıştayın, katılım gösteren arkadaşlar için farkındalığının zayıf olduğunu ve tatil modunda bir etkinlik gibi geçtiğini; ikinci çalıştayımızda ise farkındalığın arttığını, daha resmi ve disiplinli bir organizasyon olduğunu söyleyebilirim.
Kafkas Dernekleri Federasyonunun faaliyet içeriklerinin düzenlendiği, başlıkların şekillendiği ve daha planlı bir düzenin oturtulmaya başlandığı bir çalıştaydı. Çalıştayın en büyük problemi sürenin kısıtlı olmasıydı.
Türkiye’nin dört bir yanından ÜNİKAF’larımızın ve Derneklerimizin gençlik komisyonlarının üyeleri olarak hep beraber oradaydık. İlk etapta anket çalışması yapan arkadaşlarımız sunumlarını gerçekleştirdi.
Çalıştay’da bir araya gelen gençler kendilerini rahatlıkla ifade edebiliyorken derneklerdeki gençlerin büyüklerimizden çekindiklerini, Thamadelerimize karşı Xabze’ye uymayan bir davranışta bulunma korkusu ile kendilerini ifade etmekte güçlük çektiklerini gözlemledim.
Dikkatimi çeken diğer bir husus ise derneklere ve üniversitelerin Kafkas topluluklarına, o şehirde bulunan gençlerin yeterli ilgiyi göstermemeleri oldu. Kültürümüzü, dilimizi, danslarımızı, geleneklerimizi, müziklerimizi kısacası bizi biz yapan bütün renkleri taşıyacak, bir sonraki nesle aktarılmasını sağlayacak biz gençlerin bu değerlere sahip çıkması gerektiğini, bu sorumluluğu tüm gençlerin kabullenip özveri ile yerine getirmeleri gerektiğini düşünüyorum. Unutmayalım ki, dili unutulan bir toplum ölmeye mahkumdur.
Değerlerimizin yitip gitmemesi için hepimiz gerekli çalışmaları yapmalıyız. Kültürümüzü, varlığımızı, birliğimizi kamuoyuna duyurmalıyız. Dil kurslarına, akademik çalışmalara, gençlerimize daha fazla önem vermeliyiz.
Dikkatimi çeken bir diğer husus ise 80 kadar kişi oradaydık ve fikirlerini sadece belirli kişiler dile getirdiler. Bu tür organizasyonlara katılım gösteren kişiler, geldikleri yeri temsil etmektedirler ve her biri kendini, temsil ettikleri toplumun problemlerini, planlarını veya çalışmalarını ifade etmeli, temsil ettikleri organizasyonun sesi olmalıdır. Katılım gösteren ve sessiz kalan arkadaşlarımızın sessiz kalmalarındaki nedenlerin araştırılıp çözülmesi gerektiğini düşünüyorum. Çekindikleri bir durum varsa çözülebilir veya süre kısıtlamasına takıldıkları için kendilerini ifade etmedilerse, bu ve bunun türevi problemlerin çözülmesi ile organizasyondaki verimin artacağına inanıyorum.
Bu çalıştay ile Nart Akademisi gibi harikulade bir gelişmeden haberdar oldum. Bu akademi ile derneklerin daha bilinçli, birbirlerini destekleyen bir toplum yetiştirmeyi hedeflediklerini, bununla beraber bir Gençlik Meclisi oluşturup Anka Kuşu misali küllerinden yeniden doğan bir Federasyon yolunda ilerlemek isteyen bir organizasyon gördüm ve bu durum beni çok mutlu etti.
Ayrıca Nart Akademi sayesinde; derneklerin kurumsallaşmaya yönlendirildiğini, derneklerin birbirleri ile daha senkronize olabileceklerini ve bu dernekler sayesinde dünya kamuoyuna sesimizi duyurarak varlığımızı gösterebileceğimizi gözlemledim. Bu gelişmeler sayesinde mevcut derneklerimizin donanımlarının artacağını ve vizyon eksikliğinden kaynaklı sorunların da çözüme kavuşabileceğini düşünüyorum.
Yazımı Sayın Şamil Koç’un “Kendi kendimizi özlüyoruz” adlı Köşe Bucak yazısındaki sözleri ile bitirmek istiyorum: “Bizim büyüklerimiz, Kafkas Dağlarındaki cennet yurtlarından koparılıp bu tarafa fırlatıldılar. Biz, geçim derdine düştük, kentlerin betonları arasına hapsolduk. Saksıda yetiştirilmeye çalışılan bozkır çiçeği gibi renksiz, biçimsiz bir hale dönüştük. Rengimizi, kokumuzu, toprağımızı, varlığımızı hissedebileceğimiz bir bu dernekler kaldı. Kimine kızıp küseriz, kimini de toplumu politik ya da ticari çıkarları için kullanmaya çalışmakla eleştiririz, kimine “Böyle Çerkeslik mi olur, bu ne biçim davranış?” der darılırız. Biz eleştiriyi çok seven bir milletiz. Ama doğruların da ancak eleştirmekle bulunabileceğini genlerimizde, atalarımızdan miras alıp getirmişiz.
Varsın aramızda bunlar da olsun, biz o derneğe gider, hiç olmazsa bu kasvet ortamından bir anlık sıyrılıp, bu kültürün nefesini içimize çekeriz. Yok olup gitmektense, burada alabildiğimiz o bir nefesle işte, yaşayabildiğimiz kadar yaşarız. Hiç olmazsa aldığımız nefesten bir şey anlar, halen yaşadığımızı, var olduğumuzu hissederiz. Sizlere de tavsiye ederiz, bırakın bir kenara bahaneleri, hepinizi derneğe bekleriz…”
nan
Smırpha Elif Sevim Oral