Ben aslen Afyon’un Dinar İlçesinin Yapağılı köyündenim. Uzun yıllar kamuda çalıştım. İş yoğunluğu fazla olan bir kurumdu. Kahveye gitmeye ve farklı faaliyetlerde bulunmaya vakit bulamazdım. Hele siyasetle hiç işim olmazdı. Seçmen olmaktan öteye gitmezdim. Aslında köyüm yerleşim için güzel bir yer ama emekli olunca deniz özlemim nedeniyle Antalya’ya yerleştim. Konyaaltı İlçesinde oturuyorum. Emekli olunca kahveye dadandım. Bazen Çerkeslerin gittiği kahveye giderdim.
Mahallede ilk yıllar Çerkes bulamadım. Mahallede Türk komşularım ve arkadaşlarım oldu. İçlerinde siyasetle uğraşanlar , beni de siyasete bulaştırdılar. Zaman içerisinde kendimi kaptırmışım. Siyasî çalışmalara katılır, propaganda yapar, gelen yetkilileri karşılar ve uğurlardık. Farkında olmadan tam siyasetin içine dalmışım. Çevremdekilerle bile tartışmalar yapardım. “Benim dediğim doğru” diye inatlaşırdım. Gücendirmeler , darılmalar hep olurdu. Bazen çok kırıcı oluyordum. Bana siyaset zamanla Çerkeslerin kahvesine gitmeyi bile unutturdu. Kendi mahallemde , siyasi yandaşlarımla ve komşularımla bir kahveye giderdik.
Bundan bir sene önce, köyümde bir düğüne gittim. Akranlarımla gölgede otururken , siyaset konusu açıldı. “Tam da aradığım ortam” dedim. Propaganda yapmayı , partimi benimsetmeyi seviyordum. Akranlarım birbirleriyle şaka yollu, takılırcasına, gücendirmemeye özen göstererek tartışırken , benim tarzımı onlara uymuyordu . Onlar da bana takılarak siyaset yapmak isterken , ben fazla ciddiye alıyordum. Kendimi kaptırınca, farkında olmadan kırıcı olmuşum. Yanımdakiler de benim bu durumuma şaşırmıştı. Birbirlerine baktıklarını farkettim. İçlerinde abi dediğim birisi “Sen eskiden böyle değildin , ne oldu sana böyle?” dedi. “Parti yüzünden köylüne cephe alıyorsun. Bir bizim tartışma şeklimize bak, bir de kendininkine bak. Biz hepimiz aynı köydeniz. Yarın yüz yüze bakacağız. Senin gibi tartışırsak, birbirimizin yüzüne bakamayız.” dedi. O anda o kadar çok utandım ki yerin dibine geçtim. O anda siyasetten iğrendim. Gençliğim köyümde geçmiş ve Xabzeyi özümsemiş olan ben, iyi bir ders almıştım. Bedelini ağır ödedim belki ama , benim fabrika ayarlarıma dönmemi sağladılar.
Okumuş olan, sonradan görme kentli kafamla “Bunlar ne bilecek?” dediğim köylülerimden iyi bir ders almıştım. O dersi verenlere helâl olsun. Beni kendime getirdiler. Bir daha da hiç kırıcı olmadım. Siyaseti de, bir daha partizan olursam korkusuyla, seçmenlik haricinde hiç aklıma getirmedim.
Sosyal medyadaki bütün Çerkes gruplarına katıldım. Ne görüşüne, ne inanıp inanmayışına hiç bakmadım. Partizanlıktan kurtulunca her görüşe saygılı olmayı öğreniyor insan . Ancak gruplarda partizanlık, maalesef had safhada. Kültürel konularla ilgilenen, sınırlı sayıda adı belli insanlar var. Bazı gruplar, iyi dilek , temenni ve kültürel figürlerin ötesine geçemiyor. Çoğu gruplar, kozmopolitik. Bu da farklı konuları işlemeyi engelliyor.
Soydaşlarımız, neden bilmiyorum, çok öfkeli. Birbirlerini kırmaktan çekinmiyorlar. Yüz yüze iken , siyaseti bu derece sert tartışmayanlar, klavyenin başına geçince değişiyor. Biz Konyaaltında, Çerkesler ve Abazalar birlikte aynı kahveye gidiyoruz. İçimizde her uçtan insan var. Birbirimize “Sen necisin?” bile demiyoruz. Hepimiz farklı yörelerden geldik. Gayet güzel geçiniyoruz. Sosyal medyadakilerde soydaşımız, biz de burada birbirimizle soydaşız. O halde bu anlaşamamazlık niye?
Grup yöneticileri, siyaset olsun ama tartışma olmasın diye çok büyük gayret gösteriyorlar. Yöneticilerin desteği ile birlik ve beraberlik temalı, partizanlık zehiri ile ilgili, birçok paylaşım yaptım. Ancak önünü almak yine de çok zor. Bu konuda gayret gösterenlerin artması lâzım. Problem yok gibi davranır, sümen altı edersek, parçalanan araba toplanamaz hale gelecek.
Bu partizanlık resmen zehir. Bu partizanlıktan kurtulup sadece partili olmayı beceremez isek, gruplarda pompalanan negatif tablo, toplumumuzda yılgınlıklara, hayâl kırıklıklarına yol açacaktır. Geçimsiz bir toplum imajı yayılmaktadır. Unutmayalım ki, kentlerde üzerimize sinen huylarımız ve uslubümüz tamamen ithâl. Acilen “yerli malına” dönüp , mümkünse “fabrika ayarlarımıza” acilen geçiş yapmamız gerekiyor. Kent tipi, postmodern Xabzeden kurtulup, “köy tipi” orijinal xabzemize dönmemiz gerekiyor. Kentlerde yapılan ekleme ve çıkartmalar, o güzelim xabzemizi kuşa çevirdi. Onun için de, STK larımızda ve toplumumuzda söz sahibi kişiler ile, sosyal medyadaki gruplar arasında, sıkı bir dayanışma ve istişare olması gerektiğine inanıyorum . Çünkü sosyal medyanın, hem menfi hem de müsbet etkisi tartışılmaz.
İçimizde halen daha, “İllâ ki siyaset gerekli” diyenler çoğunlukta . Eğer mesele olan siyaset ise, siyasetini istediğin partide yap, ama partizan olma. Siyasetini aile içinde değil dışarıda, kamusal alanlarda pazarla. Amacın da; kimlik ve kültürel kazanımlarımız için olsun.
Bizim toplumumuzun akıl verir gibi konuşulmasından hoşlanmadığını biliyorum. Ama, kendimi başka türlü ifade edemezdim. Büyüklerim beni affetsin. Saygılarımla.
nan
Zafer Bağcı