Cemil Meriç “Meçhule açılan bir kapıdır kitap. Meçhule, yani masala, esrara, sonsuza” demiş. Modern insan giderek bu kapıdan uzaklaşıyor. Hayatından masalı, esrarı, gizemi çıkartıyor. Hayatını adeta sahne ışıkları altında yaşıyor. İpek bir örtü gibi yaşamı kuşatan mahremiyet hoyratça çekilip atılıyor, her şey faş ediliyor. Bu kolaycılık ve hazırcılıktan şüphesiz bizim Çerkesler de nasibini alıyor. Ama biz devamlı umudumuzu muhafaza etmek durumundayız ve umudumuzu yaşatan güzel gelişmelerden biri de son dönemlerde Çerkes düşün dünyasına yeni kalemlerin arzı endam etmesi ve bu kalemlerin cömertçe kabul görmesi.
Geçtiğimiz hafta sonu İKKD tarafından Hayriye Melek Hunç anısına Bağlarbaşı Kongre Merkezi’nde tertip edilen ve davetlisi bulunduğum kitap günleri etkinliği yukarıda tarif ettiğim gibi işte tam da böyle umut verici bir etkinlikti. Beklenilenin üstünde katılımın olduğu, söyleşilerin yapıldığı salonun hınca hınç dolduğu, bereketli bir organizasyondu. Çocuk kitaplarından romanlara ve anadilde yazılmış şiirlere farklı kitapların ve yirminin üzerinde yazarın katıldığı bu organizasyon göz doldurdu.
Söyleşilerde katılımcıların yazarlara yönelttiği sorular, seçilen konuların yerindeliğinin yanı sıra daha çok konuşulması gereken konu başlıkları olduğunun da bir göstergesiydi.
Aslında bu tip organizasyonlar, Çerkeslerin hızla akıp giden hayatın karşında sürüklendikleri çıkmazlardan kurtulmalarının bir yolunun da bir araya gelip konuşmak, dertleşmek, tartışmak olduğunu gözler önüne seriyor.
Şerif Mardin’in bahsini ettiği Türkiye’deki kompartıman tipi sosyal yapının başkalaşıma uğradığını, artık farklı tipte çok sayıda alt ve üst kompartımana bölünen toplumun uğradığı değişim ve başkalaşımın, son elli yılda kentleşen Çerkesleri de kapsadığı yadsınamaz bir gerçeklik. Buradan hareketle, farklı sosyo-ekonomik tabakalara ayrılan Çerkeslerin birbirini tanıma ve anlama sorununun giderek büyüdüğü ve arada uçurumlar oluşmaya başladığı da bu hakikatin bir parçası.
Çerkeslerin artık toplumu oluşturan tüm “cemaat”ler gibi (burada “cemaat” kavramı etnik-dini-siyasi tüm topluluklar/gruplar anlamındadır) kamusal yaşamda yani ticarette, siyasette, ekonomide, kültürde, sanatta, sporda vs görünür olmak ve tanınmak anlaşılmak istedikleri çok açık.
Ancak diğer yandan Çerkeslerin kafalarının karışık olduğu da aşikar. Çerkes kimdir?, Kafkasya neresidir? (Ana)vatan hangisidir? Çerkes olmak için anadili konuşmak yeterli midir? Anadili konuşamamak topyekün kimliğin kaybı mıdır? Din hayatımızın neresindedir?, Khabze değişmeli midir? Değişmeli ise, nasıl değişmelidir? Değişime karar verecek aktörler kimdir? Thamade kavramı günümüze nasıl adapte edilecek?... gibi saymakla bitmeyecek konuların konuşulmaya ve tartışılmaya ihtiyacı var.
Oturumun kapanış konuşmasını yapan İKKD Başkanı Prof. Dr. Ümit Dinçer, kurumu ve kendi adına aldığı notları dile getirirken, bu etkinlikten Çerkes toplumunun bu tür toplantılara daha çok ihtiyacı olduğu yönünde önemli çıkarımlar yaptığını ifade ederek verilen mesajların yerine ulaştığını da gösterdi. İKKD emekçilerine bu güzel organizasyon için teşekkür ederken, temennimiz KAFFED’in Ankara başta olmak üzere başka kentlerde de bu etkinliğin devamını getirmesi ve toplumumuzun kültürel etkinliklere katılım ve katkılarının artarak sürmesi…
nan
Atila Doğan