KAFFED Genel Başkanı Yasar Aslankaya tarafından 11 Mart 2018 tarihinde İstanbul Beşiktaş'ta okunan basın açıklamasının tam metnini yayınlıyoruz.
Değerli Basın Mensupları
Federasyonumuzun ve derneklerimizin emektar yöneticileri
Kimlik, dil ve kültürün koruyucusu kıymetli arkadaşlarım,
Bugün Kafkas Dernekleri Federasyonu ve federasyonumuzun en köklü bileşenleri arasında yer alan İstanbul Kafkas Kültür Derneğimizin Adige Dil Günü etkinlikleri kapsamında çok önemli bir mekanda kamuoyuna açıklama yapmak üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz. Katılımlarınız için hepinize teşekkür ediyorum.
Neden BUGÜN toplandık?
Modern dönemde Adıge dilinde yazılmış ilk kitap 14 Mart 1853 yılında Bırsey Wumar tarafından yayınlanmıştır. Bugün Rusya Federasyonu içerisinde yer alan Anavatan'ımızdaki cumhuriyetlerimizden Adıgey Cumhuriyeti 2000 yılında, bu anlamlı günün anısına, 14 Mart tarihinin Adıge (Çerkes) Dili Günü olarak kutlanmasına karar vermiştir. Gerek anavatanımızda gerekse yüzlerce yıl süren Rus-Kafkas savaşları sonrası tarihin en büyük etnik temizliklerinden biri ile soykırım ve sürgüne uğratılarak dünyanın çeşitli ülkelerine dağıtılan diasporamızda 14 Mart Adige (Çerkes) Dil Günü ve bugünü içeren haftada dilimizin korunması, geliştirilmesi ve gelecek nesillere taşınması amacı ile çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Biz de dünyada en fazla Çerkes'in yaşadığı Türkiye'de, Çerkeslerin ve akraba Kafkas halklarının en büyük ve köklü sivil toplum kuruluşu olan Kafkas Dernekleri Federasyonu ve 31 şehirdeki 53 bileşen Derneğimiz ile her yıl 14 Mart Adige Dil Günü'nde çeşitli etkinlikler düzenliyoruz. Etkinliklerimizde sadece Çerkesleri değil dost ve komşumuz olan tüm vatandaşlarımızı, ülke kamuoyunu ve dünya kamuoyunu sorunlarımız ve demokratik çözüm taleplerimiz konusunda bilgilendiriyoruz. Bu basın açıklamamız da bu etkinliklerin bir parçasıdır.
Ayrıca Federasyonumuz, AB reform süreçleri ile kısmen değişen yıllarca uygulanan inkar ve asimilasyon politikalarının yanı sıra kentleşme ve küreselleşmenin de etkisi ile hızlanan Anadilimize dönük erozyona karşı bilinç geliştirmek amacı ile 2018 Yılını Anadili Yılı ilan etmiştir. Bu kapsamda bu yılın Adige Dil Günü etkinlikleri ayrı öneme sahiptir.
Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan raporlara göre, bugün Türkiye'de 18 adet dil büyük tehdit altında ve yaşam mücadelesi veriyor. Maalesef, Adıgece ve Abazaca da bu listede yer alıyor. Dillerimiz arasında yer alan Ubıhçayı kaybetmenin acısını henüz unutamayan biz Çerkesler için bu durum tarif edilemez bir üzüntü kaynağıdır. Her halkın kendi kimliğini ve kültürünü anadili ile sonraki kuşaklara ve geleceğe aktarması en doğal, doğuştan gelen insan hakları arasındadır.
Neden BURADA toplandık?
Rus-Kafkas Savaşları 21 Mayıs 1864 te sona ermesi ile yaşanan sürgün sonucu Osmanlı topraklarına Balkanlar'dan Hicaz'a kadar oldukça dağınık bir şekilde iskan edilen biz Çerkeslerin kimliği ve kültürü koruma ve bu çerçevede örgütlenme kaygısı her dönemde ve yerde canlılığını korumuştur. İçinde yaşadığı topluma her dönem olumlu katkı vermiş olan Çerkesler, özellikle Osmanlı Devletinin başkenti İstanbul'da kendi kültürlerini ve kimliklerini korumak için de dayanışma dernekleri oluşturmuşlardır.
Bu çerçevede kurulan Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti, 18 Nisan 1911 tarihinde, İstanbul Beşiktaş'daki bu binada Çerkes Numune Mektebi'ni kurdular.
İmparatorluk sınırlarında, müslüman tabaaya ait kız ve erkek öğrencilerin aynı sınıfta eğitim gördüğü ilk örnek Çerkes kültürünün bir yansıması olarak bu okul olmuştur.
Okul tüzüğüne göre; Çerkes öğrenciler için zorunlu olmak kaydıyla düzgün okuma, yazma ve konuşmaya imkan sağlayacak şekilde Çerkesce, müzik, beden eğitimi, toplumsal yaşayış bilgileri, düzgün giyinme yöntemleri, düzgün konuşma ve yazma dersleri verilmekteydi.
Okul ücretliydi ama tüzüğe konulan "Ücretli öğrencilerin sayısı okul mevcudunun yarısından fazlası olamaz." Maddesi ile aldıkları ücretlerle okul giderlerini karşılamakla kalmadılar, bir çok ihtiyaç sahibi çocuğun diğerleri ile eşit şartlarda eğitim almasını sağladılar.
Sadece okul çağındakiler değil, daha küçük çocukları ve anneleri de düşündüler. Dört altı yaş grubu için anaokulu, tüm çocukların annelerine meslek kazandırmak için terzihane açtılar.
Tüzüklerinin son maddesi, bir Çerkesin hayat karşısında sahip olması gerektiren duruşu haykırır nitelikteydi:
“Öğrenciler her durumda saygılı ve ölçülü olacaktır. Ancak bu, hiçbir zaman kişiliğini aşındıracak bir el etek öpme onusuzluğuna dönüşmemelidir.”
Ne yazık ki, Lozan anlaşmasında Çerkeslere azınlık statüsü tanınmaması sonucu sadece 5 Eylül 1923 tarihinde önünde bulunduğumuz bu binada faaliyet gösteren Çerkes Numune Mektebi kapatıldı.
Ne AMAÇ ile burada toplandık?
Gerek Anayasamızın gerek dünya medeniyetinin geldiği noktanın gerektirdiği demokratik, barışçı ve huzurlu bir toplumsal düzen ancak bireylerin tüm kimliklerinin gereğini özgürce yaşadığı ve çoğulculuğun korunduğu bir ortamda söz konusu olabilir. Ekonomi, edebiyat, sanat, uluslararası ilişkiler, teknoloji gibi yaşamın tüm alanlarında gelişme ve hepimizin ortak dileği olan ülkemizin dünyada saygın bir konumda olması da buna bağlıdır.
Çerkes etnik kimliği ile ülkemizin en büyük ikinci etnik azınlığını oluşturuyoruz. Demokratik ve anayasal toplum düzenini korumak ve geliştirmek adına nufüsumuzla kıyaslanamayacak ölçüde, her alanda topluma katkı vermeye çalışıyor; vergi, askerlik, kamu hizmetlerine katılım, sivil toplum çalışmaları gibi her türlü vatandaşlık sorumluluğumuzu fazlası ile yerine getiriyoruz.
Sorumluluk ve hak demokratik bir toplum düzeninde ayrılmaz ve başat kavramlardır. Dilimizin ve kültürümüzün korunması konusunda kamu politikaları geliştirilmesini talep ediyoruz.
AB süreci ile birlikte inkar ve asimilasyon konusunda önemli dönüşümler yaşanmıştır. Anadili konusunda da bazı yasakların kaldırılması ve özel kurslara izin verilmesi ile başlayan süreç, Federasyonumuzun ilgili siyasi ve idari kamu makamları ile geliştirdiği yapıcı diyalog ve karşılıklı anlayış ve işbirliği sonucu ortaöğretimde seçmeli anadili derslerinin müfredata eklenmesi, Düzce ve Kayseri Erciyes Üniversiteleri bünyelerinde Çerkesce bölümlerinin açılması ile önemli kazanımlar hayata geçirilmiştir. Son olarak bu yıl Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan görüşmeler ve geliştirilen işbirliği sonucu Halk Eğitim Merkezleri müfredatına Adigece ve Abazaca modülleri eklenmiştir. Artık Halk Eğitim Merkezlerinde veya kamu desteği ile derneklerimizde bu dillerde kurslar açılabilmektedir.
Bugüne kadar gerek siyasi ve idari devlet yetkililerinden gerek içinde yaşadığımız toplumdan gördüğümüz desteğe teşekkür ediyoruz.
Ancak, demokratik ülkelerde devletin görevi izin vermek ile sınırlı değildir, ülkedeki her türlü kültürel değeri korumak için kamu politikaları da geliştirmek zorundadır. Dil ve kültürün sadece sivil toplum kuruluşları tarafından korunması mümkün değildir.
Ne İSTİYORUZ?
1- Kültür Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı ile Çerkeslerin yaşadığı şehirlerin yerel yönetimlerinde kimlik ve dilimizin korunmasına yönelik politika ve stratejileri geliştirecek birimlerin kurulmasını veya mevcut birimlere yasal çerçevesi belirgin görevlendirmeler yapılmasını;
2- Sivil toplum kuruluşlarımıza yönelik mevcut olumlu yaklaşımın daha güçlenerek devam etmesini;
3- Demokratik, barışçı ve huzurlu bir toplumsal düzen içinde birlikte yaşamamızı dinamitleyen nefret söylemlerinin engellenmesine dönük politikaların geliştirilmesini;
4- Anadilimizin korunması konusunda ilgili kamu kurumlarının stratejik planlarında bölümlere yer verilmesini ve bunlar için bütçe kanunlarına gerekli ödeneklerin eklenmesini
5- Kamusal yayıncılık sorumluluğu çerçevesinde Çerkesce TV kanalı açılmasını;
6- Üniversitelerin Çerkesce bölümlerinden mezun olanların ortaöğretim kurumlarında ve Halk Eğitim Merkezlerinde istihdamının sağlanmasını;
7- Dil ve kültürümüzü koruyabilmemizde anahtar rolde olan anavatanımız ile ilişkilerin geliştirilmesini;
8- En önemlisi de Taleplerimizin ülke bütünlüğüne, anayasal demokratik düzene tehdit olarak algılanmamasını; bilakis toplumsal barış ve huzura katkı vermeye çalıştığımızın herkes ve her kesim tarafından anlaşılmasını, bunun için her türlü yapıcı diyaloga açık olduğumuzun bilinmesini talep ediyoruz.
Ülke ve dünya kamuoyuna sorunlarımızın ve çözüm önerilerimizin iletilmesine katkı veren siz değerli basın mensuplarına ve basın açıklamamıza katılarak destek veren sivil toplum kuruluşlarımızın yönetici, üye ve gönüllüleri ile vatandaşlarımıza teşekkür ediyoruz.
Saygılarımızla,
Yaşar Aslankaya
Kafkas Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı
nan
Kaffed