152 yıllık bir ayrılık bu...
Büyük büyük dedelerimiz filikalara bindirilip ya da bir eski gemi ile bilinmez yolculuğa çıkarıldığında ciğerlerini yakan bir ayrılığın ilk adımıydı bu.
Vatanından koparılan insanların evlatları olarak 152 yıl geçti aradan...
Güzel yurtlarında rüzgar kanatlı atları ile var olan atalarımız, atlarını da, güzel anılarını da bırakıp göç ettiler.
Bazen düşünüyorum; Bir yerden başka bir yere taşınmak bile ne zordur. Evini taşırken anılarını da bırakırsın o taş duvarlar arasında. Başkası için anlamsız olan bu mekan senin için önemlidir. Çünkü içinde anıların vardır , sevinçlerini, hüznünü giydirmişsindir o duvarlara...
Yaşadıklarına tanık ettiğin mabedinden ayrılıp başka bir eve geçtiğinde dahi ilk günler bir yabancılık duygusu sarar yüreğini.
Evini bir yerden başka bir yere taşımak bu kadar zor ise... Varın sürülmeyi siz düşünün!
Vatanını, dilini, en yakınını bırakıp Karadeniz'in diğer yakasında, “Karadeniz en çok bize karadır!“ diye çıkarsın yola.
Geride bıraktıklarının acısına yolda yitirdiklerinde eklendiğinde... Bir yerden bir yere göç etmek zorunda bırakılmak ne zordur!
Korkarsın vatanım dediğin toprakları görememekten, korkarsın sana ait olanları zamanla kaybetmekten.
Sürgün edilmek zordur.
Sana ait olanları geride bırakarak, güzel günlerin geleceğine inanmak zor.
Uzun süre yerleşik düzene geçmemek için direndiler sürgüne uğrayanlar, vatanları üzerindeki kara bulut dağıldığında evlerine dönme hayali ile mutlu oldular.
Bu yüzden getirdiği bir kaç parça eşyasını çıkarmadı kutulardan bazısı...
Bazısı sadece bir kaç ay yetecek kadar etleri kuruttu ocağında çünkü bahar gelecekti ülkelerine ve vatanın evlatları döneceklerini düşünüyordu yurtlarına.
Ocakları tütüyordu daha giderken...
Söndürmediler ateşlerini de, bir gün hanesine geri dönmeyi düşlediler ve bu gün hala bu yüzden yakılır belki de Karadeniz’ in iki kıyısında Nart ateşi...
Bugün, yarın ama eninde sonunda döneceğiz yurtlarımıza diye çok bahar geçti ama hep vatan sevgisi ile büyütüldü dedelerimiz.
Bu yüzden Abhazya dendiğinde bir başka gülerdi gözlerinin içi annemin babasının. Bana anlattığı Kaf dağının ardındaki masalda, ses tonu bile başka gülümserdi, hissederdim.
Babamın babası ise Adige idi. belki o da vatanını hep merak ederdi.
Sürgün edildik ama bari unutulmasın diye anadili, babanem ile sadece Cerkesce konuşandı.
Tam 152 yıl geçti aradan...
Bir gün vatan ile kesişince yolum, ilk üç gün kendime gelemedim!
Resmen konuşamıyordum.
Yılların ağırlığının acısını çekiyordu ruhum,
Yıllardır Karadeniz ‘ in diğer tarafından izlediğim bu yerde,
Atalarım giderken ruhlarını, yüreklerini bırakmışlardı.
Ben de o yüreklerin duyduğu vatan sevgisini yüreğimde hissediyor olmanın heyecanını yaşadım.
152 yıl geçti aradan ve biz direnenler olmayı seçtik.
Vatanını, bayrağını, dilini unutmamak için yaşayanlar olduk.
Annemin babası Abhaz, benim dedem Çerkesmiş demekten korktuk,
Bu yüzden sıkı sıkı sarıldık köklerimize, geçmişimize...
Tam 152 yıl oldu bu ayrılık...
Biz yine de sevgisini her daim yüreğimizde taşıdık.
Bu ayrılıkta yitirdiklerimizin ruhları şad olsun,
Anavatan ile bağlarımızı koparmadan yaşamak ise boynumuzun borcu olsun.
nan
Psinetxhuc Sinem Özkan