Milli Eğitim Bakanlığı devlet okullarında Çerkesçe seçmeli ders için Adığe Dil Derneği’nin (ADDER)hazırladığı Latin temelli alfabeyi, ders kitabını ve müfredatı Mart 2015’te kabul etti. Aynı MEB 2012 yılında bir komisyon tarafından mevcut Kiril-Çerkes alfabesi esas alınarak hazırlanan ders kitaplarını ve müfredatı da kabul etmişti. Tuhaf olan, üç yıldır kullanılan bu kitaplar ve müfredat iptal edilmeden yenisinin kabul edilmesi. İki ayrı alfabeyle, iki ayrı ders kitabı ve müfredatla aynı dil dersinin nasıl yapılacağına dair resmi bir açıklama yapılmadı. Duyumlara göre isteyen istediği alfabeyi ve müfredatı kullanacakmış... MEB’in yapısını düşününce akla uygun olmayan bu durum anlaşılır olabilir, ama hukuka ve mevzuata uygun olmadığı açık. Sanırım hukuki yollara başvurularak yanlışlık düzeltilecektir.
Şu anda okullarda kullanılan 5. sınıf ders kitabını hazırlayan komisyonun üyesiydim. Dolayısıyla kendimi olaya müdahil görüyorum ve ADDER’in hazırladığı Latin temelli alfabe ve ders kitabı hakkında bir değerlendirme yapmak istiyorum. Ama önce, ADDER’i daha yakından tanımak ve bugüne kadarki gelişmeleri özetlemek faydalı olacaktır.
1990’lı yıllarda Türkçe dışındaki diller üzerindeki yasakların kalkması ve 2000’lerin başından itibaren özel kurslar açılmasına izin verilmesiyle başlayan sürecin son aşaması, 2012 yılında devlet okullarında Adıgece adı altında seçmeli Çerkesçe dersi konması oldu. Bu gelişmeyle birlikte, daha önce de belli belirsiz var olan Kiril-Latin alfabesi tartışması alevlendi. 2000’lerin başında mevcut Kiril alfabesinin Çerkesçeye uygun olmadığı, öğrenilmesinin çok zor olduğu, zaten Çerkeslerin çoğunun Türkiye’de yaşadığı gibi argümanlarla Latin alfabesini savunanlar ve bununla birlikte dil eğitimi olmayan, yapılanları da beğenmeyip kendi Latin alfabesini hazırlayan çok sayıda ‘alfabe uzmanı’ ortaya çıktı. Kendi alfabelerinin kabul edilip kullanılması için Kafkas Derneği’nin kapısını aşındırmaya başladılar. Kafkas Derneği (2003 yılında Kafkas Dernekleri Federasyonu’na (KAFFED) dönüştü, derneklerde dil kurslarının açılması, dil eğitmenlerinin yetiştirilmesi gibi konularda hem Türkiye’deki resmi kurumlarla hem de Kafkasya ile ilişkileri yürütüyordu.
Dille ilgili her toplantıyı, konferansı alfabesi için propaganda fırsatı gören, broşürler ve kitapçıklar bastırıp dağıtan bu yılmaz amatörler o kadar etkili oldular ki, Kafkas Derneği bu konuda konferans düzenlemek, toplantılar yapmak durumunda kaldı. 16‐19 Mayıs 2003 tarihlerinde Ankara'da, o zamanki dernek başkanı Muhittin Ünal’ın girişimiyle Kafkasya’dan da dilbilimcilerin katıldığı "Anadil ve Alfabe Konferansı" düzenlendi. Burada Latin temelli Çerkes alfabesi hazırlayanlar “boğmalı”, “sıkmalı” gibi kendi icat ettikleri dilbilim terimleriyle alfabelerini tanıttılar. Konferansın sonucu, dil öğretiminde mevcut Kiril-Çerkes alfabesinin kullanılmaya devam edilmesi, ancak Abaza ve Çerkes lehçelerinin alfabelerini ortak hale getirecek ve yazımda standart sağlayacak Latin esaslı bir transliterasyon (harf çevirisi) sisteminin oluşturulması gerektiği şeklinde oldu. (Sonuç bildirisi için bkz.) Bu sistem, yani Kiril alfabesindeki harflerin Latin karşılıkları için de, birkaç küçük değişiklikle Abhaz dilbilimci Vyaçeslav (Slava) Çirikba’nın hazırladığı alfabenin harfleri esas alındı.[1] Konferansın tavsiye niteliğindeki bu sonuç bildirisinden sonra, 2004 Nisan ayında KAFFED’in düzenlediği geniş katılımlı toplantıda Çerkes ve Abhaz dillerinin öğretiminde Kafkasya’da kullanılan Kiril temelli alfabelerin esas alınmasına karar verildi.
p>2012 yılında okullarda seçmeli Çerkesçe dersi gündeme geldiğinde, Latin alfabesini savunanlar Konya’da Adığe Dil Derneği’ni (ADDER) kurdular. Bu süreçte, daha önce alfabe savaşlarında ortada görünmeyen, ama bir süredir www.danef.net sitesinde hazırladığı ‘Adığe alfabesi’yle dil materyalleri üreten Ali İhsan Tarı’nın adı öne çıktı. ADDER’in başkanı da olan ve adı neredeyse dernekle özdeşleşen Ali İhsan Tarı, verdiği söyleşilerden, sitesinden ve sosyal medyadan tanıdığımız kadarıyla kendini Çerkesçenin(kendisi her zaman ‘Adığece’ diyor) yaşatılmasına adamış, ama dil eğitimi olmayan Konyalı bir inşaat mühendisi. Buna rağmen bir dile alfabe yapmaya girişmesi, bütün eleştirilere karşın bunu ısrarla savunması cesaretini ve inatçılığını gösteriyor. Bu adanmışlığı ve kararlılığı ‘bildiğimi okurum’, ‘inadım inat’ tavrına da kolayca dönüşebiliyor. Bildiğimiz kadarıyla dindar-muhafazakar bir dünya görüşüne sahip.
Bunun ne önemi var diyebilirsiniz. Bence var. Türkiye gibi kültürel ve siyasal olarak parçalı bir ülkede Çerkeslerin de içinde yaşadıkları siyasi sisteme, kimliklerine, anavatanlarına ve bu alfabe meselesine bakışı siyasi/dünya görüşleriyle yakından ilgili. Bunun doğal sonucu olarak alfabe konusundaki tartışmalar da dilbilimsel olmaktan çok ideolojik karakter taşıyor. İster Türk milliyetçiliği tezgahından geçsinler ister İslamcı görüşten olsunlar, sağ gelenekten gelenlerde bariz bir Kiril alfabesi düşmanlığı ve Latin alfabesi taraftarlığı görülüyor (İstisnalar kaideyi bozmaz). Eskiden komünizm, şimdi daha çok Rus karşıtlığıyla şartlanmış bu kişiler Kiril-Çerkes alfabesini Rus alfabesiyle, Ruslukla özdeşleştiriyorlar. (ADDER’in MEB’e alfabesini kabul ettirmek için kullandığı argümanda da bugörülüyor: “Mevcut Kiril Alfabesi bir Rus alfabesidir. Rus hegemonyasından kurtulmak için Latin alfabesi…”). Her genelleme gibi bu genelleme de yanlış olabilir, yine de bunun önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum. Araştırmayı sosyologlara ve siyasetbilimcilere bırakıp devam edelim.
p>ADDER yoğun bir tempoyla yazılı ve sesli dil öğretim materyalleri, sözlükler hazırlamaya girişti, online dil dersleri düzenledi. Bunları başarılı bir çalışmayla tanıttı. Ama ön planda her zaman başkan Ali İhsan Tarı tarafından hazırlanan Latin alfabesi vardı. Başından beri derneğin dil çalışmalarına, özellikle Tarı’nın alfabesine itirazlar ve sert eleştiriler geldi. Bunlar iki grupta toplanabilir. Birinci itiraz, Çerkesçenin zaten bir alfabesi olduğu, Latin alfabesinin anavatanla bağları zayıflatacağı, oradaki birikimden yararlanılamayacağı üzerinden yapılıyordu. Diğeri de nitelik ve içerikle ilgiliydi. Buna göre, Tarı’nın alfabesi Çerkesçe için uygun ve yeterli değildi. Dernekte başkanı dahil dil çalışmalarıyla uğraşanların dil eğitimi yoktu, alfabe ve ders kitabı hazırlayacak, öğretim metodu geliştirecek yetkinlikte değillerdi. Dilde olmayan kelimeler uyduruyorlardı ve çalışmaları çok sayıda yanlışla doluydu. Eleştirilere kulak tıkıyor, itirazı olanlarla kavga ediyorlardı. Sonuçta ADDER Çerkes toplumunda bir kesimin takdirini ve desteğini, bir kesimin de antipatisini kazandı.
Başkan Tarı’nın “bu konunun toplumsallaşması ve kabul görmesi lazım” ifadesi ADDER’in sadece alfabe yapan, dil materyalleri hazırlayan, internette kurs düzenleyen bir yapı olarak kalmayacağını gösteriyordu. Derneğin hem bunu gerçekleştirecek araçlara, hem de itirazlara ve eleştirilere karşı meşruiyete ihtiyacı vardı. KAFFED bunun için uygun bir araçtı. Onun aracılığıyla hem konuyu toplumsallaştırabilir hem de Çerkeslerin önemli bir kesimi nezdinde kabul görebilirdi. ADDER projelerini sundu, görüş istedi, kuruluş aşamasında dil derneği için yer istedi, Kiril alfabesine karşı olmadıklarını söyleyerek yöneticilerini ikna etmeye çalıştı. Fakat KAFFED’in alfabeyle ilgili tutumu belliydi ve bu konuda karar da almıştı.
KAFFED’ten karşılık bulamayan ADDER Kasım 2012’de Ankara’da Adığe Dil Kurultayı’nı topladı. Kurultaya geniş bir kesimin temsilcileri, dilbilimci akademisyenler davet edildi. Ancak kurultayda şimdi usul hatası diye savundukları tuhaf şeyler oldu. İki gün olarak planlanan kurultayın ilk gününde alfabe teklifleri görüşülecek, lehte aleyhte konuşmalar dinlenecek, tartışmalar yapılacak ve ertesi gün Anadolu’nun değişik yerlerinden gelen ADDER delegeleri oylama yapacaktı. Delegeler ikinci güne kalmak istemeyince oylama ilk gün yapıldı (delegelerden 97’si oylamaya da katılmadan vekaletlerini bırakıp gitmişler). Ertesi günkü tartışmalarda yine itirazlar çoktu, ama artık bir anlamı yoktu. Bu şekilde, konuyla ilgisi ve bilgisi olmayan delegelerin oylarıyla ADDER’in Milli Eğitim Bakanlığı’na sunacağı program, başkan Tarı’nın alfabesi kabul edilmiş ve ‘meşrulaşmış’ oldu.
ADDER bir yandan işbirliği yapmamakla, kendilerini ciddiye almamakla suçladığı KAFFED’le polemiği sürdürürken bir yandan da meşruiyet arayışlarına devam etti. Aralarında dil eğitimi olan kimse bulunmadığı eleştirisini savuşturmak için alfabe-dil çalışmalarıyla tanınan kişileri, eğitimcileri, akademisyenleri derneğe çekmeye çalıştı. 2012-2013 yıllarında ‘Çerkes sağı’ diyebileceğimiz, ADDER ekibinin dünya görüşüne yakın yeni Çerkes derneklerinin kurulması ve bunların Latin alfabesini desteklemesi yeni bir meşruiyet kaynağı oldu.
ADDER 2013 yılında bu yönde önemli bir hamleyaptı. 10-11 Nisan’da İstanbul’da, Şamil Eğitim ve Kültür Vakfı’nda “yok olma sınırında olan diller arasında yer alan Kafkas Dilleri'nin tartışılacağı” duyurusuyla bir toplantı düzenlendi. Ürdünlü/Amerikalı tanınmış Çerkes yapımcı Muhittin Kandur ve eşi Luba Balagova tarafından organize edilen bu toplantıda davetliler arasında Kafkas dilleri üzerine çalışan üç dilbilimci - ABD California üniversitesinden Dr. Ayla Bozkurt Applebaum, Kanada’dan Prof. John Colarusso ve Hollanda’dan Dr. Rieks Smeets de vardı. Kafkasya’dan da dilbilimci ve filologlar davet edilmiş ama çoğu gel(e)memişti. ADDER’in adı organizasyonda geçmemesine rağmen başkan Ali İhsan Tarı sahnedeydi. Beklendiği üzere sıra alfabe konusuna geldi ve Muhittin Kandur Latin alfabesinin faydaları ve gerekliliği üzerine bir konuşma yaptı. Organizasyonda ADDER’in rolü neydi bilmiyoruz ama Muhittin Kandur’un alfabe konusunda desteğini almak kendi adına önemli bir başarıydı. Ertesi gün “bugün Türkiye’de kullanılan iki Latin temelli alfabenin dilbilimsel olarak geçerliğini tartışmak üzere” sadece davetli dilbilimcilerin katılacağı özel bir toplantı yapılacağı duyuruldu. İlhan Aydemir’in ve Ali İhsan Tarı’nın Latin alfabeleri değerlendirilecekti. Başkan Tarı’nın alfabesi dilbilimciler tarafından kabul görür ve onaylanırsa artık meşruiyetini kimse sorgulamayacaktı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı... Üç dilbilimcinin Tarı’nın alfabesini nasıl değerlendirdiği kamuoyu için uzun süre sır olarak kaldı. ADDER’in sessizliği aslında sonuca dair ipuçları veriyordu. Bu konuya tekrar döneceğiz.
Buradan umduğunu bulamayan ADDER yoluna devam etti. Bir yıl sonra cepheyi biraz daha genişletti, faaliyetlerini uluslararası seviyeye taşıdı. UNESCO’nun kaybolmak üzere olan dillerle ilgili programı kapsamında Avrupa fonundan aldığı destekle, 22-23 Kasım 2014’te İstanbul Taksim Hill Otel’de uluslararası bir sempozyum düzenledi. Rusya, Hollanda, Ürdün, İsrail gibi ülkelerden konuşmacıların çağrıldığı bu sempozyum medyada da yer aldı.
Bu arada ADDER Latin alfabesini ve ders kitaplarını MEB’e kabul ettirmek için de uğraşıyordu. Kavgaya varan polemiklere girdiği KAFFED yönetimine Nisan 2014’te bir yazı gönderdi: “Adığe’lerin en geniş temsili ile bir uzlaşının sağlanmasını, uzlaşı sonucu oluşturulacak metnin tarafların tamamı tarafından imzalanmasının Türkiye’de yaşayan Adığe’lerin kendilerini doğrudan ilgilendiren bu konuda ortak hareket etmelerinin önemi…” Bu beklenmedik uzlaşma çağrısının nedenini bilmiyoruz. Son bir iyi niyet çağrısı… Ya da MEB’le görüşmelerde ortaya çıkan bir sorun... Zira seçmeli ders konusunda MEB’in resmi muhatabı hala KAFFED’ti ve ilişkisini onunla yürütüyordu.
p>KAFFED bir kez daha hayır derken 2013’te dilbilimciler tarafından hazırlandığını belirttiği bir raporu da gerekçe olarak gösterdi. Ancak ADDER yöneticileri bu raporun gerçek olmadığını iddia ettiler ve bugüne kadar da yalanlamaya devam ettiler. MEB olayı nedeniyle şiddetlenen bugünkü tartışmalarda bu rapor konusunda yaşananları biraz ayrıntılı anlatmak istiyorum. Doğrusu bu raporu bugüne kadar görmemiş ve duymamıştım. ADDER raporu ısrarla yalanlıyor, karalama ve dedikodu olduğunu söylüyordu. Gerçek olmadığına dair dayanak ise altında ıslak imza olmamasıydı. Ali İhsan Tarı, John Colarusso ile yaptığı konuşmanın kaydını raporun sahteliğinin kanıtı olarak derneğin facebook sayfasına koydu. Çerkesçenin fonetiğiyle ilgili bu uzun konuşmayı sabrınız varsa dinleyip konuyla ilgisi olup olmadığına kendiniz karar verebilirsiniz.
Ali İhsan Tarı’ya bizzat sorduğumda bana böyle bir rapordan haberi olmadığını söyledi. (Bu arada raporda geçen bir şeyi de sordu!) Bunun üzerine alfabeyi değerlendiren üç dilbilimciden biri olan Ayla Applebaum’a maille durumu anlatarak bilgi vermesini rica ettim. Bana raporun gerçek olduğunu, toplantıdan döndükten sonra yazdıkları ve ilgili kişilere maille gönderdikleri için ıslak imza olamayacağını iletti. Raporun metnini de gönderdi. 2013 yılında raporun gönderildiği kişiler arasında Ali İhsan Tarı’nın adı ve bugün sitesinde hala kullandığı mail adresi de bulunuyor. Kim yalan söylüyor artık siz karar verin…
ADDER’in ve başkan Ali İhsan Tarı’nın niçin böyle ısrarla inkâr ettiğini raporu okuyunca anlıyoruz, çünkü yapılan değerlendirmeler derneğin kapısını kapatıp gitmelerine neden olacak türden. Raporda, alfabenin Çerkesçedeki sesleri temsil etmediği, dilin fonetik ve fonolojik yapısına uygun olmadığı, amatör bir sistem olduğu açıkça yazıyor. Tarı’yı yakacak asıl bölüm ise son paragraf: “Dilbilimciler olarak Ali İhsan Bey’e tavsiyemiz, dil programına Kiril alfabesini kullanarak çalışmalarına devam etmesi ve oluşturduğu Latin alfabesini bu haliyle hiçbir şekilde kullanmaması yolundadır.”(Rapormetni)
p>Islak imza konusuna gelince, ADDER’in talebi üzerine üç dilbilimciden de raporun ıslak imzalı örneği istendi ve yakında gelecek. “Bu imzalar sahte” gibi bir şark kurnazlığına başvurmazsa ADDER bu olanları nasıl açıklayacak merakla bekliyorum.
Dernek olarak Latin alfabesini savunmak, kabul edilmesi için mücadele etmek en doğal haklarıdır. Ancak bunu yaparken başvurdukları yollar, dava uğruna her yol mubahtır anlayışı, muhatap oldukları insanlara saygısız davranışları kabul edilemez.
Bütün bunların yanında ADDER’in alfabesinin ve hazırladığı materyallerin nitelik sorunu da var. Bu uzun giriş yazısından sonra asıl yapmak istediğim, MEB’in kabul ettiği ders kitabından başlayarak hazırladıkları dil materyallerini değerlendirmek. Zaman gerektirdiği için bunları hazırlayıp bitirdikçe bölümler halinde yayınlayacağım.
[1] Sonraki yıllarda Latin-Kiril tartışmaları sürerken KAFFED’den bununla ilgili hiç ses çıkmadı. Nedenini Eylül 2013’teki II. Uluslararası Adıge Dili Sempozyumu’nda öğrendik. KAFFED’innekendi düzenlediği konferanstan ve ne de alfabeden haberi vardı, çünkü yönetim değişmişti. Belki bilmediğim başka nedenleri de vardır. Çünkü 10 yıl önceki konferansı ve alfabeyi hatırlatmama rağmen, “Latin esaslı transkripsiyon alfabesi (transliterasyon demek isteniyor) hazırlanması için bir komisyon kurulması” kararı alındı. Komisyon üyelerinden biri de, 2003’teki konferansın sonuç bildirisinde imzası olan Fahri Huvaj’dı.Ancak bu komisyon hiç toplanamadı.
p>
nan
Murat Papşu