Bugün, Onlarca yıldır hep yüreğimin bir yarısının bahar, bahçe, börtü böcek,ümit ve sevinç dolu, diğer yarısının kıpkızıl kor,alevlerle isyan ateşiyle yanıp durduğu gündür. Gönlümün bir yarısının hazan diğer yarısının tipi, kar, boran, zemheri olduğu gündür.
Bugün 23 Şubat. Yarım asrı birkaç adım geçen ömrümün bir sene-i devriyesi.Yarım asırdan fazla zaman önce hayat verdikleri eserleri için ebeveynlerimin yüreklerinin ve gönüllerinin bayram ettikleri gündür herhalde. Kim bilir belki de gönüllerinin yarısının sevinç ve neşe ile dolduğunda diğer yarısının yanmakta olduğunun bilincinde olup olmadığını. Yakınlarında ki can ciğer oldukları Çeçen dostları ve arkadaşlarından dolayı. Belki de ne kendileri ne de Çeçen dostları bile hatırlamamışlardı. Benim ömrümün ulusal bilincimin duygusallıktan bilinçlenmeye çevrildiği en az yarısında 71. Yılı dolduran kabuk bağlamaya yüz tutmuş bir yaranın kenarından incecik bir kan sızıntısı acıyı ,vahşeti hep hissettirdi beynimde, dimağımda.
Evet bugün 23 Şubat sevinçlerimi buruk yarım yamalak yaşadığım gün. Her 23 Şubat Çeçen Dostlarım, ağabeylerim Hüseyin amcaları, Mustafa’ları, Medet’leri, Ali’leri aklından çıkaramadığım gün. Abhazya savaşında ve aslında kendi savaşında Şahin’in duygusallığının radikal dirence eyleme dönüşü yansıttığı dizelerini hatırladığım gün. Refik in “Deniz Kızı ve Yaşlı Balıkçı'sını okuduğum ve direncimi bilediğim gün. Ve de 23 Şubat benim bu dostlar gibi direnen, bir Çeçen olmayı en çok istediğim Onlara gıpta ettiğim gündür.
Bundan 71 yıl önce aynı kökenin kolları olduğumuz soydaşlarımız Çeçen İnguş halkının Sibirya çöllerine sürüldükleri bir gün.
Tarih boyunca hakların ve dünyanın başına getirilen felaketler hep sudan bahanelerle olmuştur.Çeçen-İnguş kardeşlerimizde 2.Dünya savaşında Almanlarla işbirliği ile suçlanarak vagonlarla Sibirya Çöllerine sürülmüşlerdir.Bırakın Almanlarla işbirliği yapmayı Almanlara karşı savaşmış ,direnmiş ve yaralanmış ve b de başarılar elde edenlerin ve ailelerinin dahi olması sudan bahanenin apayrı bir göstergesidir. Bu nedenle de bu bahaneyi anlayabilmek mümkün olmamıştır.
Bence Kafkasya Tarihinin ve Kafkas halklarının uğradığı zulmün,sürgünün ve trajedyanın en büyük ikincisidir Çeçen İnguş Sürgünü.
Kafkas tarihinin en müphemi,en gizemlisi,en karanlıkta kalmışıdır.Bu yazı dahil hamasi bir çok yazı dışında akademik olarak sebeplerini ve sonuçlarını ortaya koyan bir tarafsız bir inceleme ve araştırmanın yapılmamış olması ve yayınlanmamış veya yayınlanamamış olmasıdır.Bunda Sovyetlerin yakın tarihine ilişkin arşivlerin açıklanmamasının araştırılamamasının en büyük etken olduğu gerçekliği de ortadadır. Bunun içindir ki bu konudaki bilgiler söylencelere ve anlatımlara dayalı tek taraflı yazılar olmuştur.
Bir diğer neden ve kardeş Kafkas halklarının soğuk durma nedeni de taa eski özgürlük savaşlarından günümüzün bağımsızlık savaşına ve mücadelesine kadar verilen ulusal öğeler taşıyan mücadelenin dinsel kimlik ve dinsel öğelerin ön plana çıkarılmasıyla yapılan dinsel setrelemedir. Bu da tamamen bu katliama,vahşete ve sürgüne bakışın tek taraflı neden olmasıdır.
Her ne kadar 1950'li yılların sonunda sürgüne gönderilen yüz binlerin ancak hayatta kalan dörtte birine vatanlarına dönmelerine izin verilmiş ise de bu vahşetin yaraları sarılmamış ve kan sızdırmaya devem etmiştir. Bu durumu da hiçbir Çeçen belleğinden silip atamamış ve unutmamıştır. Nesillerce de unutmayacakları ve unutturmayacakları da bir realite olarak durmaktadır. Unutmamalıdırlar da.
Kadem kadem ilerlediğimiz yok oluşumuzun her direnme noktasında yanımızda olan bizlerle birlikte ve kimi zaman bizden önce can veren, kan veren Çeçen Kardeşlerimiz gibi bizlerde unutmamalıyız, unutturmamalıyız.Tıpkı yaşadığımız o büyük sürgünü unutmadığımız,unutturmadığımız gibi.
Birileri çıkarda size ne oluyor derse eğer; Nazım Hikmet’in değiştirilmiş dizeleriyle haykırmalıyız suratlarına : “Kardeşlerim bakmayın Abaza olduğuma, Ben Çeçenistan’lıyım, Kardeşlerim bakmayın Adığe olduğuma, Kabardey olduğuma, Ben İnguşyalıyım, Ben Vaynakh’ım “ diye.
p>
nan
Laçış Mustafa Aziz