Kafkas Dernekleri Federasyonu tarafından düzenlenen “150. Yılda Çerkesler, Güncel ve Gelecek” konferansı 13-14 Aralık günlerinde Ankara’da düzenlendi. Yoğun bir program çerçevesinde gerçekleşen konferans sunumları dinleyiciler tarafından ilgiyle izlendi.
Konferans açılış konuşmasına tüm katılımcılara teşekkür ederek başlayan Kaffed Genel Başkanı Yaşar Aslankaya, Federasyonun kuruluş süreci hakkında bilgi verdi. 2014 yılının Çerkes Soykırım ve Sürgününün 150. yılına denk gelmesi nedeniyle Federasyon ve Derneklerimiz tarafından günümüze dek gerçekleştirilen faaliyetler sayesinde 21 Mayıs tarihinin toplumda bilinir olmasını sağladıklarını söyledi. Kaffed’in halkımızın tarihsel gerçeklerinin bilinmesi ve kabul edilmesi yolunda çaba gösterirken, yaşadığımız ülkenin demokratikleşmesine katkıda bulunarak kimliğimizin ve kültürümüzün güvence altına alınarak geliştirilmesi için çalıştığını söyledi. Bu çalışmalar sonucunda bazı olumlu gelişmeler yaşandığını ancak devlet tarafından somut adımlar atılmazsa dilimizin ve kültürümüzün kaybolmaktan kurtarılamayacağını belirtti. Gerek yurt içinde yaşanan gelişmelerin gerekse Rusya, Kafkasya ve Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler sonrasında Çerkeslerin hak arama mücadelesinin yeni bir evreye girdiğini söyledi. Bu konferansın ortak geleceğimizi kurmak yolunda bir kilometre taşı olacağını ve bu sürecin özel konularda istişare toplantıları yapılarak devam edeceğini vurguladıktan sonra konferans yeni dostluklar kurulmasına, yeni düşünceler geliştirilmesine vesile olmasını diledi.
p>Konferans “Siyaset, Çoğulculuk ve Çerkesler” başlıklı oturumda siyasi partilerin temsilcilerinin katıldığı oturum ile başladı. Samsun Milletvekili Prof. Dr. Tülay Bakır (Ak Parti) konuşmasında; Çerkes kökenli bir aileden geldiğini ancak Çerkesler ile yakın ilişkileri kurma şansı olmadığını dolayısıyla bu konuda aileden aldığı bilgilerin dışında fazla bilgisi olmadığını söyledi. Çerkeslerin Türkiye’de üst düzeylere gelemediğini, ancak aynı zamanda itilmediklerini düşündüğünü belirtti. Kültürlerin mutlaka yaşatılması gerektiğini ve bu şekilde insanların ait olma duygusunu daha iyi yaşayacaklarını vurguladı. Bundan sonrasında kültürel faaliyetlerde birlikte olmayı temenni ettiğini söyledi.
p>Sakarya Milletvekili Engin Özkoç (CHP), egemen güçlerin kendi planları nedeniyle 150 yıl önce topraklarından sökülüp atılan halkımızın yaşadıkları acıların unutulmasının mümkün olmadığını söyledi. Yaşadığımız ülkede güçlü olmak için bilgi, plan ve projeler üreterek örgütlü bir şekilde mücadele edilmesi gerektiğini vurguladı. Dünyanın bir ateş çemberinden geçtiğini, bizim gibi küçük milletlerin akıllı ve stratejik yol haritası çizmesi gerektiğini belirtti. Abhazya’nın bağımsız bir devlet olduğunu belirterek Türkiye tarafından henüz tanınmasını eleştirdi. Abhazya ve diasporadaki kardeşlerinin buluşmasına engel olan ulaşım ambargosunun kaldırılması gerektiğini ve bu konuda Meclis içinde diğer vekillerle diyalog içinde çalışacaklarını söyledi. Abhazya’ya kalabalık bir heyetle yapılan ziyaret sırasında ekonomik, sosyal ve üniversite eğitimi konularında işbirliği anlaşmaları imzalandığını belirtti.
p>Van Milletvekili Kemal Aktaş (HDP) konferansa gelmeden önce Çerkesler ile ilgili bilgi toplamaya çalıştığında gördüğü şeyin, soykırım ve sürgün nedeniyle yaşanan büyük acılar olduğunu ve benzer acıları bölgemizde değişik halklarında yaşamak zorunda kaldığını söyledi. Türkiye’deki halkların barış içinde kendi kültürlerini yaşamasından kimseye zarar gelmeyeceğini belirtti. Türkiye halklarının ortak paydalarda birleşerek, kimliksel varlıklarını koruyarak, eşit düzeyde, birbirlerine saygılı bir şekilde yaşayabilecekleri demokratik geleceği kurmak yolunda birlikte çalışabileceklerini vurguladı.
p>Daha önce konferansa katılacağı bildirilen Tokat Milletvekili Reşat Doğru (MHP) mazereti nedeniyle katılamadı. Parti temsilcileri katılımcılar tarafından yöneltilen soruları cevapladılar.
p>Konferansın sabah oturumu “Kültür, Kimlik Politikaları ve Çerkesler” başlıklı bölüm ile devam etti. Bu bölümde Prof. Dr. Ayhan Kaya (Bilgi Üniversitesi); Neoliberalizm veya çok kültürlülük anlayışlarının etnik ve azınlık grupları kültürel düzleme hapsederek, siyasal ve ekonomik taleplerden uzak tuttuğunu, bu durumun farklı grupların kimlik ve kültür politikaları ile bir tür alternatif siyaset yolunu seçmesine neden olduğunu söyledi. Günümüzde Çerkes toplumunun kültürel alandan siyasal alana doğru bir dönüşüm sürecinde olduğunu, ancak bu sürecin arzu edilen biçimde yürümediğini vurguladı. Çerkeslerin siyasal , toplumsal ve ekonomik söylemler inşa ederek toplumda kendisine benzeyen toplumsal gruplar ile birlikte bir muhalefet bloğu oluşturması gerektiğini belirtti. Siyasallaşma sürecinin aktif yurttaşlık ve hatta ulus aşırı yurttaşlık talepleri çerçevesinde yürütülmesi gerektiğini söyledi. Soykırım kavramının, çeşitli talepleri içeriyor olması nedeniyle kimliği oluşturmak yolunda önemli bir retorik olduğunu belirtti.
p>Prof. Dr. Sevda Alankuş (Kadir Kas Üniversitesi); Çerkeslerin günümüze kadar benimsediği kimlik politikalarına, negatif ve pozitif kimlik politikası üzerinden değerlendirmelerde bulundu. Bu toplumda “öteki” olarak konuştuğumuzu, bunun sorunlu bir yaklaşım ve negatif bir kimlik politikası olduğunu söyledi. Öteki olmanın bir kimlik oluşturmayacağını, öteki olarak hapsedildiğimiz yerden çıkmak için daha fazla pozitif kimlik geliştirmek zorunda olduğumuzu vurguladı. Ayrıca 90’lı yıllarda ortaya çıkan “biz bu ülkenin asli unsuruyuz” söyleminin başkasını ötelediğini ve çağdaş yurttaşlık anlayışına uymadığını belirtti. Yine aynı dönemlerde muhacirlikten diaspora söylemine geçiş olduğunu vurguladı. Diasporik kimlik politikasının anavatana yönelik talepler açısından birleştirici olduğunu ancak buna bağlı olarak gelişen soykırım tartışmalarının ise birleştirici olduğu kadar bölen de olabileceğini vurguladı.
p>Konferansın öğleden sonraki oturumu “Demokratik Hak Mücadelesi Pratiği ve Çerkesler” başlıklı bölümü ile başladı. Bu bölümde İHD Genel Başkanı Av. Öztürk Türkdoğan; İnsan Hakları Derneği’nin kuruluş süreci ve günümüzde yaptığı çalışmalar konusunda bilgi verdi. Derneğin en önemli faaliyetinin hak ihlallerini kayıt almak, yıllık raporlar hazırlamak olduğunu söyledi. Bugün insan hakları ve demokrasinin bu ülkedeki en önemli sorun olduğunu belirterek, İHD’nin bu konuda çalışırken büyük bedeller ödediğini ve ülkeyi uluslararası kurumlara şikayet etmekle suçlandıklarını vurguladı. İnsan haklarının evrensel olduğunu ve İHD’nin uluslar arası birçok örgüt ile birlikte çalıştığını belirtti. Uluslararası ceza mahkemesi ile birlikte bir koalisyon olarak çalıştıklarını, soykırım konusunda bu koalisyonun içinde çalışmak üzere Kaffed’i davet ettiğini söyledi.
p>MazlumDer MYK Üyesi Av. Haşim Savaş; İnsan haklarının doğuştan elde edilen haklar olduğunu belirtti. İnsan hakları, işçi hakları, kadın hakları konusunda tarihsel bilgiler verdi. Osmanlı gibi Mazlum Der’in kuruluş sonrasında kurulan Cumhuriyetin ulus yaratma ve Türkleştirme politikalarından söz etti ve bu politikalara itiraz edenler üzerinde baskı kurulduğunu söyledi. MazlumDer’in 1991 yılında bir grup gönüllü tarafından kurulduğunu belirtti. Derneğin mazlumların yanında olduğunu ve amacının kimliklere yapılan baskılara karşı çalışmak olduğunu vurguladı. Derneğin Suriye, Mısır, Doğu Türkistan gibi bölgelerde yaşanan hak ihlallerine ile yakından ilgilendiği ve sorunlar hakkında raporlar hazırladığını söyledi. Dernek tarafından eğitim ve çalışmalara gençleri davet etti.
p>İHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı; İHV’nın işkence görenlerin tedavi ve rehabilitasyonu alanında çalışan bir kurum olduğunu söyledi. Tamamlanamayan yasların toplumsal travmalara yol açtığını belirterek, bir onarım sürecinin yaşanmaması durumunda geçmişin geçemeyeceğini, bugünün yaşanamayacağını ve geleceğin ise gelemeyeceğini vurguladı. Hayatın yeniden anlamlı hale gelmesi için travma yaşamış insanlarda belleğin yeniden yazılması, gerçekle yüzleşmek ve adalet duygusunun tesis edilmesinin önemli olduğunu söyledi. Ayrıca kimliklerin özel bir şey olduğunu, kimliklerin değil değerlerin evrenselleşmesi gerektiğini belirtti.
p>Prof. Dr. Baskın Oran (Ankara Üniversitesi); İmparatorluklar ve ulus devletlerin birbirinden farklı olduğunu belirterek birincisinde dinsel ve etnik alt-kimliklerin kendilerini ifade edebildiğini, ikincisinde etno-dinsel kimlikleri yasaklandığını söyledi. Çerkeslere Rusların etno-dinsel temizlik, Türkiye’nin ise asimilasyon uyguladığını vurguladı. Alt kimliğin içine doğduğumuz kimlik, üst kimliğin ise devletin bütünleşmeyi sağlamak için empoze ettiği bir kimlik olduğunu belirtti. Demokratik devletlerde azınlıkların veya etnik halkların entegrasyonun mümkün olduğunu ancak demokratik olmayan devletlerde entegrasyonun asimilasyona dönüştüğünü vurguladı. Çerkeslerin göçle gelen (allokton) bir toplum olması nedeniyle Osmanlıdan beri gönüllü entegrasyonu seçtiğini belirtti. Asimilasyonun Çerkeslerde büyük ölçüde başarılı olduğunu, ancak günümüzdeki genel atmosfer sayesinde durumun farkına vardıklarını söyledi. Bu durumu aşmak için Çerkeslerin grup bilinci oluşturması ve bu bilinç ile kamusal alanda temsil yöntemleri bulması gerektiğini belirtti. Ayrıca grup bilincinin oluşmasından sonra asimilasyonun mümkün olmadığını vurguladı. Çerkeslerin yoğun yaşadıkları yerlerde özerk yerel yönetimler talep etmesi önerisinde bulundu.
p>Birinci günün son oturumu “Uluslararası Gelişmeler, Kafkasya ve Çerkesler” idi. Bu bölümde Prof. Dr. Oktay F. Tanrısever (ODTÜ); Ukrayna ve Kırım sorunun, Rusya ile Batı arasında soğuk savaş sonrasında yaşanan en büyük kriz olduğunu ancak bu krizin Türkiye’de yeterince tartışılmadığını söyledi. Batı ile Rusya ilişkilerinin 2000’li yıllardan sonra gerilmeye başladığını, NATO’nun bölgede genişleme politikasına karşı Rusya’nın tepki gösterdiğini vurguladı. Gürcistan savaşı sonrasında Rusya’nın bölgede aktif bir politika izlediğini ve eski Sovyet ülkelerini Moskova’ya entegre etmek için Avrasya Birliği projesini geliştirdiğini söyledi. Soçi Olimpiyatlarına sürecinde Rusya’nın Kuzey Kafkasya’ya yatırımlar yaparak bölgeyi cazibe merkezi haline getirmek istediğini ve bu şekilde güvenlik sorunlarını en aza indirmeyi planladığını belirtti. Rusya’nın Batı ile ilişkilerini geren Ukrayna ve Kırım krizi nedeniyle kendine kapanacağını ve bu durumun Kuzey Kafkasya üzerinde olumsuz etkilerinin olacağını vurguladı. Abhazya’nın Rusya ile imzaladığı anlaşma sonrasında eskisine göre daha az egemen olacağını, pazarlık gücünün azaldığını söyledi. Rusya’nın son günlerde etkisini göstermeye başlayan ekonomik krizinde etkisiyle politik önceliklerinde değişikliğe gidebileceğini, yerel yönetimlere daha az kaynak aktaracağını, yerel yönetimlerin idari yapılarının tehlikede olduğunu ve yerel yönetimlerin daha itaatkar politikalar izlemek zorunda kalabileceklerini söyledi. Batı’nın Kafkasya’ya ilgisinin artmasının bir denge unsuru olabileceğini ve Rusya demokratikleştikçe bölge üzerinde baskıların azalacağını vurguladı.
p>Hasan Kanbolat (Ankara Politikalar Merkezi); Halen Ortadoğu coğrafyasında yaşayan ve sayıları 250 000 civarında olan Çerkeslerin bölgeye 93 Harbi sonrasında (1877-78), Osmanlı ve Rusya arasında imzalanan Ayastefanos ve Berlin anlaşmaları çerçevesinde yerleştirildiğini söyledi. Çerkeslerin bölgede, pamuk üretim alanları, Hicaz demiryolunun geçtiği yerler ile su kaynaklarına yakın alanlarda iskan edildiğini vurguladı. Yaklaşık üç yıldır devam eden Suriye iç savaşı nedeniyle Çerkeslerin Türkiye ile birlikte Ürdün, Lübnan, bazı Körfez ve Batı ülkeleri gitmek zorunda kaldıklarını söyledi. Anavatana gidenlerin ise merkezi Rusya ve yerel cumhuriyetlerdeki resmi makamların olumsuz davranışlarına maruz kaldıklarını belirtti. Türkiye’de yaşamaya çalışanlar hakkında sayısal bilgiler verdi ve Suriyeli kardeşlerimizin entegrasyona doğru gittiğini söyledi. Zamanında Osmanlı sınırları içinde yaşayan bu kardeşlerimize Türkiye Cumhuriyetinin nüfus cüzdanı vermesi gerektiğini vurguladı.
p>Prof. Dr. Mitat Çelikpala (Kadir Has Üniversitesi); Son zamanlarda anavatan ve diaspora gündemlerinin farklılaştığını ve birbirinden kopmaya başladığını söyledi. Diaspora Çerkeslerinin iç politika ya da dış politika-anavatan ile ilgili konulardan hangisine ağırlık vereceğine karar vermesi gerekeceğini belirtti. Ayrıca diasporada gittikçe farklılaşan yapılanmaların hem birbirleri ile olan ilişkilerini hem de anavatan ile olan ilişkilerini gözden geçirmek zorunda kalacağını vurguladı. 2001 yılında bir kırılma yaşayan küresel sistem açısından 2014 Ukrayna-Kırım krizinin yeni bir milat olarak kabul edildiğini belirtti. Bundan sonra Batı’nın Rusya’nın üzerine ısrarlı bir şekilde gideceğini ve bu baskıların daha saldırgan ve otoriter bir Rusya ortaya çıkaracağını söyledi. Bölgede rekabetten çatışmaya geçildiğinden, yeni bölgesel tanımların yapılacağını bu yeni dönemin, K.Kafkasya’nın da dahil olduğu, Ukrayna’dan Afganistan’a kadar olan coğrafya üzerinde sert etkilerinin olacağını vurguladı. Ancak bu çerçevede Çerkeslerin varlığının ve güvenliğinin hiçbir yerde tartışılmadığını belirtti. Rusya’nın Karadeniz ve Hazar bölgesindeki yakın çevresini kimse ile paylaşmak istemediğini ve buradaki unsurların kendi politikasına bağımlı sınırlı egemenliğe sahip yapılar olarak kalmasını tercih ettiğini vurguladı. Ancak yakın çevredeki unsurlarında Rusya ile sorunlarını uluslar arası alana taşıdığını, daha önce bu alana girmek istemeyen Batı’nın da bu defa müdahil olabileceğini söyledi. Çerkeslerin önümüzdeki dönemde; Türkiye içinde siyasi temsil, soykırımın gündeme getirilmesi ve Rusya ilişkilerin geleceği gibi konularda yaşamsal tercihler yapmak zorunda kalacağını ve seçilen tarafa göre kaderinin belirleneceğini ve de yeni çatışmaların yaşanabileceğini vurguladı.
p>Konferansının ikinci gününün birinci oturumunda örgüt temsilcileri konuştular.
Necdet Akoğlu (Abhaz Dernekleri Federasyonu); Abhazya’nın tarihsel süreci, Abhazya Cumhuriyetinin kuruluşu, günümüzdeki yönetim şekli, demografik, siyasi ve ekonomik durumu hakkında bilgiler verdi. BM, NATO, AGİT, AB gibi uluslararası kurumların veya ülkelerin Abhazya’nın bağımsızlığını tanımadıklarını ve Gürcistan’ın toprak bütünlüğüne vurgu yaptıklarını söyledi. Günümüzde Kuzey Kafkasya diasporası yerine Abhaz, Adıge, Çeçen veya Oset diasporasından söz edilebileceğini ve bu durumun da kendine has siyasallaşma ve örgütlenme modelini beraberinde getirdiğini ve Türkiye’de bu ayrışmanın yaşandığını söyledi. Türkiye’deki örgütleri ortak hedefe yönlendirmek için konfederasyon tarzında merkezi bir yapıya ihtiyaç olduğunu vurguladı. Abhazya’nın tanınması, dönüş, çifte vatandaşlık, doğrudan ulaşım, ticari ilişkilerin kurulması asimilasyonla mücadele, anadilde televizyon yayını gibi sorunların çözümü için müşterek çalışılması gerektiğini belirtti.
p>Sönmez Can (Birleşik Kafkas Konseyi Derneği); Birleşik Kafkasya düşüncesinin; Hazar Denizinden Karadeniz’e kadar uzanan Kuzey Kafkasya’yı, ortak bir tarih ve kültüre sahip coğrafya olarak kabul ettiğini ve Türkiye’de yaşayan Kuzey Kafkasya kökenli vatandaşların bir Kafkas Lobisine dönüşmesine çalıştığını söyledi. Çerkeslerin Osmanlı dönemi ile günümüzdeki nüfus yapısı ve yerleşimleri hakkında bilgiler verdi. Kafkas kökenlilerin en büyük ve acil sorununun, Kafkasya ve diasporada yaşanan asimilasyon ile halkımızın maruz kaldığı soykırım olduğunu söyledi. Soykırımın tanınması için Türkiye, Rusya, Avrupa Parlamentosu ve ABD nezdinde yapılan çeşitli girişimlerden bir sonuç alınmadığını belirtti. Türkiye’nin Kafkasya’da yaşayan soydaşlarımızla yakından ilgilenmesi, orada yaşanan insan hakkı ihlallerine net tavır alması ve ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilere temaslara ağırlık verecek politikalar üretmesi gerektiğini vurguladı. Türkiye’deki örgütlerin ön koşulsuz olarak konfederasyon çatısı altında toplanması gerektiğini söyledi.
p>Hatko Schamis (Çerkesya Yurtseverleri); Günümüzde yeni dünya düzenine entegre olmuş ve olmak istemeyen ülkeler arasında mücadele yaşandığını belirtti. Çerkes halkının varlığı ve geleceği için gerekli hak ve özgürlükler formüle ederek talep etmesi, görünür olmak için gerekli ittifakları kurması gerektiğini vurguladı. Kafkas kimliğinin Çerkes halkını asimile etmenin aracı olduğunu söyledi. Çerkes kimliği altında örgütlenilmesi gerektiğini belirterek Demokratik Çerkes Dernekleri ve Federasyonu kurulmasını önerdi. Ayrıca Kaffed’in Çerkes halkının birlik ve beraberliği için önemli bir örgüt olduğunu, vatana dönüş ve vatanda ulusal birlik için çalışırken yaşadığımız ülkede demokratik hak ve özgürlüklerimiz için mücadele etmesi gerektiğini söyledi.
p>Gış Özün Candemir (Demokratik Çerkes Hareketi); Uluslararası güçlerin Kafkasya, Ortadoğu ve Balkanlar başta olmak üzere tüm dünyayı yeniden dizayn etmekte olduğunu söyledi. Türkiye’de ise kendinden olmayanı yok sayan sivil bir vesayet sisteminin yarattığı biat mekanizmasıyla, toplumu haksızlıklara karşı dirençsiz bıraktığını ve şiddetin dilinin toplumu esir aldığını vurguladı. İktidarın kendi politikalarını güçlendirecek konuları gündeme taşıdığını, halkların yaşamsal taleplerini ise siyasi pazarlık malzemesi haline getirdiğini belirterek “150 yıldır birlikte yaşadığı Çerkesleri henüz keşfedemediğini” söyledi. Soykırım ve sürgünün bıraktığı ağır izler, asimilasyon ve anadil sorunu, nüfusun azlığı, Kafkasya ile bağların yeterince güçlü olmaması, anavatan yerel yönetimlerinin özgül durumları, Rusya kontrolündeki DÇB ve toplumumuzun %90’nın siyasi-politik meselelere uzak duruşunun en önemli sorunlarımız olduğunu belirtti. Çözüm konusunda; Çerkes Halk Meclisleri üzerinden siyaset yapılması, Rusyacılık anlayışının panzehiri gibi sunulan Amerikancılık anlayışına karşı çıkılarak tam bağımsız bir politika izlenmesi, bu ülkedeki etkin dinamiklerden Kürtler, Aleviler ile eşit şartlarda işbirliği yapılması, Çerkeslik mücadelesinin emek, kimlik, çevre, kadın meseleleri ile birlikte ele alınması, ulusal veya uluslararası baskı politikalarına karşı bağımsız, demokratik ve birleşik bir duruş sergilenmesini önerdi.
p>İkinci günün ikinci oturumunda anadil eğitimi konusunda sunumlar yapıldı.
Y.Doç. Dr. Fehmi Altın (Düzce Üniversitesi); Türkiye’de bir ilk olan Düzce Üniversitesi Çerkes Dili ve Edebiyatı Bölümünün açılma sürecini ve üniversitesi rektörü Prof. Dr. Funda Sivrikaya Şerifoğlu’nun verdiği desteği anlattı. Adıgey Üniversitesi ile Düzce Üniversitesi arasında yapılan işbirliği anlaşmaları ve geçtiğimiz günlerde Düzce Üniversitesinde, Kabardin Tekstil’in maddi katkılarıyla açılan dil laboratuarı hakkında bilgi verdi. Şubat ayından yüksek lisans eğitiminin başlayacağını, başarılı olanların doktora yapabilmesi için Adıgey Üniversitesi ile anlaşma yapıldığını söyledi. Bölümün bir amacının da Adıge yaşam felsefesinin araştırılarak yeniden topluma kazandırılması olduğunu vurguladı.
p>Psımıth İsa Elagöz (Adana Derneği); Adana Derneği’nin başlattığı çalışma çerçevesinde UNICEF, Aile ve Sosyal Politikalar, MEB ve yerel belediye işbirliği ile anadilde de eğitim veren anaokulunun açılış süreci hakkında bilgiler verdi. Anaokulunda öğleye kadar MEB müfredatı, öğleden sonra gönüllü öğretmenler tarafından anadilde eğitim yapılmakta olduğu söyledi. Proje ortaklarından Belediyenin verdiği taahhütleri yerine getirmediğini, son zamanlarda bazı giderlerin dernek tarafından karşılandığını vurguladı. Çocukların anadilimizi öğrenmeler için bu tip özel kreşlerin açılması gerektiğini söyledi.
p>Haguare Ertan Koyuncu (Kaffed); Federasyon tarafından yapılan anadil çalışmalarını anlattı. Derneklerdeki ve okullardaki seçmeli derslerde yaşanan sorunlardan bahsetti. Bu yıl 12 Adıgece sınıfında 150 öğrencinin, 1 Abazaca sınıfında 15 öğrencinin ders aldığını belirtti. Ayrıca Kayseri ve Maraş’ta sertifikalı anadil eğitmenleri yetiştirmek için eğitici eğitimi için kursları açıldığını söyledi.
p>Mazereti nedeniyle katılamayan ve Kayseri Şehit Aziz Özkan Ortaokulunda, Türkçe öğretmeni olan Dijan Toğan Sürücü’nün göndermiş olduğu ve 2013-2014 eğitim yılında 16 öğrenci ile seçmeli Adıgece sınıfının açılışı ile uygulamalar sırasında yaşanan sorunların anlatıldığı özet sunum Ertan Koyuncu tarafından okundu.
p>Yemuz Bayazıt Tarakçı (Radio Liberty muhabiri); Çerkeslerin 150 yıldır zor dönemler yaşadığını belirterek bütün bunlara rağmen anadilimizin hala konuşulabildiğini söyledi. Ayrıca diasporada son yıllarda bazı sevindirici gelişmelerin olduğunu ve anavatan ile ilişkilerin artmasının önemli olduğunu belirtti. Türkiye’de 20 yaşın altındaki gençlerin anadilini bilmiyor olmasının üzüntü verici olduğunu ve ana dilini konuşamayan, ana diliyle düşünemeyen bir toplumun kültürüne sahip çıkamayacağını vurguladı. Çerkes toplumunun en öncelikli meselesinin anadilin yaşatılması olduğunu, bu konuda öncelikle gelecek nesle anadilimizin şarkılarla, şiirlerle, masallarla sevdirilmesi ve devamında devletinde desteği ile anadilimizi öğretme ve kullanma ortamlarının oluşturulması gerektiğini söyledi. Bu çalışmaların da ancak toplum bilinci ve toplumsal birliktelik ile mümkün olabileceğini vurguladı.
p>Bu bölümde ayrıca iki genç kardeşimize program dışı konuşma yapmaları için söz verildi.
Guşan Apiş; 150 yıl önce bu topraklara gelen halkımızın 50 ayrı bölge ve yaklaşık 900 yerleşim birimine dağıtıldığını söyledi. Savaşçılığı ve sadakati ile bilinen Çerkeslerin tarih boyunca egemenler tarafından “kullanışlı potansiyel” olarak görüldüğünü ve her iktidar odağının kendi Çerkesi yaratmaya çalıştığını vurguladı. Temel sorunumuzun “tercihlerimizi güç odakları mı yoksa halklarımızın ihtiyaçları mı belirliyor?” olduğunu söyledi. Geleceğimizi; insanlık ve Çerkeslik için direnenlerle kendi gücümüze dayanan örgütlerimizin kurulabileceğini belirtti. Aynı zamanda akademik çevreler, gazeteci-yazarlar, sanatçılar ve demokratik kitle örgütleri ile birlik ve dayanışma içinde olunması gerektiğini vurguladı.
p>Düzce Üniversitesi Çerkes Topluluğu adına konuşan Semay Sarlak Çerkes Kültürü ve Tarihi Öğrenci Topluluğu ve Düzce Üniversitesi Çerkes Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencileri adına bu konuşmayı yaptığını söyledi. Öğrenci topluluğunun Çerkes adını ilk kullanan topluluk olduğunu belirterek sadece halk oyunları ile bütünleşen değil, temelinde Xabze olan kültür ve tarihin yaşanması kaygısıyla çalışmalar yaptıklarını vurguladı. 14 Mart Anadil Günü, 21 Mayıs ve Tsey Mahmut adına etkinlikler düzenlediklerini, kültürel alandaki çalışmalarının devam edeceğini, anavatandaki gençler ile iletişime geçerek bazı sosyal projeleri hayata geçireceklerini söyledi.
p>Üçüncü oturumda ilk konuşmacısı olan Sezai Babakuş (İstanbul); Toplumumuzun geçmiş, şimdi ve gelecekten oluşan bir köprünün ortasında bir geçmişe ve bir geleceğe baktığını söyledi. Halkımızın geçmişte çektiği acıları unutmadan yaralarımızı sarmak ve güçlü bir gelecek kurmayı istiyorsak bugün önümüzde uygun bir ortamın olduğunu vurguladı. Bu yolda akıl, beceri, umut, cesaret ve kararlılıkla daha iyi örgütlenerek, siyaseti, diplomasiyi daha iyi öğrenerek ve uygulayarak, diaspora-anavatanın gücünü birleştirerek, anavatana dönüşü hızlandırarak, üreticiliğimizi ve girişimciliğimizi artırarak başarılı olunabileceğini belirtti. Diasporada kendimizi tanıma çabalarının hamaset ve öğrenmeden hüküm oluşturmak gibi nedenlerle zorlukla ilerlediğini söyledi. Toplumun çoğunluğu nezdinde kabul görecek hedeflerin belirlenmesi, örgütlenme paradigmasının değiştirilerek toplum adına vizyon belirleyecek karar mekanizmasının oluşturulması ve diaspora anavatan dayanışmasını sağlayarak dönüşü önceleyen nitelikli anavatan-diaspora ilişkilerinin geliştirilmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca siyaset, tarih, dil-kültür alanlarında faaliyet gösterecek ortak enstitüler, düşünce kuruluşları, okulların kurulmasını ve ekonomik alanda girişimciliğin teşvik edilmesi gerektiğini söyledi.
p>Miraç Dug (Adıgey Cumhuriyeti); Tıj İlkay Dönüş Yolu Projesi hakkında bilgiler verdi. Bu projenin amacının, Adıgey’e dönüş yaparak oturum ve vatandaşlık işlemleri yürütenlerin zorunlu adres kaydı ve uygun fiyatlı konaklama ihtiyacını karşılamak, yerleşimcilerin dil öğrenimleri sağlamak olduğunu söyledi ve projenin tamamlanmasının, az yada çok demeden, herkesin vereceği destek ile mümkün olabileceğini vurguladı. Son yirmi beş yılda anavatana dönüş yapanların diaspora ülkelerinden vatana bir köprü kurduklarını ve dönüşün ulusal varoluş direnci olduğunu söyledi. Adıge ulusal varlığının diasporada uzun bir süre devam edemeyeceğini belirterek nüfus sorunu çözülmediği takdirde anavatandaki varlığının da tehlikede olduğunu belirtti. 150 yıllık ayrılıktan sonra, vatanından uzak düşmüş insanlara vatanı yeniden anlatmak ve tanıtmak, bir ve beraber olmaya ikna etmek için uzun, sabırlı ve örgütlü çalışmalar yapılması gerektiğini vurguladı.
p>Adnan Özveri (Abhazya Cumhuriyeti); Abhazya’da diasporadan gelenlerle ilgilenen, onlara gücü ve olanakları elverdiğince kol kanat germeye çalışan bir devlet kurumu olduğunu ve bu konuda birçok yasal düzenleme yapıldığını, yapılmaya da devam edildiğini söyledi. Abhazya’ya yerleşmek isteyen Abaza ve Ubıhların geri dönüş komitesine başvuruda bulunmaları yeterli olacağını belirtti. Ancak Abhazya’nın vaat edilmiş topraklar veya bir düşler ülkesi olmadığını ve geri dönüş konusunda temel belirleyicinin ekonomi olduğunu vurguladı. Abhazya’nın artı değer yaratacak nüfusa ihtiyacı olduğunu ve kalifiye elemanlarının daha kolay uyum sağlayacağını belirtti. Tarım ve turizmin çalışılabilecek, yatırım yapılabilecek alanlar olduğunu söyledi. Geri dönüşün kişilerin üstesinden gelebileceği bir konu olmadığını, Abhazya’nın içinde bulunduğu durumu göz önünde bulunduran sistematik bir Geri Dönüş Politikasına ihtiyaç olduğunu vurguladı.
p>Uğur Pihava (Reyhanlı Derneği); Günümüzde Ortadoğu’da yaşayan Çerkeslerin Osmanlı - Rus Savaşı (93 Harbi) sonucunda bir kez daha sürgün edilerek bu bölgeye yerleştirildiğini söyledi. Suriye’de yaklaşık üç yıldır devam etmekte savaş nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalan soydaşlarımıza yardımcı olmak için Kaffed tarafından, Türkiye'ye giriş noktalarına en yakın olan derneklerimizin yöneticilerinin de içinde olduğu Suriye Kriz Komitesi kurulduğunu belirtti. Bu komitenin çalışmaları sayesinde yaklaşık 2000 soydaşımıza ulaşıldığını ve bu soydaşlarımızın Türkiye’de çeşitli bölgelerde yaşamaya çalıştıklarını söyledi. Rusya Federasyonunun Anavatana gitmek isteyen soydaşlarımıza kota, vize sınırlamalarıyla engellemeye çalıştığını belirterek demokratik taleplerimizin başta Rusya Federasyonu olmak üzere AB, BM, UNESCO, Uluslararası İnsan Hakları Örgütü gibi uluslararası kuruluşlara güçlü bir şekilde iletilmesi gerektiğini vurguladı. Ve federasyon, dernek, oluşum, grup, kişiler ve kısacası Çerkes toplumunu oluşturan ve bu konuda sorumluluk duyan herkesin elini taşın altına koyması gerektiğini söyledi.
p>Vezir Savrum (Kayseri); Diasporadaki birçok Çerkesin en büyük hayalinin anavatanda yaşamak olduğunu söyledi. Anavatanda nüfus problemi olduğunu ancak diasporadan şimdiye kadarki dönüşlerin nüfusu ve ekonomik gücü arttırmadığını belirtti. Önemli bir kesimin Rus düşmanlığı veya cihat ile meselenin çözüleceğini düşündüğünü söyledi. Ayrıca aynı kandan insanların oluşturduğu bir devletten ziyade aynı bakış açılarının devletleştiği yada somutlaştığı bir siyası ortamın arzu edildiğini vurguladı. Vatanın Çerkes halkı için “kurtarılacak bir unsur” değil “sahip çıkılacak bir unsur” olması gerektiğini belirterek yüzü vatana dönük insanların bir şekilde vatanda yaşamalarını sağlamanın en somut hedef olduğunu belirtti. Bu konuda doğru yönlendirmeler yapmanın entelektüellerin görevi olduğunu vurguladı. Anavatana dönüş yapanların, diasporada yıllarca savundukları ideolojilerle vatanın kurtarılamayacağını, vatanın çatışmaya değil barışa ihtiyacı olduğunu anladıklarını ve bu gerçeklere diasporanın kulaklarını tıkadığını vurguladı. Vatan ile diasporanın birbirlerini gerçek anlamda tanımalarına yönelik etkinliklere ağırlık verilmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca Rusya’nın Çerkes halkının acılarını anladığını ve orta vadede Çerkes halkının tarihi acılarını çözeceğini ilan etmesi gerektiğini belirterek atılacak iyi niyetli adımlarla bunu pekiştirmesi gerektiğini vurguladı.
p>Ergün Yıldız (Kabardey-Balkar Cumhuriyeti); Sovyet sistemi yıkıldıktan sonra merkezi sistemin zayıfladığı dönemlerde anavatandaki insanların, diasporadaki kardeşlerinin bu fırsatı değerlendirerek yurtlarına döneceklerine ve yeniden bir millet olacaklarına umut bağladığını ancak bu beklentinin gerçekleşmediğini söyledi. Otuz yıllık süreçte çeşitli nedenlerle diasporadan anavatana gidenlerin arasında farklı amaçlar güdenler olduğunu ve birçok olumsuz örnekler yaşandığını belirtti. Anavatandakilerin Sovyet sisteminden miras mantalitelerini anlamak için empati kurmak yerine hemen her alanda eleştiri yapıldığını, sistemlerinin küçümsendiğini ve oradakilere siyaset dayatılmaya çalışıldığını vurguladı. Rusya’nın kısa sürede toparlanarak duruma el koyduğunu, hızla üniter bir yapıya doğru gittiğini, yerel idarelerin bazı yetkilerinin ellerinden alındığını, bu durumun dönüşü daha da zorlaştırdığını belirtti. Bugün vatanda her şeyi kontrol altına almaya çalışan bir devlet mekanizması olduğunu belirterek bürokrasi ve halkında yüzünü tamamen Moskova’ya döndüğünü, geleceklerini Rusya ile birlikte görmeye başladıklarını söyledi. Ve sonuç olarak anavatan ve diasporanın birbirlerine güveninin kalmadığını ve birlikte bir gelecek kurmaya dair umudunda artık tükenmiş olduğunu belirtti. Diasporada yapılan her eylemin anavatana yansımalarının göz önünde bulundurulması gerektiğini vurguladı. Anavatan-diaspora arasında karşılıklı güven bunalımının ağırlıklı olarak diasporanın samimiyetsizliğinden kaynaklandığını belirterek karşılıklı güvenin yeniden kurulması için ilk adımın diasporadan gelmesi gerektiğini söyledi. Vatana dönüşün anavatan ile diaspora arasında bir diyalog ve barış köprüsü olduğunu, hem anavatanda demografi sorunun hem de diasporada yok olmaya karşı yegane çözümün dönüş olduğunu belirtti. Çerkes halkının dönüş hareketini yeniden canlandırması gerektiğini belirterek günümüze koşullarına uygun çözüm yollarının aranmasının bir zorunluluk olduğunu vurguladı. Çerkes örgütlenmelerinin kimlik ve vatan bilinci oluşturacak faaliyetleri ön planda tutarak belli bir disiplin içinde yerel ve ulusal düzeyde politikalar geliştirmesi gerektiğini söyledi.
p>
Dördüncü oturumun ilk konuşmacısı C.Murat Canlı (Ankara); Kurumsallaşmanın, demokrasinin, eğitimin önemini vurgulayarak örgütlenmelerimizin demokrasiyi içselleştirerek, kimlik bilincini inşa ederek, profesyonelleşme ve kurumsallaşma sürecinin sabırla devam ettirmesi gerektiğini söyledi. Örgütlerimizdeki kadın ve genç yönetici sayısını konusunda istatistikler vererek, Çerkes örgütlerindeki kadın/genç katılımını ve etkinliğini arttırmak amacı
nan
Kaffed