[EVRENSEL] Çerkes sürgününün 150. yıl dönümünde büyülü anavatan Kafkasya’ya bir bakış: “Kabardey - Balkar ve Çerkesler”.
Feriye Lokantası 23-29 Mayıs arasında özel bir fotoğraf sergisine ev sahipliği yapacak. Çerkes sürgününün 150. yıl dönümünde büyülü anavatan Kafkasya, Serina Haratoka Tara’nın objektifinden yeniden hayat bulacak. Fotoğrafçının ilk kişisel sergisi olan “Kabardey – Balkar ve Çerkesler” sergisi doğasıyla, insanıyla, sokaklarıyla, danslarıyla, müzikleriyle, yemekleri, kıyafetleri ve güzellikleriyle Kafkasya’da Kabardey boyunun anavatanı olan Kabardey-Balkar özerk cumhuriyetini gözler önüne serecek. Serginin küratörlüğü ise Çağla Cabaoğlu’na ait. Çerkes fotoğraf sanatçısı Tara, Çerkesleri ve Çerkes kültürünü anlattı.
21 Mayıs etkinlikleri ve 21 Mayıs platformunun da gösterdiği üzere daha çok birleşme, taleplerini ortaklaştırma yoluna girmiş görünüyorlar. Bunun sanatsal alandaki etkileri nasıl oldu? Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
KAFFED’le birlikte Çerkesler kendi kabuklarından çıkıp Türkiye’ye ve dünyaya kendilerini anlatmak, temel demokratik haklar doğrultusunda kültürlerini yaşatmak ve kimliklerini korumak bazlı taleplerini dile getirmek ve özellikle anayurttan koparılıp dünyanın dört bir yanına dağılmamıza sebep olan soykırım ve sürgün gerçeğimizin bilinmesini sağlamak amacını edindiler. Bu sürece paralel olarak dernekler de gerek bireysel gerek KAFFED çatısı altında sadece kendi toplumuna yönelik olmayan daha çok etkinlik yapar hale geldiler. 21 Mayıs etkinlikleri bunun en güzel örneği. Bunun yanında Çerkes sanatçıların bir araya geldiği etkinlikler organize edildi, örneğin Çerkes ressamları, Çerkes el sanatları uzmanları, Çerkes dans grupları ve müzisyenlerinin ortak sergileri ve gösterileri düzenlenmeye başladı. Bu süreçte ayrıca anavatanla ilişkiler gelişti ve oradaki Çerkes ve Abhaz sanatçılar Türkiye’ye davet edildi, ya da ortak etkinlikler düzenlendi. Örneğin bastan sona Çerkesce olan tiyatro oyunları sergilendi. Benim kuşağım ve benden önceki kuşak maalesef dili bilmiyor. Ama bu etkinlikte orta yaş üstü izleyicilerin kalplerindeki heyecanı ve gözlerindeki mutluluk gözyaşlarını görmenizi isterdim.
RUSLAN TSRYM’IN “SÜRGÜN ANITI” YARIN AÇILIYOR
Sanatsal alanda öne çıkan, sizi etkileyen başlıca çalışmalar neler oldu? Yeni Çerkes sanatçılar kimlerdir, onları bize tanıtır mısınız?
Kafkasya seyahatimde daha önce çok tanımadığım sanatçılarla bizzat tanışma fırsatı buldum. Bunlardan en çok etkilendiğim Ruslan Tsrym oldu. Ressam, heykeltraş hem de iyi bir dilbilimci olan Tsyrm Kafkas kültürünü ve Nart Destanı’nı postmodernist çizgilerinin arasına çok usta bir disiplinle yerleştirmiş. Bir suredir Nart Destanı ile ilgili araştırmalar yapıyor. Ruslan’ın Çerkes boylarının birlikteliğini bir hayat ağacı seklinde tasvir ettiği heykelinin bir replikası Kartal’da “Sürgün Anıtı” olarak bulunuyor. 21 Mayıs Sürgünün 150. yıl anma töreni o heykelin önünde yapılacak. İkinci bir isim Ruslan Shemeyev, Saint Petersburg Kraliyet Akademisinden dereceyle mezun olmuş çok başarılı bir ressam. Oldukça karmaşık ve enteresan kişiliği ile onunla tanışmak ilginç bir tecrübeydi. Kafkasya’da tanışma imkanı bulduğum bir başka sanatçı da Muhadin Kishev, Çerkes kültürüyle Avrupa peysajını birleştirerek yarattığı eserleri tam bir renk cümbüşü. Kendisi İspanya’da yaşıyor ve Avrupa’da oldukça bilinen bir ressam. Türkiye’de yasayan Çerkesler, sanatçılar da dahil olmak üzere aslında çok uzun yıllar Çerkes kimliklerini pek dışarıya vurmadılar, kendi içlerinde yaşadılar ve sadece cemiyet içinde ya da yakın çevrelerince bilindi. Yukarıda bahsettiğim surece paralel olarak Çerkes kimliğini ifade eden sanatçılar arasında ilk adini saymak istediğim çok genç yaşta kaybettiğimiz ve anne tarafından da yakın akrabam olan rahmetli Meral Okay, Mehmet Aslantuğ, ressam Faruk Cimok aklıma gelen ilk isimler. Bugüne baktığımızda yeni jenerasyon arasında Çerkes kimliğini önde tutan çok başarılı oyuncular olduğunu düşünüyorum. İrem Sak, Güpse Özay, Mert Fırat, Kanbolat Görkem Aslan eminim uzun yıllar sinema tv ve tiyatroda zevkle izleyeceğimiz isimler olacaklar…
KİMLİKLER ANAYASA’DA GÜVENCE ALTINA ALINMALI
Çerkeslerin anavatanını fotoğraflamak nasıl bir duygu oldu sizin için? Birçok Çerkes anavatanına gitmediği halde sizin fotoğraflarınızla oraları görme şansına sahip oluyor. karşılaştığınız tepkiler nasıldı?
Gerek Çerkes iş adamlarımız gerekse dernekler vesilesiyle ilişkiler yoğunlaştı ve bizler gidip gelenlerden dinlemeye başladık anavatanı. Yani giderken bihaber değildik. Ama kendi gözlerinizle görmek, sokaklarda, dükkanlarda, her yerde bir zamanlar sadece küçük aile ortamlarında annenizin, babamızın, yakın akrabalarımızın konuştuğu dili duymak, yine kendi küçük çevrenizde tanık olduğumuz adetlerin ilişkilerin, kültürün orada bir ülkede/ cumhuriyette yaşandığına tanık olmak gerçekten sizi inanılmaz bir şekilde etkiliyor. Ben ki yıllarca kendimi kendi kültürümden çok uzakta görmüş olsam da, orada hissettiğim aidiyet duygusunu inkar edemem. Soydaşlarımın tepkilerini de bu sergi ile değerlendirme fırsatı bulacağım...
Yeni anayasa süreci ve demokratikleştirme açısından Çerkesler ne istiyor?
Çok bilinen bir söz vardır: Biz bu topraklar için ölürken Türkçe bilmiyorduk, şimdi de kendi dilimizi bilmiyoruz. Bu bağlamda yeni anayasa surecinde bireyin temel alınıp bireysel hakların güvence altına alınması, hiçbir dile, ırka, etnik kökene, cinsiyete, dine, siyasal düşünceye, inanca yönelik ayrımcılık yapılmamasını, devletin tüm kimlikleri güvence altına alması, ve bu kimliklerin korunup barış içinde yaşatılmasının desteklenmesini istiyor diyebiliriz.
FARKLILIKLAR TEHDİT DEĞİL, ZENGİNLİKTİR
Çerkes kültür ve sanatının gelişmesi için devlet neler yapabilir, talepleriniz nelerdir?
Türkiye’nin dünyadaki en büyük medeniyetler beşiği olduğunu düşünüyorum. Doğuyla batının böylesine birleştiği içice geçtiği müthiş bir sentezde yaşıyoruz. Ancak geçmişte ve günümüzde yaşanılan karışıklıklar ve karşıtlıklar maalesef bu kültürel zenginliğin tadına varmamızı engelleyerek bizi birbirimizden uzaklaştırıyor. Aslında yapmamız gereken bizden farklı olanı tanımaya, anlamaya çalışmak olmalı. Amacım, bir öze dönüş ve globalleşen dünyada tutunmamız gereken değerleri hatırlatma çabası. Türkiye’nin böyle bir adıma ihtiyacı var insanların bakış acılarını genişletmek, farklılıkları normalleştirmek, hoşgörülerini, bilgi seviyelerini ve hayal güçlerini yukarı çekmek sanatçıların görevi. Öncelikle devletin bunu desteklemesi gerekiyor kanımca. Öteki tarafta devlet Türkiye topraklarında konuşulan dilleri ve kültürleri bir tehdit değil de bir zenginlik olarak görmeli. Bu kapsamda öncelik dile verilmeli, diğer azınlık dilleri gibi Çerkes dillerinin öğrenilmesi teşvik edilmeli. Bu eğitim programlarıyla, radyo ve televizyon yayınlarının desteklenmesiyle gerçekleştirilebilir. Ayrıca Çerkes kültürünün yaşatılmasını amaç edinen sivil toplum kuruluşlarının da desteklenmesi bu kapsamda yapılan çalışmaların başarılı sonuçlar vermesini sağlayacaktır.
TÜRKİYE’NİN DÜĞÜNLERİ
Yeni projeleriniz var mı, neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Etnik kimlikler, gelenek ve göreneklerle ilgili merakım yeni projemde de başrolü oynuyor. Kısa zaman sonra start alacak olan fotoğraf projem Türkiye’de bulunan tüm farklı etnik kökenlerde, dinlerde hatta illerde bile farklılık gösteren düğün adetleri ile ilgili. Sadece araştırma kısmı bile oldukça heyecanlı geçiyor. Türkiye’nin dört bir yanında birçok düğüne katılıp her yöreye, kökene ait değişik evlilik adetlerini fotoğraflamayı amaçlıyorum. Dediğim gibi amacım; insanlara biraz olsun kendilerinden farklı gördüklerini normalleştirmek, biraz öze dönüş ve çokça da kaybolmaya yüz tutmuş değerleri hatırlatma çabasını içeriyor...
[Kaynak: Evrensel, 20 Mayıs 2014]
p>nan
Ercüment Akdeniz]