Orhan Alparslan’ın anısına
1 - DİLLER
Bütün dilleri konuşmak isterdim
Yeryüzündeki tüm dilleri.
Latince olsun isterdim şiirleri.
Farsça bütün masallar;
İtalyanca operalar, aryalar;
Tanrıya Arapça dualar...
Türküleri Türkçe, Kürtçe, Lazca söylerdim
Cazla semah dönerdim.
Tiyatrolar İngiliz,
Resimler Flaman.
Yazılar Çince.
Ağıtlar Portekiz
Danslar İsponyolca, Baskça, Çerkesce.
Senfoniler Alman,
İsyanlar Meksikalı,
Aşk Fransızca.
Ninniler Hintçe.
Şölenler, Elence olmalı mutlaka
Öyküler Rusça.
Japonca törenler:
Rengarenk yiyecekler
Lotuslar, nilüferler, ipekler...
Barış;
Yeni doğmuş bir bebek
Gülücükler saçar yeryüzüne.
Annesini emerek.
Hüzün, İbranice,
Sabır, Sessizce...
Ölüm, herkesin kendi dilince;
Lehçe, Keltce, Ermenice...
Bütün dilleri bilseydim eğer
Yine de söylemezdim marşları.
Ve
Bütün dillerde,
Bütün dinlerde,
Yasaklardım savaşları.
Dilim tutuluyor çünkü ölü çocukları görünce
Ne Umut kalır, ne Uygarlık, ne Sanat...
Ne Geçmiş,
Ne Gelecek
Bir halk ölmüş demektir,
Bir gün, dili ölünce.
2 - ANADİL
Bir daha dünyaya gelseydim eğer
Herşeye yeniden başlardım.
Dolaşırdım yeryüzünü adım adım
“Ölü Dilleri” arardım.
Dağlara taşlara saçılmış
Eski sözcükleri toparlardım.
Boynumda hamayıl gibi “ha”
Adım Simurg,
Soyadım Anka.
Gökyüzüne ağardım;
Kafdağının tepesine konar,
Küllerimden doğardım.
Kılavuzum olurdu
Sosruko Nart.
Yoldaşım, kanatlı bir At.
Altımda Karadeniz, Akdeniz,
Dicle, Fırat.
Atlantis,
Mu.
Arardım kökenimi, soyumu
Nereli
Ve
Kim olduğumu.
Terkimde Hatti, kucağımda Hitit,
Ne Yitik Zebur,
Ne Ahdi Atik,
Ne Ahdi Cedid,
Ne Turu Sina’da Musa,
Ne çarmıhta İsa.
Damgalar,
Çiviyazıları,
Kil Tabletler...
Ve,
Tabula Rasa !
Afrika’dan, Asya’dan geçerdim.
Soluklanırdım Mezopotamya’da.
Rastlardım Nuh’a, Ağrı Dağı’nda.
Asma Bahçelerinde Babil’ in
Kan kırmızı şarapları içerdim,
Kan izlerini bulurdum Kabil’in.
Mısır’a sürerdim atımı sonra,
Nil Nehrinde konuk olurdum Firavunlara:
Siris, Osiris, Ra!
Seslerin resmini çizerdim duvarlara.
Do, Si, La, Sol, Fa, Mi, Re.
Ve yeni anlamlar biçimlere,
Üçgen, kare, daire.
Mavi, Sarı, Kırmızı...
Binlerce yıllık damgamızı
Vururdum Tarih’in yüreğine.
Ah, bir tek yitik sözcüğü bulsaydım eğer,
Çözülürdü dilimdeki düğümler.
Şimdi ne yapsam
Ne etsem
Nafile!
Yabancılaştım artık kendime bile
“Anadili giysisiymiş insan”ın.
Susa susa ben dilimi yitirdim.
Başka dillerden sözcükler giydim.
Şimdi ben,
Kırk odalı bir handa,
Kırk yamalı bir yorgan.
Şimdi ben,
Arapça anlayan,
Latince yazıp, Türkçe konuşan bir Pagan:
Anadilini unutup,
Yadırgı dillere tapan.
Bağışla beni Baba,
Bağışla, Anayurdum!
Adıge gibi yaşamıyorum ama,
Artık, Adıgece düşünüyorum.
Anadilimi örtün üstüme,
Anadilimi örtün!
Çıplağım,
Üşüyorum.
Çetin Öner
+''+nan+''+Çetin Öner