2013 bizim için zor bir yıl olacak. Sorunlarımız ağırlaşacak ve artacak. Bu sorunlarla başa çıkma kabiliyetimiz kadar, sorunların çoğunda muhatap konumunda olan Rusya ile ilişkilerimizi yönetme becerimiz de sınavdan geçecek...
2013’deki en yakıcı sorunumuz Suriye’de devam etmekte olan savaşın orada yaşayan kardeşlerimiz üzerindeki yıkıcı etkisidir. Savaş şiddetlendikçe, Şam ve çevresinde olan 80-90 bin kardeşimiz için yaşam mücadelesi daha da zorlaşıyor, ölenlerin sayısı giderek artıyor. Anavatanda ve diyasporada oluşturduğumuz dayanışma gücümüz Türkiye ve Ürdün gibi çevre ülkelere geçebilen ya da anavatana ulaşabilen birkaç bini kucaklamaya yetebiliyor, ama büyük çoğunluk hala Suriye’de ve ne yazık ki elimiz-yüreğimiz onlara ulaşamıyor. Hem orada sıkışıp kalanlara, hem önümüzdeki dönem oradan çıkabilmesi muhtemel onbinler için daha fazlası gerekiyor. İç dayanışma gücümüzü yükseltmek, bu da yetmeyecek, devletlerden ve uluslararası kuruluşlardan daha fazla destek sağlayabilmek gerekecek. Özellikle de Rusya’dan, Türkiye’den ve Birleşmiş Milletler’den...
Belki pekçoğumuz, bu trajik savaşın Suriye’deki Çerkesleri topluca anavatana döndürecek bir ‘hayra vesile’ olabileceğini de varsaymışızdır. Öyle ya, savaşla giden savaşla dönerdi. Ama öyle olamadığını gördük. İki nedenden dolayı: (1) Suriye’yi terkeden kardeşlerimizin büyük çoğunluğu bunu geçici bir durum olarak görmekte ve ilk fırsatta Suriye’ye geri dönmeyi umut etmektedir. Onlar için anavatana kalıcı dönüş, son çaredir. (2) Zaten Rusya Federasyonu tarafından oradaki cumhuriyetlerimize konmuş olan ‘vatandaşlık kotası’ binlerin-onbinlerin dönüşüne imkan tanımamaktadır. Bu konuda insiyatif kullanabileceğini umduğumuz Abhazya’nın ise fiziki imkanları sınırlıdır...
Özetle, Suriye’deki koşullar kardeşlerimize anavatana dönmekten başka çare bırakmazsa ve Rusya’yı kotaları kaldırmaya ikna edebilirsek, yani koşullar çaresizlikler ve mecburiyetler üzerinden denkleşirse anavatana dönüş olabilir. Eh, bundan da nasıl bir hayır çıkar, ayrı konu...
2013’deki en provokasyona açık sorunumuz Soçi Olimpiyatları’dır. 2014’ün hemen başında yapılacak olan bu olimpiyatlara ilişkin toplumsal bakışımız ve tavrımız henüz toptanlaşmamıştır, ‘atalarımızın kemikleri üzerinde olimpiyat yaptırmayız’dan ‘karşı çıkmak nafiledir’e kadar uzanan bir yelpazede bocalıyoruz, herşey bu yıl içinde pişip kıvama erecek...
Tabi ki olimpiyatlar sadece bir araç, asıl mesele bunun üzerinden Rusya ile ilişkilerimizin gidişatını belirlemek. O yüzden Soçi konusundaki tavrımızın pişmesinde kendi düşünsel-duygusal hararetimiz kadar, bunu bizi Rusya karşıtlığına konumlandırmanın aracı haline getirmek isteyen harici güçlerin körükleme çabası de etkili olacak. Soçi konusundaki duruşumuz bu yılki (ve 150. yılı olan 2014’deki) 21 Mayıs anmalarımızın tandansını da belirleyecek...
Hem Soçi Olimpiyatları’na ilişkin hassasiyetimizi hem sürgün trajedimizi Rusya’ya karşı siyasi koz olarak kullanmaya en hevesli güç Gürcistan’daki ABD destekli Saakaşvili iktidarıydı, ancak son seçimde işler tamamen değişti, Rusya’ya yakın olan İvanişvili liderliğindeki muhalefet iktidara geldi. Yeni Gürcistan yönetimi Rusya ile dostluk ilişkilerini geliştireceğini ve olimpiyatlara destek vereceğini ilan etti. Böylece, bizi yönlendirmeye en muktedir harici güç etkisini yitirmiş oldu. Artık kendi düşünsel-duygusal hararetimiz ve bizi din üzerinden Rusya karşıtlığına sürüklemek isteyenlerin manipulasyonları ile başbaşa olacağız, Soçi ve 21 Mayıs duruşumuzu bunlar üzerinden belirleyeceğiz...
2013’deki en sinsi sorunumuz Gürcistan-Rusya yakınlaşmasının Abhazya ve G. Osetya aleyhine sonuçlar doğurması ihtimalidir. Rusya, ‘Abhazya ve G.Osetya’nın hiçbir şekilde pazarlık konusu yapılmayacağını’ sıklıkla dile getirse de, aynı Rusya’nın daha bir yıl önce Dünya Ticaret Örgütü’ne girmesine engel teşkil eden Gürcistan vetosunu kaldırtmak için nasıl Abhazya ve G.Osetya üzerinden pazarlık yaptığını ve onların aleyhine taviz verdiğini unutmamak lazım.
Gürcistan’daki iktidar değişiminin pratik etkileri ve ilişkilerin ne yönde gelişeceği bu yıl kendini belli edecek. Bunda Rusya’nın bölgesel çıkar hesapları ve Gürcistan’ın Rusya’yı kendi politikasına yaklaştırma becerisi kadar, bizim Abhazya’nın ve G. Osetya’nın siyasi kazanımlarını koruma kararlılığımız ve gücümüz de belirleyici olacak.
2013’deki en kırılgan sorunumuz Türkiye’de yeni toplumsal sözleşmenin (anayasa) bizi dışlayarak ya da yok sayarak şekillenmesi ihtimalidir. 1999’dan itibaren bütün kimlikleri kucaklayacak kollektif haklar söylemiyle yükselen demokratikleşme sürecinin giderek Türk-Kürt ve Sünni-Alevi eksenine indirgenmiş olması kaygı vericidir. Öyle görülüyor ki, Meclis Anayasa Komisyonu’nundan bu yıl çıkacak olan yeni anayasa taslağı da bu kalıpta çıkacak.
Evet, biz de diğer kesimler gibi düşüncelerimizi ve taleplerimizi Meclis’e ilettik, kamuoyuna yansıttık. Ancak son yıllarda Türkiye’ye hakim olan siyasi atmosferin bizim ve bizim gibilerin beklentilerini ne kadar dikkate alacağı bilinmezdir. Eksikli bir anayasaya ve ona karşı sesimizi yükseltmeye hazırlıklı olmalıyız...
2013’deki en netameli sorunumuz ise kendi içimizdeki bölünmenin ve çekişmenin daha da keskinleşmesi ihtimalidir. Son beş yıldır iç ve dış dinamiklerin etkisiyle hızlanan ayrışma, bu yıl, yukarıda ifade ettiğimiz sorunların baskısıyla iyice artacaktır. Topluma siyasi önderlik yapma iddasında olanlara yenileri eklenecek ve söylemler giderek sertleşecektir. Karşı karşıya olduğumuz en büyük risk, bu ayrışmanın tartışma zemininden çatışma zeminine doğru sürüklenmesidir.
Özetle, 2013’de daha çok akla, emeğe, beceriye, sağduyuya ve sabra ihtiyacımız olacak. Hepimize kolay gelsin.
Sezai Babakuş, 18 Ocak 2013

Sınav Yılı
Ocak 18, 2013204
Share