Ne Durumdasın Adığecem

 

Adıgecenin sorunları son yıllarda en fazla uğraşılan ulusal problemlerin başında yeralıyor. Bu amaçla yapılanlar da az değil. Adıgecenin devlet dili olması için yasa çıkarıldı. Dili korumak ve geliştirmek, bu amaçla gerekli politik çalışmaları yürütmek üzere bilimadamları, devlet görevlileri, öğretmenlerden oluşan ve Cumhurbaşkanına bağlı olarak görev yapan bir kurul oluşturuldu. 14 Mart Adıge Dili ve Yazısı Günü olarak belirlendi ve her yıl cumhuriyetimiz genelinde kutlanıyor. Eğitim ve öğretim alanında çalışanlar da az işler başarmadılar. Genel şartların çalışmalarımızı desteklemeyip aksine kösteklediği günümüzde dilimizi yine de bir bütün olarak koruyabilmişsek yapılan bu çalışmaların yararsız olduklarını söylemek mümkün olmuyor.

 

Adıgece için yapılanları azımsayamayız. Buna örnek olarak çalışmakta olduğum enstitünün yaptığı çalışmalardan sözetmek istiyorum. Adıgece üzerine enstitümüzde son birkaç yılda yapılan çalışmalar hiç de az değil. Bilimadamlarımızdan Zekoğu Vucujuk, Meretiko Kasım ve Tharkaho Yunus birlikte “Adıge Dilinin Yapısal Özellikleri” adlı kitabı yayımladılar. Ayrıca Zekoğu Vucujuk “Adıgecenin Gramatiği”, Meretiko Kasım “Coğrafi Yer Adları Sözlüğü”, Tharkaho Yunus “Adıge Dilinin Üslup Kuralları”, Gis Nuh “Adıge Dillerinin Karşılaştırmalı Analizi” adlı kitaplarını yayımladılar. Tutaris Mariyet, Tevu Nuriyet, Tiguj Gossim ve Atajih Sayhat’ın kitapları da yayımlanmak üzere sıra beklemektedir.

 

Bu kitapların yanısıra en çok önem verdiğimiz bir başka konu ise sözlük çalışmalarıdır. Enstitümüzün Adıge Dili bölüm başkanı Tharkaho Yunus’un uzun yıllar üzerinde çalıştığı ve geçen yıl yayımlanan “Rusca-Adıgece Sözlük”ün sürekli aranıp soruluyor olması ve ikinci cildinin de merakla beklenmesi bu alanda duyulan ihtiyacın bir göstergesidir. Birkaç yıldır enstitümüzün üzerinde çalıştığı açıklamalı Adıgece sözlüğün birinci cildi de bu yıl redaksiyona hazır olacaktır. Orfografik sözlük de daha önce yayımlananlardan daha büyük ve zenginleştirilmiş olarak yayıma hazırlanmaktadır.

 

Birilerince sanıldığı ve söylenildiği gibi bu sözlüklerle ilgili çalışmalar bir sır ve gizlilik içinde yapılmayıp, yayıma hazır hale geldiğinde tüm ilgili bilimadamlarının görüşlerine başvurulacaktır.

 

Bunlar çalışmalarımızın bir bölümüdür. Adıgecenin korunması ve geliştirilmesi için yaptığımız bir başka çalışma da sözlü edebiyat ürünlerimiz üzerinedir. Önceden yayımlanmış olsun veya olmasın, enstitümüz arşivinde çok sayıda sözlü edebiyat ürünü derlemeleri mevcuttur. Bunları birkaç kitap halinde yayımlamak için çalışmaları başlatmış bulunuyoruz. Bu eserleri, binlerce yıl içerisinde yaratmış olan ulusumuza bir daha yokolmamak üzere kazandırmak amacındayız. Herşeyin istediğimiz gibi yürümediği, parasal sıkıntıların kitaplarımızın yayımını geciktirdiği doğrudur. Buna rağmen masallarımızın yeraldığı birinci kitabı yayımlamış bulunuyoruz.

 

Adıgecenin güzellik ve zenginliğini Nart şarkılarından, halk masallarımızdan, öykü ve atasözlerimizden ve diğer sözlü edebiyat ürünlerimizden daha iyi ne gösterebilir? Biz yaşlı kuşakların bu ürünleri büyüklerimizden dinleyebilmek için geçirdiğimiz uykusuz geceleri anımsamamız ve bunu genç kuşaklara anlatmamız gerekir. Bu nedenle de çıkarmakta olduğumuz bu kitapların her ailede, her okulda ve dileyen herkesin elinin altında bulundurabilmesini arzu ediyoruz.

 

Bu kitapların anlam ve değeri, dilin anlam ve değerinin de üstüne çıkmaktadır. Adıgeliğimizi, insani değerlerimizi kaybediyoruz diye sürekli yakınıyoruz. Tüm Adıgelerin varlığından gurur duydukları gelenek ve görenekleri, aile ve toplum ilişkileri, saygı ve Adıgelik gibi kavramlar en geniş ve ayrıntılı olarak sözlü edebiyat ürünlerimizde mevcuttur ve tüm bunlar Adıge dilinde söylenmiş ve günümüze aktarılmıştır. Bu nedenle dil kaybedildiği anda bu değerler de kaybedilmiş olacaktır. Adıgece ve sözlü edebiyat ürünleri birlikte varolmadıkca ulusal düşüncenin özü, tavır ve davranış şekillerimiz ve dış görünüşümüz de korunamaz. Burada Adıgeceyi bilmeden Adıgeliği, onun gelenek ve göreneklerinin yaşatılabildiğini söyleyenlerimiz çıkabilir. Adıge kökenli veya başka uluslardan olup bu durumda olanlar da az değildir. Aynı şekilde Adıgeceyi iyi bildiği halde Adıgeliğe, onun gelenek ve göreneklerine önem vermeden yaşayanlar da vardır ve bu durumdakiler de günümüzde az değildir. Ancak bu durumlar istisna teşkil etmekte olup, yukarıdaki saptama temel ulusal sorunlarımızdan birini oluşturmaktadır.

 

Burada kitabın öneminin de özellikle altını çizmek istiyorum. İnsanlığın asırlar içerisinde yarattığı uygarlık günümüze kitaplar sayesinde ulaşmıştır. Bugün bizim yayımlamakta olduğumuz kitaplar da aynı şekilde asırlar aşarak gelecek kuşaklara ulaşacaktır. Buna rağmen kitap günümüzde çok zor bir durumdadır. Kitaplar bırakınız dar gelirli insanların, orta gelir gurubunun dahi satın alamayacağı bir durumdadır. İş, aile ve çocuklar için gerekli olan kitaplar yüzlerce hatta binlerce ruble tutarındadır. Bu durum yayımcılığa büyük darbe vurmaktadır. Kitabı serbest pazar ekonomisi dediğimiz olayın insafına bırakmak mümkün olmayıp ona devlet desteği daima gereklidir. Günümüzde kitap için yaptığımız masrafı onun satışından elde etmek mümkün değildir. Bu nedenle kitaba gerekli devlet desteği sağlanmadığı takdirde, tüm uluslardan insanlarımızın eğitimi ve yetiştirilmeleri olumsuz etkilenecek ve bundan ülkemiz büyük kayıplara uğrayacaktır.

 

Amaç şikâyet ve yakınmak olursa değinilecek konu çoktur. Örneğin Adıgece konuşamayan insanlarımız tabiiki dilsiz olmayıp bir başka dilde konuşmaktadırlar. Bu dil bizim için dün olduğu gibi bugün de Rusçadır. Peki Adıgecenin sorunları çoğaldıkça Rusçayı suçlamaya kalkışmak doğru mudur? Bizim başka uluslarla olan iletişimimiz de bu dilden olmaktadır. Bu durumu zaman, tarih ve yaşam koşulları bizim için zorunlu kılmıştır. Ayrıca birkaç dil bilmek çağımız insanı için aranan önemli bir özelliktir. Çocuklarını Adıgece okutmak istemeyen anne ve babalara da rastlamıyor muyuz? Onlar “Kuban’ı veya Labe’yi geçtiğinde Adıgece kime lazımdır” demiyorlar mı? Onların içinden “Ben çocuğumu istediğim dilde okutma hakkını anayasadan alıyorum” diyenlerin de çıkması mümkündür.

 

Bu durumda Adıgecenin sorunları çözümsüz müdür ve dilimizin durumu gerçekten kötü müdür? Cevap tabiki “Hayır!” Dilimizi açık, güzel ve akıcı bir şekilde konuşabilen insanlarımız, gençlerimiz de dahil olmak üzere az değildir. Bu durum sadece köyler için değil şehirlerde yaşayanlar için de geçerlidir. Adıgece yayımlanan kitap, dergi ve gazetemiz, Adıge dilinde çalışan radyo, televizyon ve tiyatromuz mevcuttur. Eğitim ve öğretim alanında çalışanlar da tüm güçlüklere rağmen geri adım atmıyorlar. Yakınıp, elimiz kolumuz bağlı oturmak asla doğru değildir. Sorunların çözümünden sorumlu devlet organ ve görevlileri de mevcut olmakla birlikte en büyük sorumluluk Adıge Xase’lere (STK) düşmektedir, çünkü dilimizin sağlıklı olması ulusal bilincimizle, dil bilincimizle ilgilidir. Her kişiye, her aileye, dilini önemsemeyen her insana ulaşma imkanı Xase’lerdedir. Gerektiğinde bu durumları bir ulusal sorun haline getirip gerekli çalışmaları yapabilecek olanlar yine onlardır.

 

Burada en çok göz önünde tutulması gereken kurum ailedir. Ulusal bilinç ve dil bilinci ailede başlamazsa, temel ailede atılmazsa, kreş ve okullarda güçlendirilmezse, anne ve babalar, nene ve dedeler bu olaya katkı sağlamazlarsa başka güvenecek ne kalacaktır? Bu alanda köy Xase ve yönetimlerinin, ailelerin güçlerini iyi anlamak için İsrail’de mevcut iki Adıge köyü Kfar-kama ve Reyhaniye’nin tecrübelerine bakmak yeterlidir.

Bu ülkeden Hatikoy Recep ve Acumiz Şumaf’ın 2 Şubat tarihli Adıge Makh gazetesinde yayımlanan mektuplarında: “İsrail’de iki köyde yaşamakta olan 3500 Adıgeden anadilini bilmeyen ve konuşamayan bir tek kişi yoktur” denmektedir.

 

Bu iki köyün bu alandaki başarılarından çıkarılacak çok ders vardır.

 

 

Mamiy Ruslanspan>
Yazar, Filoloji Bilimleri Doktoruspan>

p>

Çeras Tembot,span>

p>

Sosyal Bilimler Araştırma Enstitüsü Direktor Yardımcısıspan>

p>

Çev: İbrahim Çetao

p>+''+nan+'



'+Kaffed

Share