10 -12 Aralık 2010 tarihleri arasında KAFFED tarafından Abant’ta düzenlenen ‘Ortak Akıl’ başlıklı toplantıya davetli olarak katıldım. Bu nedenle herşeyden önce bu toplantıyı düzenleyenlere, emek sarfedenlere ve beni davet etme nezaketi gösterenlere teşekkür ediyorum.
KAFFED gibi büyük, bürokratik ve komplike bir kurumun Türkiye, Kafkasya ve dünyada Kuzey Kafkasyalılar açısından önemli sonuçları olan hızlı ve çarpıcı siyasi, kültürel ve teknolojik değişimlerin yaşandığı son yirmi yılı, hem bünyesindeki aktivistlerin hem de dışarıdan profesyonel akademisyenlerin katılımıyla analiz etmeye çalışması ve kurumsal geleceğine yön vermeye çalıştığı yönünde bir izlenim vermesi açısından bu toplantıyı değerli buluyorum.
Bununla birlikte toplantı sonrasında ‘Sonuç Bildirisi’ olarak yayınlanan metnin çok ciddi problemler içerdiğini düşünüyor ve toplantının katılımcısı olarak bu konudaki düşüncelerimi belirtmeyi elzem görüyorum. Herşeyden önce bu tip toplantılarda her zaman bir sonuç bildirisi yayınlanmaz, genellikle konuşmacıların söylemlerini özetleyen bir metin oluşturulur. Ancak her katılımcının üzerinde anlaştığı izlenimi verecek bir metin oluşturulacaksa, ki 50 katılımcının üzerinde anlaşacağı bir metin oluşturmak pratikte çok zordur, gerçekten de her katılımcının onayının alınması gereklidir. KAFFED sitesinde yayınlanan (metni hazırlayanların kim olduğunu bilmediğimden kuruma gönderme yapıyorum) bu sonuç Bildirisi biz katılımcıların bilgisi dışında oluşturulmuştur. Ya da kişisel olarak benim bilgim dışında demeliyim zira ben bu bildirgeden KAFFED sitesi aracılığıyla haberdar oldum. Toplantı sırasında da konusunun geçtiğini hatırlamıyorum. İlk ve temel itirazım bu metnin bu şekilde hazırlanıp kamuoyuna sunulmasıdır. Metodolojik olarak da, organizasyonel açıdan da bunun yanlış olduğunu düşünüyorum. Yaklaşık 12 yıldır Türkiye ve dünyanın diğer yerlerinde katıldığım onlarca toplantı ve konferansta böyle bir uygulamayla hiç karşılaşmadım. Bu benim kavramsal ve yöntemsel itirazım. Metnin içeriğine dair olan eleştirilerimi ve şerhlerimi ise önemli gördüğüm maddeler üzerinden giderek ortaya koymak istiyorum.
Bildirge’nin ilk iki maddesi şu sekilde:
“ 1864’de biten Kafkas savaşı sonrasında yurtlarından sürgün edilen Adığeler, Abazalar ve Ubıhlar (ve diğer Kuzey Kafkas halkları) bugün dünyanın en büyük ve en geniş diasporalarından birini teşkil etmektedir. Nüfuslarının büyük çoğunluğu diasporada yaşayan Adığe, Abaza ve Ubıhların, tarih boyunca sürdürdükleri kader birliği devam etmektedir. Birlikte yaşama ve birlikte mücadele etme ihtiyacı eskisinden daha yakıcıdır ve daha vazgeçilmezdir. Adığeler, Abazalar, Ubıhlar ve diğer kardeş Kuzey Kafkas halkları için, hem diasporada hem anavatanda toplumsal-ulusal varlığı sürdürmek, birlik ve dayanışma içinde mümkündür.”
p>
“Diasporada ve anavatanda yaşayan kardeş Kafkas halklarının kendi etnik-ulusal adlarını kullanmaları ve öne çıkarmaya çalışmaları elbette doğal haklarıdır ve teşvik edilmelidir. Ancak bunun diğerini dışlayıcı, ayrıştırıcı, birbirinden uzaklaştırıcı olması kabul edilemez. Bu bağlamda, 1908’deki ilk örgütlenmemizden bu yana olduğu üzere, özellikle diasporada Adığe, Abaza, Ubıh ve diğer Kuzey Kafkas halklarını bütünleştiren, onlara siyasi hüviyet kazandıran ‘Çerkes’in ortak ad ve ortak siyasi tanım olarak kalması doğru olacaktır.”
p>Özellikle ‘Bu bağlamda, 1908’deki ilk örgütlenmemizden bu yana olduğu üzere, özellikle diasporada Adığe, Abaza, Ubıh ve diğer Kuzey Kafkas halklarını bütünleştiren, onlara siyasi hüviyet kazandıran ‘Çerkes’in ortak ad ve ortak siyasi tanım olarak kalması doğru olacaktır’cümlesine katılmadığım ve böyle bir fikri ifade etmediğim gibi o toplantıya katılanların arasında benim dışımda birçok kişinin de bu tanımlamaya farklı farklı nedenlerle karşı çıktığına şahit olduğumu belirtmek istiyorum.
p>Sadece profesyonel akademisyenler açısından bakarsak bile, toplantıda olan 6 kişiden (Ayhan Kaya, Mithat Çelikpala, Sevda Alankuş, Erol Taymaz, Murat Papşu ve Zeynel Abidin Besleney) ikisi Çerkes terimini tüm Kuzey Kafkasyalılar için, biri siyasi bir kimlik projesi olarak Adığe, Abaza ve Oset’leri kapsayacak şekilde, bir diğeri genel olarak Adığe, Abaza ve Ubıh bağlamında ama zaman zaman da tüm Kuzey Kafkasyalıları kapsayacak şekilde ve ikisi de temel olarak Adığeler(Ubıhlar dahil) ve bir parantez açarak gelecek tahayyüllerini Adiğelerle birlikte yapan çift aidiyetli Kuzey Abazalarını (kendileri istedikleri sürece) kapsayarak kullanıyorlar. Yani akademisyenler arasında da böyle bir ‘ortak tanım’ yok. Olmaması da son derece normal zira sözkonusu tanımların her biri varolan realitenin bir yönünü yansıtıyor. Son tahlilde kimlikler cetvelle çizilebilecek ya da %100 formüle edilebilecek konseptler değil. Yaşadığımız hayat ve geçireceğimiz siyasal süreçler sahip olduğumuz etno-kültürel kimlikleri de bu kimliklerin tariflerini de yönlendirecektir. Hep birlikte yaşayıp göreceğiz.
Ancak burada sözkonusu olan şey bu tanımların hangisinin doğru/geçerli olduğunun ya da herhangi bir kişinin ya da kurumun bu kimliklere genel-geçer bir tanım verme yetisinin olup olmamasından ziyade, KAFFED Sonuç Bildirisi’nde söylendiği gibi ‘Çerkes teriminin tüm Kuzey Kafkasyalıları birleştiren bir tanım olarak kalması doğru olacaktır’ şeklinde toplu bir kararın alınmamış olduğudur. Toplantıda bu konuda bir oylama yapılmış izlenimi verecek şekilde bir söylem kullanmanın doğru olmadığını ve katılımcıların düşüncelerine saygısızlık anlamına geleceğini düşünüyorum. Akademisyenler haricindeki 44 katılımcının da en az üç ayrı tanımlamayı önerdiği/kullandığı bu toplantıda ortak bir karar çıkmamıştır. Ben bu konuda farklı düşünen herkesin düşüncesine saygı duyuyorum ve bu nedenle bu şekildeki ‘toptancı’ bir yaklaşımın doğru olmadığını metni kaleme alanlara bildirmek istiyorum. Toplantının düzenleyicisi olan KAFFED bir kurum olarak istediği kimlik tarifini kullanabilir ve bu kimlik üzerinden siyaset yapabilir ancak nihayetinde bu terminolojiyi Ortak Akıl Toplantısı’nın katılımcıları toplu bir karar alarak red ya da kabul etmemiştir. Bunun kayıtlara bu şekilde geçirilmesini toplantının organizatörlerinden talep ediyorum.
p>
‘KAFFED, diasporada onyıllardır sürdürülen toplumsal-ulusal mücadeleyi temsil eden, bu mücadelenin omurgasını oluşturan, Türkiye’de yaşayan Adığe, Abaza, Ubıh ve ortak aidiyet hissi içindeki tüm diğer Kafkas halklarını bütünleştiren yegane örgütlenmemizdir. Bugün 60 derneği bünyesinde toplayarak büyük başarı gösteren bu örgütlenmemizi nicel ve nitel olarak daha da güçlendirmek ortak görevimizdir. Profesyonel kadroları artırmak ve daha nitelikli hale getirmek şarttır’
p>Bu maddenin içeriğine ve doğruluğuna katılmadığım gibi ‘hegemonik ve kurumsal narsisizm’ izlenimi veren bir ifadenin sözkonusu kurumun kendi çalışanları tarafından dile getirilmesini ne uygun ne de zarif (en hafif ifadeyle) buluyorum. Ayrıca, bir asırdan fazla bir süre Türkiye diasporasında onlarca kurum ve grup siyaset yaptı ve hala da yapıyor. ‘KAFFED’in tüm Kuzey Kafkas halklarını birleştiren yegane örgütlenme olduğu’ şeklindeki bir önerme, realiteye uymadığı gibi bu satırların yazarında KAFFED’e dair bir ‘kurumsal fetişizm’ algısı yaratıyor. Bu tip bir ifade Birleşik Kafkasya Dernekleri ve Kafkas Vakfı gibi formel ya da Kafkasya Forumu gibi enformel yapılara da haksızlıktır, şık da değildir. KAFFED üyesi dernekler de dahil olmak üzere bu ismi geçen kurumların hiçbirisine üye olmayan, aktivist de olmayan ama bu kurumları ve siyasetlerini izleyerek anlamaya çalışan bir araştırmacı olarak benim böyle bir ifadeye katılmam mümkün değil. Bu görüşlerimin de kayda geçirilmesini istiyorum.
p>
‘Abhazya’nın bağımsızlığı, yüzyıllardır elde ettiğimiz en büyük kazanımdır. Gurur ve sevinç kaynağımızdır. Bağımsızlığın korunması, güçlendirilerek ileri taşınması tarihi sorumluluğumuzdur. Gürcistan’ın Abhazya’ya (ve G. Osetya’ya) yönelik ilhak hevesleri devam etmektedir. Sadece yöntem ve söylem değişiklikleri sözkonusudur. Gürcistan’ın, Abhazya’yı ve G. Osetya’yı Kuzey Kafkasya’dan soyutlayarak yalnızlaştırmaya yönelik çabaları dikkatle izlenmektedir. Bu çabaya bilerek-bilmeyerek angaje olanları tarih yargılayacaktır. Kuzey Kafkas halklarının, birlikteliği ve dayanışmayı daha da yükseltmeleri varlığımızı sürdürebilmenin olmazsa olmaz şartıdır. Aynı şekilde, Abhazya halkının ve yönetiminin de hem anavatanda hem diasporada birlik ruhuna halel getirecek hertürlü söylemden ve eylemden imtina etmesi ve bu yöndeki münferit adımlara müsamaha göstermemesi, beklentimizdir.’
p>Bu maddenin ilk ve son kısmına katılmakla birlikte Abhazya’nın bağımsızlığının korunmasının KAFFED’in ya da başka herhangi bir diaspora STK’sının tarihi sorumluluğu olduğu şeklindeki görüşü paylaşmıyorum. Bana göre Abhazya’nın bağımsızlığı, Gürcistan’la konfedere yapıda olması, Rusya Federasyonu’na ya da Avrupa Birliğine katılması veya şu anda kurgulayamadığım başka bir gelecek tahayyülüne yönelik çalışması öncelikle o devletin vatandaşları, kurumları ve de o devletle tarihsel bağ kuran Abaza diasporasının görevidir. Üyeleri arasında çok sayıda Abaza bulunan bir organizasyon olarak KAFFED’in de kendine böyle bir misyon belirlemesi kurumsal olarak anlaşılabilir bir şey. Saygı duyuyorum fakat benim katılmadığım bir fikrin ‘ortak’ olduğu ifade edilen bir metinde yer almasından dolayı kişisel şerhimi koymak istiyorum.
‘Küresel süper güç Amerika’nın Kuzey Kafkasya’yı, Rusya’ya karşı ‘oyun alanı’ olarak kullanmak istediği bellidir. Bu oyunun ‘merkez üssü’ Tiflis’tir. ABD amacına ulaşmak için büyük paralarla, silahlarla, askeri ve sivil personelle Tiflis’i bölgesel karargah haline getirmiştir. Ve Gürcistan’ın ihtiraslı liderleri-politikacıları bu tehlikeli oyunun taşeronluğunu yaparak kendi halklarına büyük acılar yaşattılar, yaşatıyorlar. Şimdi, diğer Kafkas halklarını da kendi kör kuyularına çekmek için canla-başla çalıştıkları açıktır. K. Kafkas halkları bu oyunun parçası olmayacaktır ve olmamalıdır. Kafkas halkları tarih boyunca ‘ateşe uzanan maşa’ olmanın yakıcı deneylerini yaşamıştır. Artık ‘uğrunda ölünecek’ değil ‘uğrunda yaşanacak’ değerleri kutsallaştırmalı, başkalarının oyunlarında kahraman olmak yerine, kendi geleceğimizin mütevazı ama kararlı yolcuları olacak politikaları üretmeliyiz’
p>Bir akademisyen olarak bu maddenin diline de içeriğine de katılmıyorum. Kafkasya’nın sorunlarını komplo teorilerinde kullanılan yüzeysel ve propagandist bir dille ve sadece Amerikan dış politikasına ya da başka uluslararası aktörlere gönderme yaparak açıklamaya çalışmayı da sağlıklı bir siyasi analiz metodu olarak görmüyorum. KAFFED’in böyle bir açıklamayı başka bir kontekste yapmasına birşey diyemem ama ‘Ortak Akıl Toplantısı’ katılımcısı olarak bu konunun, üzerinde konuşulup fikir birliği sağlanmış bir konu olmadığını belirtmek istiyorum. Eğer benim katılımım dışında bir oylama yapıldıysa (hava muhalefeti nedeniyle toplantıya 3 saat kadar geç katıldım) o zaman ben kişisel şerhimi koymak istiyorum.
Bununla birlikte bu maddede, tam olarak belirtilmese de bir önceki maddeyle birlikte ele alındığında, konunun Abhazya bağlamından hareketle, bazı Adığe aktivistlerinin ve kurumlarının, zaman zaman Amerika ve Gürcistan’ın da konu olduğu ‘Çerkes Sorunu’na yönelik global ölçekteki siyasi aktivitelerine göndermelerin olduğunu gözlemliyorum. Çerkes halkının geleceği ile ilgili her siyasi tavrın ve aktivitenin ‘Abhazya’nın bekası’ üzerinden kurgulanmasını sağlıklı bir strateji olarak görmüyorum. Bu nedenle de toplantı sırasında da belirttiğim gibi son yirmi yılda Abhazya ile Adığe halkının ilişkilerini belirleyen paradigmada yaşandığını düşündüğüm değişiklikten kısaca bahsetmek istiyorum.
Abhazya bağımsız bir devlet ve en önemli komşusu Rusya ile olan ilişkilerini ‘diplomasi ve uluslarası ilişkiler (en azından formel olarak)’ düzleminde sürdürüyor. Çerkesler ise, Rusya Federasyonu içerisinde yaşayan azınlık bir etnik grup ve bu nedenle Çerkeslerin Rusya yönetimi ile olan ilişkileri ‘hak arayan azınlık grubun merkezi otorite ile olan ilişkisi’ düzleminde sürüyor. Çerkeslerin coğrafi, idari ve etnik kimlil anlamında resmi açıdan bölünmüşlüğü ve siyasi marjinalizasyon gibi sorunları var ve bu sorunların çözümü daha demokratik bir Rusya’dan geçiyor gibi görünüyor. Öte yandan Rusya’nın başında otoriter bir yönetimin olması Abhazya açısından daha güvenli zira daha demokratik ve liberal bir yönetim Gürcistan ve Batı dünyasıyla anlaşma yoluna gidebilir.
Çerkeslerin hak arama mücadelesinin Rusya tarafından makul bir şekilde yönetilmesi hepimizin temennisi ancak bunun sıkıntılı bir süreç olabileceğini de gözönünde bulundurmak gerekir. Bu potensiyel sıkıntıların pratik anlamda ilk emareleri olduğunu gözlemlediğim, siyaset zemininde 2010 yılında Abhazya devleti ile farklı Adığe aktivist grupları arasında yaşanan sorunların, tabana da inerek iki halk arasındaki hukuku bozmasının önlenmesinin yolunun ise muğlak ‘birlik ve bütünlük söylemleri’ ile konuyu ötelemekten ya da ‘yokmuş gibi davranmaktan’ değil, konunun muhatapları arasında açık ve doğrudan iletişimi arttırmaktan geçtiğini düşünüyorum. Bu yazının sınırları içerisinde ancak bu kadar basit ve kısa bir şekilde özetleyebileceğim bu ‘paradigma değişimini’ ve bunun sonuçlarını dikkate almadan politikalar üretmenin sakıncalarının gözönünde bulundurulması naçizane önerimdir.
Son olarak toplantı sırasında zaman darlığından bahsedemediğim ama bu yazının uygun platform olacağını düşünerek ‘KAFFED’in artık kültürel bir kurum olmaktan çıkarak siyaset de yapan bir kurum olması’ şeklinde üst düzey KAFFED yöneticilerinin de yoğun olarak ifade ettiği temenni ve politika değişimi arzusuna değinmek istiyorum.
Ben bu durum tespitinin, yani ‘KAFFED’in siyasal bir kurum olmadığı (anlaşılabilir siyasal ve hukuki nedenlerle)’ önkabülünün ‘siyaset yapma kavramı’ ile ilgili bir algı yanılsaması olduğunu düşünüyorum zira bence KAFFED uzun bir süredir diasporik siyaset yapıyor. Hem iç siyasete dahil oluyor hem de uluslararası siyasete bir aktör olarak katılıyor. Toplantı sırasında da belirtildiği gibi, seçimler sırasında belirli adayların desteklenmesi sıkça yapılan bir uygulama. Ayrıca KAFFED genel kurullarına bütün siyasi partilerin üst düzey yöneticileri katılıyor ve onlar kültürel değil siyasi mesajlar veriyorlar. Siyasi partilerin üst düzey yöneticileri İzmit, Sakarya, Düzce ve Bursa gibi kentlerdeki KAFFED üyesi derneklerde ağırlanarak bu aktiviteler sayesinde kurulan ilişkilerle örneğin Abhazya’ya ulaşım konusunda veya Kefken’de Sürgün anıtı hakkında TBMM’de soru önergeleri verilmesi sağlanıyor.
Aynı şekilde uluslararası ilişkiler bağlamında, KAFFED Abhazya konusunda Ankara’da görev yapan diplomatik misyonlarla ilişki kurarak Abhazya’nın pozisyonunu savunuyor, verilmesine aracı olduğu soru önergeleriyle ve başka metodlarla Türkiye’nin Abhazya politikasını kendi kurumsal amaçları doğrultusunda yönlendirmeye çalışıyor. Bunları yaparken, sorunun tarafları nezdinde kendi kurumsal profilini de yükseltiyor.
Bunlar hem teorik hem de pratik anlamda ‘diasporik siyaset’ alanına giren aktiviteler ve aslında KAFFED’in diasporik bir kurum olarak bir siyasi aktör olduğunu gösteriyor. Kurumun içinden bakınca böyle algılanmıyorsa ya da yeterli bulunmuyorsa bile bu eylemlerin siyasi olmadığını söylemek çok zor. Ancak eğer bahsedilen şey bu aktivitelerden beklenilen sonuçlar alınmaması ise o zaman bu alanın, yanı diasporik siyaset alanının dünyada varolan uygulamaları ile karşılaştırmalı bir analizinin KAFFED tarafından yapılması doğru olabilir.
Bu bağlamda bence esas üzerinde durulması gereken, ya da benim üzerinde durmak istediğim konu, KAFFED’in siyaset üretiminin Türkiye içerisinde bir partiye (CHP), Kafkasya’da ise bir tek bölge (Abhazya) özerinde yoğunlaşmış olduğu şeklindeki görüntü. KAFFED’in merkez yönetiminin insan malzemesi ve tarihsel altyapısının, diaspora olarak içinde bulunulan ülkenin bugünkü iktidar partisiyle(AKP) arasında bir kan uyuşmazlığı yarattığını görmek çok zor değil. Ancak 8 yıldır iktidarda olan ve uzun bir sure daha iktidarda kalması muhtemel, Türkiye halkının (muhtemelen Kuzey Kafkasyalıların da) büyük bir kısmının demokratik tercihiyle iktidara gelmiş bir partiyle sağlıklı ilişkiler kurmadan ve Türkiye siyasetinin genel (ve değişen) parametrelerini gözden kaçırarak diasporik siyaset yapmak oldukça zor. Bu anlamda KAFFED, Kuzey Kafkasya diasporasının kurumlarından biri olarak daha güçlü bir siyasi aktor olmak istiyorsa, siyaset üretmek istediği ülkenin iktidarıyla ve farklı siyasi gelenekleriyle yeni bir zeminde ilişki kurabilmenin yollarını aramalı.
Kafkasya bağlamında ise KAFFED sadece Abhazya ile ilgili görünür ve aktif siyaset yapıyor. Abhazya üzerine siyaset üretmek ve diplomatik süreçlere katılmak, tabanının önemli bir kısmını Abazaların oluşturduğu bir kurum açısından son derece doğru. Ancak tüm Kuzey Kafkasya diasporasını temsil etme idiasındaki bir kurumun Kafkasya’nın diğer bölgeleri, yani Dağıstan, İnguşetya veya Karaçay-Balkarlarla ilgili görünür hemen hiçbir siyasi faaliyetinin olmaması, KAFFED’in kendi kimlik tarifiyle yine kendi görev tanımlaması arasında önemli bir çelişkinin olduğunu gösteriyor gibi. Aynı şekilde tabanın büyük çoğunluğunu oluşturan Adığelerin anavatandaki kısmıyla ilgili aktif siyaset üretemememesi de bir başka sıkıntı (kültürel bağlamda çok başarılı işler gerçekleşiyor). Örneğin 2009 ve 2010 yılı içerisinde tarihi Çerkesya topraklarında Adığelerle diğer halklar arasında toprak sorunları, yoğun katılımlı mitingler, iki önemli Çerkes kişiliğin suikastlere kurban gitmesi gibi sorunlar yaşanırken KAFFED bu konularda etkin bir siyaset yürütemedi, tavır dahi alamadı. Doğu Kafkasya’da yaşananlara ise hiç değinmiyorum bile.
Tabi şunu da görmek lazım, aslında KAFFED bu konularda da siyaset üretiyor. Fakat katılımcı ya da aktif denebilecek siyasi tavırlar yerine, siyaset biliminde ‘high politics (yüksek siyaset)’ diye adlandırılan bir yöntemle yani Rusya devletinin temsilcileriyle (büyükelçiler vs) görüşerek ve kaygılarını özel görüşmelerde dile getirerek siyaset yapıyor. Neticede bu da bir siyasi/diplomatik bir faliyet. Ancak eğer ortada bir sıkıntı olduğu kabul ediliyorsa ve KAFFED bir kurumsal analiz sürecinden geçiyorsa, belki bu yöntemin verimliliği ve Adığe (ve tabiki temsil edildiği söylenilen diğer K Kafkasya halklarının diasporalarının da) aktivist tabanında yarattığı atalet/Adığe siyasi dertleriyle ilgilenilmediği şeklinde oluşan izlenimi de irdeleme şansı doğabilir.
Sonuç olarak Ortak Akıl Toplantısı’na katılan biri olarak ‘Sonuç Bildirisi’ etrafında oluşan bu sorunların ve benim kişisel şerhlerimin kayda geçirilmesini organizatörlerden bekliyorum, devamı geleceği açıklanan ‘Ortak Akıl’ toplantılarının, KAFFED’e aradığını söylediği siyasal dinamizmi getirecek düşünsel katkıları sağlamasını temenni ediyorum.
Saygılarımla,
Zeynel Abidin Besleney
nan
Zeynel Abidin Besleney