Sayın Altemur Kılıç,
27 Mayıs tarihli köşe yazınızı büyük bir dikkatle okudum. Benim gibi bir birçok Çerkes okudu ve tamamı yazınıza olan tepkilerini şahsıma ve Federasyonumuza ilettiler. Ben her hangi bir tepki göstermeyeceğim. Çünkü toplumumuzdaki ön yargılı ve hoşgörülü olmayan yaklaşımlara o kadar alıştık ki bunları artık yadırgamıyoruz. Büyük bir sabırla yanlışları düzeltmeye, kendimizi ifade etmeye ve toplumsal empatiyi yaratmaya çalışıyoruz.
Sayın Altemur Kılıç, yazınız kendini milliyetçi olarak nitelendiren çoğu kişilerin tipik bir örneğidir. Çünkü, yazınız ön yargılı bir yazıdır. Eksik bilgilerle yazılmış bir yazıdır. Çerkes toplumunun gerçek düşüncelerini, taleplerini doğru anlamayan ve anlatmayan bir yazıdır. Gerçekte milliyetçilik yapmak kaygısıyla yazılmış aslında gerçek anlamda bölücü bir yazıdır.
Yazınızın önyargılı ve eksik bilgilerle yazıldığı ifademe açıklık getireyim Sayın Kılıç, toplumumuz sizi tanımakta. Çerkes kökeninizi de bilmekte. Ama yazınızdan konuşmamızın içeriğini anlama zahmetine katlanmadığınız anlaşılıyor. Bırakın içeriğini benim adımı doğru yazmak için bile zahmet etmemişsiniz. Benim ismim Cihan Demir değil, Cihan Candemir. Kafkas Dernekleri Federasyonu başkanlık görevini yürütüyorum. Siz şecerenizden bahsetmişsiniz. İzninizle ben de “imalat hatası” sıfatını yakıştırdığınız birisi olarak kendi şeceremden bahsedeyim. Sizin kadar öğünecek afhadım olmasa da ben de Çerkes kökenimle iftihar ediyorum. Benim de dedelerimden birisi, Ali Tahir dedem savaş madalyalı bir zattır. Diğer dedem, Pşimaf ise Sarıkamış’ta savaşıp esir düşen, yedi yıl Sibirya’da kaldıktan sonra kaçıp dönen birisidir. Savaş sırasında ayakları kısmen donduğu için çektiği sıkıntıları hep hatırlarım. Dedemin kardeşlerinden birisinin de Yemen’e gidip bir daha dönmediği anlatılırdı. Babama gelince kendisi 1948 Londra olimpiyatlarına katılan, kırık omzuna rağmen güreşerek gümüş madalya alan, daha sonra 1949 Avrupa Şampiyonu, Grekoromen de Dünya 3.sü olmuş milli bir güreşçidir. İsmi Adil Candemir’dir. Yıllarca milli takım güreş antrenörlüğü yapmış, Hamit Kaplan gibi, Mahmut Atalay gibi birçok şampiyonları yetiştirmiş bir zat-ı muhteremdir. Bizler milli takımlarımızın başarılarının sevinçleriyle doğmuş, büyümüş insanlarız. Onlardan aldığımız terbiye ile Çerkeslik kültürü ile büyüdük. Aslımızı inkâr etmedik. Türkiye’yi bölmek gibi bir düşüncemiz ise hiç olmadı.
Sayın Kılıç, aslında bu satırları sıkılarak yazıyorum. Çünkü geçmişiyle öğünmek Çerkeslikte ayıptır. Ancak olaya ne kadar ön yargılı yaklaştığınızı göstermek için yazmak zorundayım. Bir kere “imalat hatası” tabirinizden dolayı sizi ayıplıyorum.
Gelelim eksik ve yanlış bilgilerinize: Sayın Kılıç size sormak istiyorum. Siz Çerkesçe dilinizi öğrenebildiniz mi? Akrabalarınızdan kaç kişi dil biliyor? Sizden sonra Çerkes dilini bilen, kültürünü bilen, yaşayan kimse var mı? Bu soruların hiç birine “evet” diyebileceğinizi sanmıyorum. Sayın Kılıç, işte asimilasyon dediğimiz şey budur. Çerkes dilleri olan Adığe ve Abazaca, Anadolu’nun en eski medeniyeti Hatti’lerin diliyle akraba olarak on bin yıl sonra yine Anadolu’da yok olma tehdidi altında olan dillerdir. Çerkes dillerinden Ubıh dili dünyanın en zengin sesli dili olarak, Anadolu’da son konuşan insan, rahmetli Tevfik Esenç’in ölümü ile 1992 yılında yok oldu. Aynı tehlike Adığe ve Abaza dilleri için söz konusudur. Bu durum UNESCO tarafından kabul edilmiş, her iki dil de “Türkiye’de Yok Olma Tehdidi Altındaki Diller” kategorisine sokulmuştur. Siz bunları bilmeyebilir ve dert etmeyebilirsiniz. Ancak, siz bir Çerkes olarak bu dillerin ve kültürün yaşatılması için yapılan çabaları “bölücülük” olarak görüyorsanız ve bunu dert edinenleri “imalat hatası” olarak görüyorsanız o zaman hata sizde demektir.
Sayın Altemur Kılıç, “Ethem Bey” ile ilgili görüşlerinize büyük ölçüde katılıyorum. Siz kadirşinaslık yapmış, “Ethem Bey”e “Çerkes Ethem” demişsiniz, “Hain Çerkes Ethem” dememişsiniz. Ama tarih kitaplarında Ethem Bey, hep “Hain Çerkes Ethem” olarak yazılmadı mı? Peki Ethem Bey’e “Hain Çerkes” sıfatını niye taktılar dersiniz? Ethem Bey’i “Hain Çerkes” yapanlar, neden “Kahraman Çerkes Rauf Orbay”, “Çerkes Bekir Sami Bey” demediler? Siz hissetmeseniz bile ben ve akranlarım, tarih derslerinde bu sıkıntıyı hep yaşadık. “Hain Çerkes” tanımlamasının baskısını minik yüreklerimizde hissederek büyüdük. Bu etnik ayırımcılık yapmak, baskı yapmak değil midir Sayın Kılıç?
Sayın Kılıç, benim kayınpederim asker idi. Babasının, onu harp okuluna yazdırmak için götürürken, “Sakın beni konuşturmayın. Ben konuşursam Çerkes olduğunuzu anlarlar, sizi harp okuluna almazlar” diye korkularını paylaştığını ben biliyorum. Benzer şekilde Çerkesçe konuşanlara “Vatandaş Türkçe Konuş” baskılarının yapıldığını, birçok ailenin korkudan çocuklarına bırakın Çerkesçe dillerini, Çerkes kimliklerini dahi öğretmediklerini bilecek kadar da yaşım var. Çocuklarına Çerkesçe isim verenlerin nüfus daireleriyle mahkemelik olduklarına defalarca şahit oldum. Köy isimlerinin değiştirildiğini yaşamımda defalarca gördüm. Belli ki siz bunların hiç birisini görmediniz yaşamadınız. Onun için bilemezsiniz Sayın Kılıç. Osmanlı’nın iskân politikaları konusunda söylediklerim ise benim iddialarım değil, resmi arşivlere geçmiş gerçeklerdir. Bana inanmıyorsanız açıp okuyunuz arşiv belgelerini. Sayın Kılıç, biz bunları söyleyerek kimseyi suçlamıyoruz. Bu gerçekleri Çerkes toplumunu kültürü ve diliyle yok olmaya götüren nedenler olarak tespit ediyoruz. Gelecek için, kültürümüzü yaşatmak adına, dilimizi korumak adına, evrensel insan haklarının gereği olarak, demokratik bir hak olarak taleplerimizi uygarca dile getiriyoruz. Onun için kültürünü ve binlerce yıllık dillerini korumaktan başka endişesi olmayan insanları kendi değer yargılarınızla, ön yargılarınızla suçlamak yerine, siz de lütfen sorunuz, araştırınız ve bilmediğiniz konularda “susunuz”.
Sayın Kılıç, sonuç olarak biz şuna inanıyoruz: İnsanların kültürlerini ve dillerini yaşama, yaşatma hakkı vardır. Diller ve kültürler, farklı etnisitelerle beraber ülkelerin zenginlikleridir. İnsan haklarına saygısı olanlar bu farklılıkların yaşamasına hoş görü gösterir. Karşılıklı hoş görü ve sevgi, birlikte barış içinde yaşamanın olmazsa olmazıdır. Hoş görüsüzlüğün sonucu ise karşılıklı nefret, kavga ve bölünmedir. Biz, insan haklarından, hoş görüden, bir arada birlikte yaşamaktan, barıştan yanayız. Çerkes toplumu olarak ta insan hakları, demokrasi dışında kimsenin peşinde değiliz. Ülkenin birliğini ve bütünlüğünü her zaman savunduk, savunuyoruz. Gerekir ise yine savunacağız. Ama siz farkında olmadan hoş görüsüzlükle, ön yargılarınızla tehlikeli bir şovenlik yapıyorsunuz. Kendiniz gibi düşünmeyen insanları “imalat hatası” olarak görüyorsunuz, öteliyorsunuz. Siz kendiniz “asimile olmuşsunuz”, bunu da kabullenmişsiniz. Ben bunu son derece doğal buluyorum. Sizin seçiminizi saygıyla karşılıyorum, ama sizin gibi olmayanlara yaklaşımınızı da hiç doğru bulmuyorum. Kimseye “benim gibi olacaksınız, yoksa siz imalat hatasısınız” deme hakkınız yoktur. Diyorsanız da, o zaman siz asimile olmakla kalmamış, sizin “kimlik anlayışınız arızalı” hale gelmiş demektir. Aslında hata sizdedir ama siz farkında değilsinizdir.
Sayın Altemur Kılıç, biz her zaman büyüklerimize saygı duyarız. Yazım da nezaket ölçüleri dışına taşmamaya özen gösterdim. Mümkün olduğunca düşüncelerimizi yansıtmaya çalıştım. Sanırım, biraz ilgi gösterirseniz ve araştırırsanız, bizim ve yaklaşımlarımızın Türkiye’nin gerçek sigortası olduğunu anlayacaksınız. Bunu yapamayacak iseniz ben de size, sizin anlayacağınız şekilde “Tajimbo” diyorum. Ancak üzülerek söyleyeyim, ben Adığece dilini iyi bilirim. Abazaca bilenlere de sordum. “Susun” anlamına gelen “Tajimbo” diye bir sözcük yok.
Kafkas Dernekleri Federasyonu Başkanı
Cihan Candemir
nan
Kaffed