Aylardır cemiyet birbirini örseliyor, insanlar neredeyse aleni cepheleşecek pozisyonlara gelmiş ve artık iş çığırından çıkmış durumda.
Çerkes olmak yetmiyor artık bizlere.
Bir kültürü muhafaza edip yaşamak yetmiyor. Aynı tarihi paylaşmak, aynı geleceği hayal etmek, aynı ufka bakmak yetmiyor.
Büyük büyük laflar ediyoruz sorumsuzca, samimiyetsizce.
Kendi durumumuzun farkında olmadığımız gibi dünya gerçeklerinin de farkında değiliz ne yazık ki.
Yapamayacaklarımızı söylüyor, olmayacak düşleri allayıp pullayıp pazara sürüyoruz.
İlginç olan odur ki, alıcısı da çıkıyor satışa sunduğumuz bu hayallerin.
Dilini, töresini, yöresini bilmeyen, bırakın bölge politikalarını ve gerçeklerini, daha Kafkasya’nın haritadaki yerini bilmeyen gencecik insanlarımızı olmayacak hülyaların peşinde sürüklüyoruz.
Politik gücün aynı zamanda sayısal güç ve kararlı örgütlülük demek olduğunu kavrayamayan, iyi niyetli ve samimi insanlarımızı sorumsuzca istismar ediyoruz.
Kısacası, binmişiz bir alamete gidiyoruz.
Dur diyeni anlamıyor, yapma diyeni dinlemiyoruz.
Toplumsal bir cinnet hali içerisinde her şeyi içgüdüsel olarak yapıyor, akıl mantık politika ve gerçeklik falan sallamıyoruz.
“Biz, Çerkesler uluslaşmalıdır, kendi topraklarında kendi ayakları üzerinde durabilmeli, kendi geleceği hakkında karar verebilmelidir. Bütün faaliyetlerimizin ana amacını bu düşünce oluşturmalıdır” diyoruz senelerdir.
Dün bunları söylerken bize küfredenler, mikro milliyetçilikle suçlayanlar bu gün en yurtsever, en inisiyatif sahibi, en çok mücadele etmiş, en bedel ödemiş adamlar olarak sahnedeler ve aynı şeyleri söylüyorlar canhıraş feryatlar halinde.
Fakat şunu unutuyorlar :
Bu söylediğimiz hedefe giden yol; toplumun bireylerinin öncelikle kendi kimliğini koruyabilmesi, daha sonra o kimliğin verdiği bilinç ile hareket ederek örgütlenmesi sonucunda yürünmesi gereken uzun bir yoldur.
Bir süreçtir bu, öyle sabahtan akşama olacak iş değildir.
Mücadeleye bilenmiş, örgütlenmiş ve bu sürece hazır olmayan bir halkı meydanlara sürmek doğru bir siyaset değildir ve faydadan çok zarar getirir.
Nitekim “bizi görünür kılmakta ısrarlı” kerameti kendinden menkul liderlerimiz! düşlerinin peşine taktıkları bir kaç yüz kişi ile meydanlara indiler.
Tıpkı Amerika’nın sağa sola zorla demokrasi götürmesi gibi, bunlar da bize özgürlük getirmeye karar verdiler, ama cemiyete sorma gereği bile duymadılar.
Yapmayın, etmeyin, yanlış yoldasınız diyenleri pasif kalmakla, salon Çerkesliği ile suçlayıp cemiyeti ve onu temsil eden örgütlülüğü yok sayarak “en kahraman Rıdvan” edasıyla ortaya atıldılar.
Fakat gel gör ki başbakan bütün hayallerini yıktı önceki gün. “Başımıza bir de Çerkesler çıktı, başka dillerde eğitim ülkeyi böler” dedi kestirip attı.
Ne demiştik bu muhteremlere şöyle bir hatırlayalım;
“Çerkesce dil eğitimi talep etmek, öyle aklına esen ilk üç kişinin ortaya fırlayıp gündeme getireceği kadar basit bir mesele değildir.”
Toplumun tüm kurumlarının ve kahir ekseriyetinin desteği alınarak, el birliği ile yapılması gereken bir iştir.
Çünkü bu, olumlu veya olumsuz sonuçları tüm cemiyeti etkileyecek bir konudur.
Tam seçim döneminde ve yeni anayasa hazırlık sürecinde bir kaç yüz kişi ile meydanlara çıkmak, bize büyük zarar verir…”
Bunları söylemişiz önceki yazımızda.
Yukarıda da söylediğim gibi, daha önce bu tür bir çıkışa asla cesaret edemeyecek olan başbakan, meydanlara inen gücümüzü ve örgütlülüğümüzü! gördükten sonra restini çekti.
Hiç bir partide seçilebilecek bir yerden tek adayımız yok.
Kısacası kimse bizi ciddiye almıyor.
Şimdi soruyorum, bu en yurtsever en inisiyatif sahibi arkadaşlara: Siz bize iyilik mi ettiniz?
Evet, amaç doğruydu istekler haklıydı, ama yol ve yöntem yanlıştı. Dolayısıyla faydadan ziyade zarar getirdi bu sorumsuzluk bize.
Başbakanın restinden sonra, bu sürecin başını çeken bir arkadaş “bizler meydanlara büyük kalabalıklarla çıksaydık başbakan bunu söylemeye cesaret edemezdi” diyor.
Doğru söylüyor, ama bu gün söylediğiniz doğruyu en başında görebilmek ve yanlış yapmamaktır maharet. Testiyi kırdıktan sonra doğru söylemeniz bir fayda sağlamıyor ne yazık ki.
Yazıya başlarken söylediğimiz gibi, son dönemde camiamız birçok parçaya ve birçok grupçuğa bölündü.
Bu aslında iyi bir şeydir, meseleye farklı açılardan bakılması farklı çözümler önerilmesi toplumun zararına değil.
Fakat bu bir halkın hak mücadelesi ise, bir var olma ve ayakta kalma davası ise herkes duracağı noktayı bilmeli.
İçimizden çıkan her hareket lokomotif olmak istiyor.
Her hareket en doğruyu ben bilirim havasında, burnundan kıl aldırmıyor kimse.
Bir kaosu yaşıyoruz tabiri caizse ve tam da bu kaos ortamında, Çerkes yamçısının altında kirli kara hesaplarını gizleyen gruplar türedi bir anda.
Başındaki has Çerkes kalpağının altında kamufle ettiği örümcek bağlamış kafa ile, Çerkesleri bilmem hangi inanışın, bilmem hangi dini/siyasi ekolün / bilmem hangi bölgesel siyasetin hizmetine sokmaya çalışanlar türedi.
Zaten çoğu gitmiş azı kalmış bir halkı, kendi pis satrançlarında piyon niyetine kullanmağa yeltenenler türedi.
Şöyle dişe dokunur bir devlet falan olsak,ciddi ciddi Soros’un üzerimizde çalıştığına inanacağım artık.
Çünkü son dönemde o kadar çok bölünüp o kadar farklı yapılanmalar ortaya çıkartmaya başladık ki, ve o kadar basit farklılıklardan birbirimize saldırmaya başladık ki anlamak mümkün değil.
Kendimize çeki düzen vermezsek, birileri bize çeki düzen verecekler yakında.
O nedenle, yazımı testiyi kırdıktan sonra gerçeği gören arkadaşın çağrısı ile bitirmek istiyorum.
Bu hükümetin yokmuşuz gibi davranmasının önüne geçmek ve Çerkesler bu ülkede vardır demek için,
Dün bu ülkeyi kuran Çerkesler, bu gün de ülkenin geleceğinde söz sahibi olacak, kendi varlığını koruyabilecek güçtedir demek için,
Ubıh dilini gömdüğünüz bataklığa bizi gömemeyeceksiniz demek için,
21 Mayıs’ta, sağcı / solcu, ilerici / gerici, dinli / dinsiz ayırt etmeksizin herkesi mevcut örgütümüzün çatısı altında bir gövde gösterisine katılmaya çağırıyorum.
Evet 21 Mayıs bir yas günü ve anma törenidir ama, bu defa varlığımızı ve gücümüzü göstermek için de bir vesile olarak kullanmak zorundayız.
Hiç olmazsa böyle kritik bir dönemde birlikte hareket edelim, kozlarımızı sonra paylaşırız.
Bindik Bir Alamete …
Mayıs 4, 2011151
Share